24 Haz 2014

Laik dünyada İslam

laik dünyada islam ile ilgili görsel sonucuBazı konularda çok şanslı bir insanım: Örneğin bir kitabı ararken, bana çok daha gerekli olan bir başka kitabı bulurum kitaplıkta. Birkaç gün önce Blaise Cendrars’ın bir kitabını arıyordum, Suheyb Bin Şeyh’in Laik Dünyada İslam (Sabah Kitapları, 1998) adlı kitabını buldum. Kitabın özgün adı Marianne et le Prophête (Fransa ve Peygamber).
Bir kadın adı olan “Marianne”, Fransa demektir.
Bugün kitaptan söz etmeyeceğim. Bunun yerine, kitabı sunan dostum, din bilgini Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün sunuş metnine değineceğim. Gezi Parkı devrimi ile Mısır’daki darbe/devrim dolayısıyla son derece önemli bir metin.
***
Doğrusunu söylemek gerekirse, Laik Dünyada İslâm çok daha anlamlı bir ad. Çünkü;
Müslüman olmayan dünyanın neredeyse yüzde yüzü laik. Anayasalarında Türkiye, Meksika ve Fransa gibi yazıyor olmasa da, bildiğim Hıristiyan dünyada, din kurallarını yasalarına referans yapmış ülke yok. Buna karşın, Türkiye dışında, geri kalan Müslüman ülkelerde İslam şeriatı ya doğrudan doğruya anayasa ve yasa ya da yasaların zorunlu kaynağı. AKP tarikatı hükümeti sayesinde Türkiye’de de durum neredeyse “Kızoğlan kız ama altı aylık gebe!” deyişine uygun!
***
Dostum Yaşar Nuri Öztürk’ün belirttiğine göre, Cezayir asıllı Suheyb Bin Şeyh’in kitabı, laik anayasalı Fransa’da yaşayan Müslüman azınlığın sorunlarına eğiliyor, o azınlık için bazı çıkış yolları öneriyor.
Laik Türkiye’de durum farklı: AKP tarikatı hükümetinin övünerek dile getirdiği gibi halkın %99’u Müslüman.
Aslına bakarsanız, temelde iki ülke arasında da herhangi bir fark olmaması gerekir. Çünkü laik bir ülkede din sayısının, inançlı-inançsız sayısının ciddi bir önemi yoktur. Devlet bütün dinlere ve inançlara, inananlarının sayısına bakılmaksızın eşit uzaklıktadır, eşit uzaklıkta olması gerekli ve zorunludur. Ama AKP’nin mevcut iktidarı bu gereklilik ve zorunluluğa son derece saygısız.
Onların inancına göre, laiklik, din ve inanç özgürlüğünün garantisiymiş... Kesinlikle yanlış ve gerçekdışı bir tanım. Laiklik, ilkokul tanımı düzeyinde, din ile devlet işlerini birbirinden ayırır ama dinin etkisini sınırlayıcı, denetleyici bir görevi de vardır. “Devlet işleri”ne “dünya işleri”ni de eklemek gerekir.
İnternette laiklikle ilgili tanımlar ararken bir yerde “Laikliğin onlarca tanımı var. Bugünlük iki tanım” dendikten sonra aşağıdaki tanımlar veriliyor:
-Pascal Texier (Hukuk Tarihi Profesörü): Birey vicdanına her türlü dinsel otoritenin müdahalesinin dışlanması.”
-Özdemir İnce (Laik şair): Laiklik, birey ve toplumu dinlerin baskısından korur.”
Bu Özdemir İnce, bildiğiniz gibi, bendeniz oluyorum. Benim tanımım çok yalın ve kestirme. Laiklik, dinin, birey ve toplumun dünya hayatına karışmasını engellemek ihtiyacından doğduğuna göre, benim yalın tanımım çok daha doğrudur.
Fırsat çıkmışken söyleyeyim, herhangi bir dinin laikliğe elverişli olmasının herhangi bir önemi yoktur. Laiklik, olsa bile, dinlerdeki laik ayetleri kendisine referans alamaz.
Laiklik, herhangi bir bireyin veya topluluğun dinsel inançlarına kesinlikle karışmaz. Ama onların, bu inançları toplumsal hayatın kuralı ve yasası haline getirmesine izin vermez.
***
Yaşar Nuri Öztürk yazıyor: “Kitabın birinci ve bence en önemli bölümü olan ‘Laikliğe İslami Bir Bakış’ temel anlayış olarak şunu vurgulamaktadır: Laiklik ne bir ideoloji, ne bir din. Ne de bir felsefedir. O hiç kimsenin hiçbir kitleyi Tanrı adına yönetme yetkisinin olmadığı temel tezinden hareketle ve bu tez doğrultusunda insanı sadece ‘insan’ olarak saygı görmeyi esas alan, hiç kimseye inancı yüzünden farklılık tanımayan bir sosyal-hukuksal tavır ve harekettir.”
Şimdi ne yapıyor bilmiyorum ama yazar Laik Dünyada İslâm’ı yazdığı sırada Marsilya Müftüsü idi. Yani bir din adamının laiklik tanımı söz konusu ve daha iyisi can sağlığı.
***
Günümüz Arap dünyasını anlamak için, bu dünyanın üç dönemeçten itibaren büyük bir bunalım geçirdiğini bilmek gerekir:
1. Haçlı Seferleri.
2. Bağdat’ın düşüşü (1258).
3. 1492’de son Endülüs Emevi Emirliği’nin sona ermesi ve Müslümanların Kuzey Afrika’ya, özellikle Fas’a geri dönüşü.
İmam Gazali ile birlikte bu üç olay İslam dünyasının düşünsel iktidarını, gücünü iğdiş etmiştir. Ve bundan sonra Arap dünyası bir daha belini doğrultamamıştır. Artık hadım bir dünyadır!
Hiçbir din kendi başına kötü değildir: Kötü olan din adamları (ruhban) sınıfıdır ve İslam’da da ruhban sınıfı, ilmiye sınıfı kimliğiyle vardır.
Bir ruhban sınıfı tarafından yönetildiği için AKP tarikatı iktidarı son derece kötü, adaletsiz, tehlikeli ve gaddar bir yönetimdir. İmamlar bu iktidarın jandarmalığını ve müfettişliğini yapmaktadır.
***
Birkaç gün önce bir televizyonda Suriye’deki durumdan söz edenler, El Nusra’nın eline geçen yerleşim yerlerinde, camiden, Hıristiyanların hemen bölgeyi terk etmeleri gerektiğinin anons edildiğini söylüyorlardı. Bunun anlamı ne?
Avrupa da topraklarında yaşayan Müslümanları kapı dışarı mı etsin?
İslamcıların bütün dünyayı nasıl huzursuz ve rahatsız ettiklerini görüyorsunuz! İslamcılık sona ermeden dünyaya huzur gelmeyecek ve barış olmayacak anlaşılan.
19 Temmuz 2013 tarihli Radikal gazetesinde, Marina Ottaway’ın yazısına bir tuhaf manşet atılmış: “Müslüman Kardeşler’e kötü diyenler, Selefilere hazır olsun!”
Bu ne demek? Selefiler Suudi Arabistan’da iktidarda değil mi? İkisi de insanlık için çok büyük tehlike.
Türkiye’nin huzur ile iç ve dış barışa kavuşması için, AKP tarikatı iktidarından en kısa zamanda ve mutlaka kurtulması gerekiyor.
Son Güncelleme: Cuma, 26 Temmuz 2013 13:06

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder