22 Ağu 2012

Cumhuriyetin savcıları, Cumhuriyetin yargıçları


“Öyle zaman olur ki Cumhuriyeti korumak için Başbakan’dan, bakandan, validen hesap sormak gerekir. İşte o Cumhuriyetin savcısıdır.” Türk Hukuk Devrimi’nin mimarı sevgili Mahmut Esat Bozkurt savcılara neden “Cumhuriyetin Savcısı” ‘sanı’nın verildiğini böyle açıklıyor. M. Esat Bozkurt Cumhuriyet savcılarına “Sizler Meriç kıyılarında çalışan Türk köylüsünün kaybolan sabanından tutunuz da, bu vatanda yaşayanların uğrayacağı en küçük bir haksızlıktan, hatta Bingöl dağlarının ıssız kuytularında bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından sorumlusunuz” diye sesleniyor. Sanlarının başında “Cumhuriyet” sözcüğü bulunmamış olsa bile yargıçlarımız da aynı görevdedirler. Türkiye Cumhuriyeti bir devrimdir. Cumhuriyetin tüm kurumları Cumhuriyete sahip çıkmak zorundadırlar.
10 yıldır AKP kabusu
Cumhuriyetin savcıları, Cumhuriyetin yargıçları bu görevlerini unutarak Cumhuriyeti savunmak yerine Cumhuriyeti savunanlara karşı işlem yaparlarsa, Cumhuriyetçileri yargılayıp sözde suçlamalarla cezaevlerine kapatırlarsa ne olacaktır?
Güzel yurdumuzda 10 yıldır kötü bir düş yaşanıyor. Cumhuriyetin erdemini kavrayamamış gerici bir kadro Cumhuriyetimizi dönüştürmeye çalışıyor. Bunun için yasalarla ele geçirdiği yargıyı kullanıyor. ABD çıkarlarına karşı çıkanlar, AKP’yi ve bir tarikatı eleştirenler soluğu cezaevlerinde alıyor. Yargının bir bölümünün bir tarikatın eline geçtiği, bu tarikat ile AKP’nin yargı yolu ile istedikleri baskıyı kurmuş oldukları yazılıp çiziliyor, yaşanıyor. Bu durum Türk yargısı için yüz kızartıcıdır. Yaşanan hukuksuzluklara karşın onlarca hukuk fakültesinden ses çıkmıyor. Birkaç baro dışında barolar suskunluğa bürünmüşler.
Subaylarımız hani casustu?
Darbe yapacaklardı, terör örgütü kurmuşlar, casusluk yapıyorlarmış diyerek övünç madalyalı subaylarımız, generallerimiz cezaevlerinde yıllardır tutsak tutuluyor. Atabeyler davası adı ile görülen ve türlü suçlarla subaylarımızın görevlerinden alınıp tutuklandıkları dava sonuçlandı. Subaylarımız aklandılar. Peki onların acılarını, kayıplarını kimler nasıl karşılayacaklar. Balyoz, Ergenekon davalarında eldeki kanıtlar çürütüldü. Vatanseverler haksız yere cezaevlerinde tutsak tutuluyorlar. Kanlı katiller salıverilirken Perinçek’in, Haberal’ın, Balbay’ın, Özkan’ın, Hilmioğlu’nun tutsaklıkları sürdürülüyor. Yiğitçe direniyorlar, baş eğmiyorlar, bunların geçeceğini biliyorlar. Vatanseverliğin kuralını biliyorlar. Bunlara neden olanlar ne acı ki, yargıç ve savcılar. Onlara Cumhuriyetin savcısı, Cumhuriyetin yargıcı diyebilir miyiz? Bu kadar mı kötüsünüz, bu kadar mı öç duyguları ile dolusunuz? Sizi kimler eğitti, kimler yönlendiriyor.
Danıştay davası saptırıldı
17 Mayıs 2006 günü alçakça bir saldırı sonucunda Danıştay üyesi sevgili arkadaşım , dostum, kardeşim M. Yücel Özbilgin yaşamını yitirmişti. Olayın suçlusu, suç ortakları açıkça belli olduğu halde yıllardır konuyu saptırmaya çalışıyorlar. Sonuçlanan dava, hiç ilgisi olmadığı halde Ergenekon’a bağlandı, unutturulmaya çalışılıyor. Bay Arınç’a sözde bir kıyınç (suikast) düzenlenmişti. Bunun için subaylarımız suçlandı.
Gerici basın olayı günlerce allayıp pullayıp türlü uydurmalarla diline doladı. TSK’nın kozmik odasına girildi. Bir yargıç tüm ulusal sırlarımızı toparlayıp götürdü. Sonra bu yargıç Yargıtay’a atandı. Davadan ise hiçbir şey çıkmadı. Cumhuriyetin ordusunu suçlayanların ise yüzleri hiç kızarmadı.
Hukuk kullanılarak gerçekleştirilen hukuksuzluklara yargı eli ile çektirilen acılara vatanseverlerin, kahramanların cezaevlerine tıkılmalarına ulusumuz daha ne kadar katlanacak sanıyorsunuz.
Son Güncelleme: Pazar, 05 Ağustos 2012 18:31

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder