7 Ağu 2012

Damardan Kürt Meselesi Etnik Temelde Çözüm?!

Cumhuriyet 07.08.2012


BILIM VE SIYASET
Orhan Bursalı


Kürt meselesine çözüm olarak, Kürt tarafının masaya koyduğu öneri, özerk bir yapıdan tutun federasyona ve ayrılığa kadar uzanıyor. İtiraz var mı? Yok.
Kürt tarafının çözüm önerisi; dinamizmini,şüphesiz ki Kuzey Irak’taki Kürt devletinden ve ABD ve Batı’nın Kürdistan’ı devletleştirme politikasından alıyor. Buna bir itiraz var mı, yok. PKK bugünkü gücünü esas olarak bu ortamdan almaktadır. Suriye ve İran’a karşı NATO’nun yıkıcı politikaları da diğer açıdan, Kürdistan’ı devletleştirme politikasına büyük yarar sağlıyor... sanırım bu görünen gerçeğe de itiraz yok.
Şimdi “bizim taraf”tan itirazların yükseleceğini bildiğim görüşümü açıklayayım: Kürtlerin örneğin Irak’ta adıyla sanıyla bir Kürt devleti kurmalarına karşı değilim. Bu zaten olmuş bir şeydir. Bir geç uluslaşma, bölgede hegemonik çıkarların savunulması etkin sürecinde yaşanmıştır. Kürtler Irak’ta zaten özel bir duruma (savaşarak) sahip olmuşlardı. 1993 ve 2003 Irak’ı yıkma savaşı, Kürtlerin bu ülkedeki ayrıcalıklarını federatif veya özerk Kürt bölgesi biçimine dönüştürdü. Aslında orada adı henüz açıklanmamış tam bir Kürt devleti bulunuyor...
Suriye’de Kürt varlığı azdır, sayısal ve bölgesel olarak. Davutoğlu’nun bu konudaki açıklaması doğrudur. Bu sayfada “Jane’s Islamic Affairs Analyst March 2012, jiaa.janes.com”dan alıp yayımladığım harita da bunu gösteriyor.
İran’ı bir kenara bırakalım ve ülkemize dönelim...
“Savaşan Kürtler”in (politik veya silahlı), masa üzerinde duran önerileri, şüphesiz etnik temelde bir çözümdür. Bu öneri, Irak’taki“çözüme” benziyor. Bu süreç şüphesiz ki Irak’a benzer sonuçlar doğuracaktır, büyük olasılıkla.. Bunu bir vecize ile açıklarsak: Su yolunda akar!
Masadaki Kürt çözümü, Kürtlerin ağırlıklı olarak yaşadıkları bölgede yönetimini ve Kürt kimliğinin her anlamda ön planda olmasını öngörüyor. Abdullah Öcalan’ın iki-üç yıl önceki çözümünü anımsayın; her türlü güvenlikten tutun mali konulara -vergi- kadar özerk bir yapı /devlet öngörüyordu.
Bu öneri temelinde, sertten yumuşağa kadar ama süreç içinde aynı özde çözümler dolaşıp duruyor ortalıkta.
Ama hepsinin ortak paydası, yeniden vurgulayalım, etnik temelde bir çözümdür...
Hükümetin iki hafta kadar önce resmen olmasa da el altından gazetelerde yayımlattığı yeni belediyeler yönetim biçimi tasarısı aslında, Kürtlere biraz daha kimlik olanağı tanıyan ama Kürtlerin önerilerine kıyasla çok daha yumuşak / gevşek bir Kürt yönetimi oluşturulmasını öngörüyor. Ancak bu öneri bütün Türkiye’de uygulanacağı için, Kürt yönetimlerindeki belediyelere bir adım daha ötede bir yönetim sunmaktadır. Bu öneri ayrıca tartışma konusu yapılabilir.

Her neyse, bütün çözümlerin ekseninde etnik bir anlayış var.
Çünkü Kürtler, özerk bir yönetim yapısı istiyor...
Ortadoğu’da emperyalistler, kendileri dimdik ayakta iken ve ulusal bütünlüklerini sapına kadar korurken, farklı etnisite ve mezhep zenginlikleri olan ülkeleri (Türkiye dahil) bölüp parçalamaları, şüphesiz ki bu sürecin temel dinamizmidir.
AKP iktidarı da bu konuda tam kördür. Yanıbaşında oynanan oyunları fark etmemesi mümkün değildir.. Acaba diyorum, bu emperyalist parçalama oyunundan kendilerine, Türkiye’ye de bir pay düşer,biçiminde bir ham hayal peşindeler mi?
Aslında, Davutoğlu- RTE ikilisinin Suriye gibi Ortadoğu ülkelerini ‘bizim Osmanlı arka bahçesi’ biçiminde veciz bir şekilde dile getirdikleri “stratejik derinlik” politikası, Ortadoğu’da biraz da bu düşü barındırıyor. Türk-Kürt federasyonu laflarını anımsayın... CIA’cıların Ortadoğu’da büyüyen Türkiye pompalamalarını düşünün... Bir ülke kendi bütünlüğü için derin endişeler içindeyken... Yersen tabii... Ama bizim medyaya her şeyi yedirirsin!

Gelelim etnik çözüme... Bu yazının eksenindeki kavrama..
Etnik temelli bir çözüm, ülkeyi ve insanları hallaç pamuğu gibi atacak bir sonuç üretme potansiyelini içinde barındırıyor. Bunu gelecek yazıda inceleyeceğim. Türk ve Kürt nüfuslarının iç içe geçmişliği büyük bir şans iken etnik temelli çözümler ise büyük felaketleri çağrıştırıyor...
Harita: Jane’s Islamic Affairs Analyst, March 2012, jiaa.janes.com

Etnik Çözüm ve Tehlike-2

“Biz ayrılamayız, etle tırnak gibi birbirimize karışmışız..En “çok dile gelen ve”ne çok doğru” dedirten bir inanç- kanaattir bu. Öyle dilimize yalan yalnış yapışmıştır ki, örneğin Gül-RTE, Cemaat-RTE için de söylenir..
Bal gibi her şey, herkes, her toplum, her ırk, her mezhep, birbirinden ayrılır! Karıkocalar gibi!
Aslında bu bilinmez mi, bilinir tabii...
Ama bu sözle daha çok, güçlü bir isteğe vurgu yapılır: Ayrılmayın! RTE- Cemaat ayrılmayın, siz iç içe geçmişsiniz (ne demekse!)! Gül-RTE sakın aranıza “nifak” girmesin! Hey Türkler- Kürtler bir arada durun..
Neden bu güçlü istek? Çünkü ayrılmalarda, buna en çok karşı çıkanlar zarara uğrayacaktır. Ayrılmak isteyen, bir yarar görmektedir.. Ama iki şeyin birlikteliğinin sürmesinde çıkarı olanlar da derece derece ayrılığa şiddetle karşı çıkarlar, korkarlar, ürkerler.. Ama bu gerçek bir korku da olmayabilir!

Bu giriş, bir gerekçelendirmeydi. Ayrılmak istemek istememek üzerine uzmanları felsefi, toplumsal antropolojik, psikolojik, kültürel açıdan sayfalarca yazabilir.
Ama, menfaatlar, Gül ve Erdoğan’ı alabildiğine çatıştırır.. Var oluş ve yok oluş gibi bir şeydir bu! Birlikte olmak her ikisine de büyük yarar sağlayacaksa ittifaklarını sürdürürler.. Gül’ün son çıkışı, Erdoğan’a güçlü bir anımsatmaydı: Zarara uğrarsın, adaylığımı da koyarım, Cumhurbaşkanı olamazsın, Başbakanlık ve parti için yolumu tıkarsan eğer!
Erdoğan baktı tarttı, doğru söylüyor olabilirsin; biz bunu zamanı gelince konuşalım, yanıtını verdi.. Her ikisi de sözde bir kardeşlik, uzlaşma mesajları verdi.. Ya çatışma sonraki koşullara göre yeniden incelenmek amacıyla ertelendi ya da şimdilik, evet sıra bende-sıra sende denerek donduruldu. Ama RTE en sona kadar kendi çıkarına bakacaktır! Örneğin ah bir anayasa değişikliği olasılığını ele geçirse!..
RTE örneğin, Almanların, görüneni ile içi tamamen farklı olduğunu belirterek (çok doğru bir saptama, bende de bir Almanlık var!) toplumsal tehlike barındırdığını saptadıkları Cemaate ve lideri Gülen’e acımadı. İktidarı paylaşma mücadelesini epey ezerek geçti ve ona dedi ki: “Ben sana ne vereceksem onunla yetineceksin, eteğimin altında duracaksın, ama hep orada; yukarılara tırmanmaya kalkışma, boynunu koparırım!.”.
Bilmem konu üzerinde açıklayıcı ve inandırıcı olabildim mi!
Mesele Kürt konusuydu değil mi!
Kürt meselesinin birinci özelliği, tarihsel olarak Kürtlerin bütün isyanlarının etnik ayrılma amaçlı oluşudur.. Dünkü yazımda sadece etnik temelde bir çözümün masada olduğunu vurguluyordum (olayların tarihsel ara kesitini ve arka planını iyi bilen bilge politikacı İlhan Kesici, Kürt meselesi üzerine iyi anımsatmalar yaptı, ama sonraki yazıya..).
Aslında Kürt siyasetçileri de farklı bir şey demez. Nitekim Ahmet Türk de önceki gün, dört coğrafi parçanın Kürdistan olarak birleşeceğini dile getirdi. Bunların hepsi bilinen şeyler.. Bizim Kürt çözümüne yakın görüş bildiren Türklerin de tartıştıkları, bu sürecin kanlı değil “barış içinde” sonlanması-gerçekleşmesidir.
Savaşa karşı dile gelen bütün sloganların arkasındaki düşünce kabaca şudur: Kardeşim, sonunda ayrılacaksın, aptallık etmeyin, ölmeden öldürmeden ayrılın ve bunun için de masaya oturun..
PKK ve Kürtler ve Türk yardımcıları Oslo görüşmelerinin bu doğrultuda bir yol haritasının çıkması için oradalar.
Ama Oslo masasından bir “ayrılık yol haritası” çıkaracak ve kabul ettirecek bir iktidarın tutunması zordur. RTE neden yan çizdi dersiniz, o kadar pohpohlamalar, sen bu işi çözersin, çöz kahraman ol ve tarihe geç, itelemelerine rağmen!..
Tamamen önyargısız yaklaşabilirsek, aslında bu tartışılabilir bir düşüncedir. Ama bunu bütün Türkiye açıkça tartışmalıdır! Bu büyük bir entelektüel ve kültürel kapasite gerektirir. Türkiye’de şüphesiz bunlar yok değil, ama ülke hiçbir zaman özgür olmamıştır, hele AKP döneminde bu özgürlükler tamamen baskılanmıştır.. Bunun da ötesinde, iktidar gerçekten ulusu bütünleştirici değil, bölücü bir politika uyguluyor..
RTE’nin Aleviler, cemevleri üzerine en son söyledikleri, tam bir bölücülüktür, dışlayıcılıktır.. Oy almadığı, alamayacağı kesimlerin dini inançlarına ve ibadet biçimlerine bu tür bir saldırıyı bu ülkenin başına oturan birisi yapabiliyorsa, bu tutum, ulusun değil, kendi dar kişisel ve partisel çıkarlar uğruna bütün ülkeyi ateşe atabileceğinin göstergesidir.. Bunun dinle dincilikle ilgisi yok, sadece bilinçsizlikle, bilgisizlikle, geniş bakış eksikliğiyle.. sevgi eksikliğiyle, kendini tek otorite ve her şeyin karar vericisi sanmakla ilgisi olabilir..
İktidar çıkarını Alevileri dışlayarak savunan, CHP belediyelerini olur olmaz kan kusturan, TSK ve kendisine muhalif olanları hukuksuzluklar ve sahte düzeneklerle içeri tıktıran, adalet düşüncesini ayaklar altına alan bir düşünce ve iktidar yapısı, Türkiye’nin ulusal sorunları ve ulusal yararı için bir çözüm üretemez.. Sadece bölücü ve parçalayıcı olur. Türkiye tamamen bu durumdadır!
Etnik temelde çözümün zorunlu olarak yol açacağı büyük toplumsal tehlike konusu bir dahaki yazıya kaldı.

Etnik Çözüm- 3

Bugün daha çok kendi kozasında yeniden ciddi ve büyük politika yapacağı zamanı bekleyen İlhan Kesici, Etnik Çözüm yazılarım üzerine bir anımsatma yaptı: ABD, Wilson İlkeleri zamanından beri Kürtlerin himayesini yapar. Ayrıca, Baba Bush da anılarında bu tezi sürdürür... Bugünkü Amerikan yönetimi de bu Amerikan politikasını harfiyen izlemektedir... Kürtlerin bütün isyanları etnik temelde bir ayrılık amacını taşır...
Amerikan Cumhurbaşkanı Wilson’un savaş sonrası 1918’de açıkladığı 14 ülkeyi yeniden açtım. 12. madde, Türk egemenliği altındaki ulusların özerk gelişmeleri için bütün engellerin kaldırılmasını istiyordu. Hakkını yemeyelim:Türklere de çoğunluk olarak oturdukları bölgede bağımsızlık verilmesini öngörüyordu! (*)
Osmanlı aydınları arasında ilk Amerikancılık, ilk Amerikan himayesi düşüncesi Wilson’a dayanır. Amerikan mandacıları varolma umudunu bu ilkelerde bulurlar... Ama Mustafa Kemal ve arkadaşları “bir ihtimal daha var” diyerek Kurtuluş Savaşı ile bağımsız bir ülke-devlet ve bir ulus yaratmaya giriştiler.

Bugün gelinen nokta farklıdır. Ulus Yıkıcılığı Zamanları kitabım, bu başarısızlığın nedenlerini incelemeye yönelik küçük ve alçakgönüllü bir çalışmadır.
Özü şudur: Türk yönetimleri, 1938’den sonra, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, o güne dek çok başarıyla geliştirdikleri ulus ve ülke inşa etme iradelerini ABD ve Batı’ya teslim etmişlerdir. Türkiye, bu iradeyi hiçbir zaman elinden bırakmasaydı ve başkalarına teslim etmeseydi, bugün demokratik ve refah ülkesi olurdu ve bugün yaşadıklarımızın yüzde 10’unu bile yaşamazdık.
1918’de Amerikan mandacılığı gerçekleşmedi ama İkinci Savaş’tan sonra bu bela Türkiyeyi yönetmeye başladı! Olay budur. Tıpkı dün ABD-SSCB cepheleşmesinde oduğu gibi, bugün de iktidar bölgede Amerika’nın Ortadoğu egemenlik mücadelesinin aleti durumundadır... ABD, Batı ve Hillary, Ankara’yı, eline hançeri tutuşturarak önce Suriye’yi sonra İran’ı hançerletip en sonunda da kendi böğrüne saplaması ve intihar etmesi sürecinin içine yuvarlamıştır.
Olay bu kadar basittir. Varlığın başkalarının her türlü desteğine bağlı olduğu sürece, sen daha başından bitmiş bir insansın, ülkesin! Hele Ortadoğu’da bulunuyorsan!

Hayır, bu yazdıklarımdan Kürtler aleyhine bir şey çıkartılmasın lütfen. Ben emperyalizmin kendi dışındaki bütün ulusları, ülkeleri, devletleri mezhep, din ve etkin temelde parçalayıp kendine egemenlik yararı çıkarmasına karşıyım... Türkiye özgür ve bağımsız bir ulus devlet olmayı Kürtlerle, Türk ve Kürt kimliğiyle birlikte başarabilseydi, bunları yaşamayacaktık.
Etnik Çözüm’ü yazacağım tabii. Birileri durmadan etle tırnak gibi iç içeyiz nasıl ayrılacağız, diyor ve Türklerle Kürtlerin bir arada yaşamaya mecbur oldukları sonucunu çıkartıyor ya...
Evet o kadar karışık bir millet olduk ki nasıl ayrılabiliriz? İstanbul ve Adalar’da tanıdığım bütün Kürtlerin bir ayakları Doğu’da... Ama bütün hayatını burada kurmuş, Türkler gibi az sayıda çocuğunu en iyi okullarda okutmak hayalini güdenlerin sayısı az değil! “Git orada yaşa artık özgür vatanın var diye zorlasan gitmez!” Ailelerimizdeler, şirketteler, devletteler, hep birlikteyiz... Bu adeta tek milleti nasıl ayırırsınız? Başlarına bir şey gelse, hemen saklayacağım insanlar olur! Pırlanta gibi ve çalışkan insanları tanıyorum... Burada saptamamız gereken temel bir olgu, önemli bir çoğunluğunda oluşan Kürt kimlik bilinçleridir... Bu, 30 yılda çok net oluştu!
Kürt Türk karışımı, ülkenin ve milletin birlik halinde yaşaması için belki de tek şansıdır... Bunun mekanizmaları kurulabilir mi, nasıl kurulur, bilemiyorum.
Özerk/federasyon yapılarla bu birlik kurulur, diyen bunca kolaycı veya “bu dönemi atlatalım hele” diyenler bu kadar varken ben, neden böyle diyorum?

 Temel soru şudur: Hangi dinamik süreci belirliyor? Kürtlerin devlet kurması ve bağımsız yaşaması mı, yoksa Türklerle birlikte yaşaması mı? Uluslararası Ortadoğu dinamiği, birinci seçenekten yana işliyor. ABD ve Batı neredeyse Kürtleri zorla Türkiye’den ayıracak bir politika izliyor! Ortadoğu’da Kürt devleti kurulması temel süreçtir... Türkiye Kürtleri bu sürecin dışında kalabilir mi, hayır biz istemiyoruz, diyebilirler mi? PKK’nin eylemleri şüphesiz ayrımcıdır.
Süreç, gözyaşıyla, kanla ve nefretler doğurarak, “ayrılalım” yönünde işliyorsa, bunun toplumsal büyük bir yarılma ile gerçekleşme olasılığını, büyük bir sosyolojik olgu olarak görmeyenler, siyaset yapamaz...
Bu süreçte Türklerde de o zaman biz de bir ulus olarak yaşamak istiyoruz,duygu, düşünce ve eyleminin güçlü bir şekilde ortaya çıkması büyük olasılıktır. Bu zaten oldukça kısmen oluşmuştur. Görmeyen aptaldır...
Ne olacak o zaman?! Mübadele mi? Bu topraklar buna hep şahit mi olacak? En çok korkulan başa gelir derler. Ben bu savaşı görmek istemiyorum...
Aşağıdaki dipnotu okuyun... Bugün gidiş öyle ki bu topraklarda Türkler de yalnız başlarına, yaşamaya mecbur bırakılacak gibi…
(*) İngiliz Lord Curzon, 20 Ocak 1918 tarihinde şöye diyordu: “Türklere de kendi geleceklerini kendilerinin saptamaları hakkı (Self Determination) tanınmalı. Türklerin asıl vatanları olan özgürlük ve bağımsızlığı ile toprak bütünlüğü garanti altına alınmalı fakat Avrupa’daki yerleri Türklerden alınmalı İstanbul ve Boğazların yönetimi başkalarına verilmeli...”


Hiç yorum yok: