7 Nis 2013

İktidar’a İslam Hukuku dersleri (1)


İslam dinini Necip Fazıl şiirlerinden ibaret sayan muktedir aklın yarattığı büyük tahribat, her geçen gün toplumun iliklerine işlemeye devam ediyor. Buna karşı, İslam hukukunun temel kıstaslarını gündeme almaya karar verdim...
Sırayla işleyeceğiz.
1) Kader ve Kısas; Malumunuzdur ki, işçi cinayetlerine kader diyerek geçiştiren iktidar, bu ölümlerin Allah tarafından takdir edilmiş bir takım ilahi vaziyetler olduğunu ifade etmektedirler.
Bu yaklaşım son derece yanlıştır. Kader kelimesini daha önce defalarca izah etmiştik. Kader kelimesi; takdir, iktidar kelimeleriyle aynı kökten gelen bir kelime olup, “ölçü ve mizan” manalarına gelir. Kur’an’da muhtelif yerlerde; “o yeryüzünü bir kaderle yaratmıştır” minvalinde ibareler geçer. Bu, ölçü manasına gelir.
Yani “bir madenciyi madene yolladığınızda” eğer tedbir almamışsanız, madende çalışma ölçüsüne uygun hareket etmemiş olup, cinayet işlemiş sayılırsınız.
Dolayısı ile bütün işçi ölümlerinde “devlet” katildir. Cani ve katliamcı sayılır. Çünkü tümünde “kadere/ölçüye riayet etmez” bir tutum söz konusudur.
Peki ya kısas?
Kur’an’ın Maide suresinin 45. Ayetine göre; cinayet işleyene kısas uygulanır. Yani; eğer “akrabaları bağışlamaz ise” cani-katil kişi; aldığı cana karşılık “idam edilir.” Eğer ailesi affederse, kendisi affedilir.
Şimdi bu kısas hükmü üzerinden düşünelim;
Öldürmenin cezası sonsuza kadar cehennem
Madenciyi, üç kuruş fazla kazanmak için tedbirsizce o madene gönderen kişi “hükmen” katildir. Buna göz yuman devlet, katliama ortaktır. Buna kader diyen “devlet bakanı” Allah’a iftira etmiş bir müfteridir.
Eğer madencinin ailesi “bu zümreyi affetmez ise” bu zümrenin “idam talebiyle yargılanması” icab eder. Eğer gerçekten de “İslami referanslar üzerinden meseleyi okuyacaksak, Necip Fazıl şiirlerini bırakın da biraz fıkıh kitaplarına bakın!”
Bir başka örnek verelim;
Kur’an’ın Nisa suresinin 93. Ayetine göre; “kim bir Müslümanı kasten öldürürse, cezası ebedi cehennemdir.”
Şu halde bu kişi “şirk ve küfür” cürümlerine ortak olmuş olur. Çünkü Kur’an’a göre ebedi cehennem bu iki kavramla ilişkilidir.
Bu durumda Tevbe Suresi’ne göre, bu kişilerin ellerindeki servetler kamulaştırılmalıdır. Cizye verene kadar (ihtiyacı kadarını bırakıp gerisini alana kadar) savaşılmalıdır. (Bkz. Kur’an’da kamulaştırma var mı? Başlıklı makalem)
Bir örnek daha verelim;
Bir patron, kendisine gelen ve çocuğu hasta olan işçisine “çocuğunu tedavi edecek katkıyı yapmamışsa, üstelik buna muktedir olduğu halde bunu yapmamışsa, malı beyt’ül mal olur. (Bkz.Mecelle, Hacir mad.) Yani kamulaştırılır. Hiçbir bahane öne sürmeksizin, kamusal mülkiyet olur. Ve elinden alınıp, halka ait kılınır.
Son bir örnek dava verelim;
Müslüman bir kişiyi, “müşriklerin askeri yapar (NATO) ve onların ordusuna katarsanız. Daha sonra bu ordu, mazlum bir millete zulmederse ve bu Müslüman asker orada ölürse ne olur?”
O Müslüman kişiyi, “müşriklere asker yapan” her kimse tespit edilir. Cinayet hükmüyle yargılanır ve kendisine kısas/idam uygulanır. Bugün milletimizi NATO kuyruğuna takanlar, ellerinden düşürmedikleri Kur’an’a bir baksalar! Utanmazca yaptıkları cürümlerin hangi bedelleri doğurduğunu göreceklerdir.
Mehmetçiği, Coni’ye siper yapan hainler, fıkıh açısından ne tür bir muameleye tabi tutulmaları gerektiğini görmelidirler.
Allah basiret ihsan eylesin!
Son Güncelleme: Cuma, 29 Mart 2013 21:03

Hiç yorum yok: