Kur’an bize gösteriyor ki; tevhit kişileri değil, ilkeleri şirk ise ilkeleri değil, kişileri esas alır. Bunun içindir ki, tevhit kanıttan söz ederken ilme ve kitaba, şirk kanıttan söz ederken atalara, ecdada yollama yapar.
Müslüman tarihin her döneminde, egemen gücün güdümüne alınmış ‘konuşan ulema’yı gerçeğin ölçüsü yapmak ‘şirk omurgalı Emevî dinciliği’nin belirgin niteliği olmuştur. İlginçtir, Kur’an, şirk dinciliğinin bu niteliğine, ilkelere yollama yaparak karşı çıkmaktadır. İşte ana ilkeler:
“Yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Sadece sanıya uyarlar onlar ve sadece saçmalarlar.” (En’am, 116)
“De ki, ‘Pisin çokluğu seni hayrete düşürse de pisle temiz bir olmaz!" (Mâide, 100)
“Onların çoğu sanıdan başka bir şeyin ardınca gitmiyor. Doğrusu şu ki, sanı, haktan hiçbir şey ifade etmez.” (Yunus, 36)
Bu beyyineler şu gerçekleri açıkça gösteriyor:
1. İnsanlığın çoğunluğu daima karanlıktadır; bu çoğunluğa uyan da karanlığa saplanır,
2. İnsanlığın çoğunluğu kendi zanlarına ve nefslerinin dürtülerine uyar,
3. Zan, hakikat adına hiçbir anlam ifade etmez,
4. Hidayet ve hakkın kaynağı Yaratıcı kudret olan Allah’tır, çoğunluk değil,
5. Çoğunluk, daima cazibe ve ilgi yaratır ama çoğunluk daima pisi temsil eder,
6. Sanının yerine ilim geçirilmelidir, sanıyı saf dışı etmenin ilimden başka bir çaresi yoktur.
Emevîler sonrası Müslüman tarih, Kur’an’ın çoğunluğu değil, gerçeği esas alan bu tevhit ilkelerinin tersine bir gidişi dinleştirmiştir. Müslüman tarihin özellikle fıkıh alanında öne çıkardığı icma (ulemanın fikir birliği), cumhuri ulema (ulema çoğunluğu) gibi kavramlar bunun göstergeleridir.
EGEMEN GÜCÜN GÖRÜŞÜ VE İCMA DENEN SAPTIRMA
Egemen gelenek, ilmin yerine çoğunluğu koymuş, bununla da yetinmemiş, icmaı dinsel delillerden biri olarak tescil edip inanç manifestosuna geçirmiştir. İcma bu yer değiştirmeyi dinleştirmenin kurumsal göstergesidir. Egemen gücün güdümündeki ulema çoğunluğunun dediği din olunca hakikati söyleyen azınlıktakiler dışlanmış, hatta zaman zaman bir yolu bulunup mürtet ilan edilerek katledilmişlerdir. Bu mazlumlar kervanının başında, akılcılığın öncüsü İmamı Âzam gelmektedir. Kervanın son halkası, mesajı ve mücadelesi üzerinde ileride duracağımız, Sudanlı müceddit düşünür Mahmut Muhammed Taha’dır. Cafer Numeyrî denen şeriatçı firavun tarafından mürtet ilan edilip asılan Mahmud Muhammed Taha (idamı, 1985) Kur’anî düşüncenin bu yüzyıldaki anıt önderlerinden biridir.
Sadece Hanefîliğin değil, İslam fıkhının kurucusu sayılan şehit dahi İmamı Âzam, bırakın icmaı edille-i şer’iye (dinsel deliller) arasında göstermeyi, icma diye bir kavram ve yöntemden söz bile etmez. İcma, İmamı Âzam düşüncesi açısından olsa olsa içtihat çerçevesi içinde ele alınabilir.
Gerçek şu ki, İmamı Âzam, ulema çoğunluğunun dediğini ‘şerî delil’ saymak şöyle dursun, sahabe neslinin icmaını bile tartışmasız delil saymamaktadır. Sahabenin icmaı bile sadece bir içtihattır. O şekliyle kabul edilebilir veya eleştirilebilir. İmamı Âzam, sahabeyi izleyen kuşağın yani Tâbiûn neslinin icmaını ise içtihat olarak bile bağlayıcı saymamaktadır. Bu noktadaki sözü bir devrim sözdür. Şöyle diyor: “Onlar adamsa biz de adamız; kendi içtihadımızı kendimiz yaparız.” (Konunun ayrıntıları ve İmamı Âzam’ın mücadelesi için, ‘Akılcılığın Öncüsü İmamı Âzam’ adlı eserimiz okunmalıdır).
Müslüman tarihin her döneminde, egemen gücün güdümüne alınmış ‘konuşan ulema’yı gerçeğin ölçüsü yapmak ‘şirk omurgalı Emevî dinciliği’nin belirgin niteliği olmuştur. İlginçtir, Kur’an, şirk dinciliğinin bu niteliğine, ilkelere yollama yaparak karşı çıkmaktadır. İşte ana ilkeler:
“Yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Sadece sanıya uyarlar onlar ve sadece saçmalarlar.” (En’am, 116)
“De ki, ‘Pisin çokluğu seni hayrete düşürse de pisle temiz bir olmaz!" (Mâide, 100)
“Onların çoğu sanıdan başka bir şeyin ardınca gitmiyor. Doğrusu şu ki, sanı, haktan hiçbir şey ifade etmez.” (Yunus, 36)
Bu beyyineler şu gerçekleri açıkça gösteriyor:
1. İnsanlığın çoğunluğu daima karanlıktadır; bu çoğunluğa uyan da karanlığa saplanır,
2. İnsanlığın çoğunluğu kendi zanlarına ve nefslerinin dürtülerine uyar,
3. Zan, hakikat adına hiçbir anlam ifade etmez,
4. Hidayet ve hakkın kaynağı Yaratıcı kudret olan Allah’tır, çoğunluk değil,
5. Çoğunluk, daima cazibe ve ilgi yaratır ama çoğunluk daima pisi temsil eder,
6. Sanının yerine ilim geçirilmelidir, sanıyı saf dışı etmenin ilimden başka bir çaresi yoktur.
Emevîler sonrası Müslüman tarih, Kur’an’ın çoğunluğu değil, gerçeği esas alan bu tevhit ilkelerinin tersine bir gidişi dinleştirmiştir. Müslüman tarihin özellikle fıkıh alanında öne çıkardığı icma (ulemanın fikir birliği), cumhuri ulema (ulema çoğunluğu) gibi kavramlar bunun göstergeleridir.
EGEMEN GÜCÜN GÖRÜŞÜ VE İCMA DENEN SAPTIRMA
Egemen gelenek, ilmin yerine çoğunluğu koymuş, bununla da yetinmemiş, icmaı dinsel delillerden biri olarak tescil edip inanç manifestosuna geçirmiştir. İcma bu yer değiştirmeyi dinleştirmenin kurumsal göstergesidir. Egemen gücün güdümündeki ulema çoğunluğunun dediği din olunca hakikati söyleyen azınlıktakiler dışlanmış, hatta zaman zaman bir yolu bulunup mürtet ilan edilerek katledilmişlerdir. Bu mazlumlar kervanının başında, akılcılığın öncüsü İmamı Âzam gelmektedir. Kervanın son halkası, mesajı ve mücadelesi üzerinde ileride duracağımız, Sudanlı müceddit düşünür Mahmut Muhammed Taha’dır. Cafer Numeyrî denen şeriatçı firavun tarafından mürtet ilan edilip asılan Mahmud Muhammed Taha (idamı, 1985) Kur’anî düşüncenin bu yüzyıldaki anıt önderlerinden biridir.
Sadece Hanefîliğin değil, İslam fıkhının kurucusu sayılan şehit dahi İmamı Âzam, bırakın icmaı edille-i şer’iye (dinsel deliller) arasında göstermeyi, icma diye bir kavram ve yöntemden söz bile etmez. İcma, İmamı Âzam düşüncesi açısından olsa olsa içtihat çerçevesi içinde ele alınabilir.
Gerçek şu ki, İmamı Âzam, ulema çoğunluğunun dediğini ‘şerî delil’ saymak şöyle dursun, sahabe neslinin icmaını bile tartışmasız delil saymamaktadır. Sahabenin icmaı bile sadece bir içtihattır. O şekliyle kabul edilebilir veya eleştirilebilir. İmamı Âzam, sahabeyi izleyen kuşağın yani Tâbiûn neslinin icmaını ise içtihat olarak bile bağlayıcı saymamaktadır. Bu noktadaki sözü bir devrim sözdür. Şöyle diyor: “Onlar adamsa biz de adamız; kendi içtihadımızı kendimiz yaparız.” (Konunun ayrıntıları ve İmamı Âzam’ın mücadelesi için, ‘Akılcılığın Öncüsü İmamı Âzam’ adlı eserimiz okunmalıdır).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder