
Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin öyle kuvvetli argümanları var ki, Kıbrıs meselesini de dahil edersek, bölgedeki deniz yetki alanlarının ve Kıbrıs’ın geleceğinin belirlenmesinde bizim istemediğimiz hiçbir şey yapılamaz. Eğer Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs’ta Türkiye’nin ulusal çıkarlarına aykırı bir durum gelişirse, bunun sorumlusu o dönemde ülkeyi yöneten iktidar olur. Deniz yetki alanları çok önemli bir konu. Son NAVTEX olayı kötü planlanmış, bir o kadar da zamanlaması yanlış atılmış bir adımın kötü sonlanmasından başka bir şey değildir.
Emekli Tümamiral Semih Çetin, Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikaları üzerine gazetemiz Cumhuriyet’e “Doğru politikalarla bu noktaya getirilmiş bir uluslararası meselede karşı tarafa koz verdik. Çok net söylüyorum; sonuna kadar haklı olduğu Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselesini savunamayan Türkiye, hiçbir meselesini savunamaz. Silahlı Kuvvetlerimizin caydırıcılığını tartışmalı hale getirmek bu coğrafyada yapılabilecek en büyük hata olur. Lozan’a aykırı olarak silahlandırılan bölgelerde ilk askeri faaliyetin tespit edilmesi ile birlikte çok kuvvetli reaksiyon göstermeliydik. Türkiye bu safhada süreli ültimatom vermiş olsa, Yunanistan’ın faaliyeti durdurması işten bile değildi. Sadece lafta kalan itirazlar, ne yazık ki günümüzde fazla prim yapmıyor. Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları ile ilgili olarak, Türkiye’ye olması gerekenden 141 bin kilometrekare daha az bir deniz sahasını kabul ettirmeye çalışıyorlar. Bu hırsızlık.” açıklamalarında bulundu.
- Oruç Reis araştırma gemisinin Doğu Akdeniz’de Meis Adası’nın 180 kilometre açığında yapacağı arama faaliyetleri askıya alındı, nasıl okumak gerekiyor?
![]() |
Oruç Reis |
- Neden böyle düşünüyorsunuz?
Doğu Akdeniz’de durum üstünlüğünü ele geçirmişsiniz, karşı taraf panik halinde, böyle bir devlet uygulamasına ihtiyacınız yok, istediğiniz zaman yaparsınız. Neden şimdi? Anlamakta güçlük çekiyorum. Diyelim bizim bilmediğimiz bir şey var. Yapılması gerekiyordu! O zaman madem bu adımı attınız, sonuna kadar gideceksiniz. Bazı durumlarda evdeki hesap çarşıya uymaz, planladığınızdan farklı şeylerle karşılaştınız için planı değiştirmek zorunda kalabilirsiniz. Burada öyle bir şey de yok. Karar vermeden önce hesaba katmadığınız hangi gelişme oldu da geri adım atıyorsunuz! Böyle bir adım atıyorsanız sonuna kadar gideceksiniz.
Doğru politikalarla bu noktaya getirilmiş bir uluslararası meselede karşı tarafa koz verdik.
- Nasıl bir koz?
Şeytanın avukatlığını yapıyorum, Türkiye falanca tarihte, filanca bölgede araştırma yapmak üzere sismik araştırma gemisi görevlendirdi, Yunanistan’ın şiddetli itirazı ve bölgeye büyük çaplı kuvvet göndermesi nedeniyle vazgeçmek zorunda kaldı. Buyrun cevap verin!
- Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanı’nın “Biz yapıcı olalım, bir müddet bekletelim” dediğini aktardı. Kalın’ın açıklamalarında “Herkes kendi kıta sahanlığında çalışmalara devam etsin, tartışmalı bölgelerde de ortak çalışmalar yapılsın” ifadesi var. Muhalefet “Ne oldu, Mavi Vatan’dan vaz mı geçildi” tartışması başlattı...
İbrahim Kalın |
Diplomasi her zaman masada olmalıdır, son dakikaya kadar. Ancak madem yapıcı olacaktınız, bu kadar üstün olduğunuz bir meselede böyle agresif bir adımı atmaya neden gerek duydunuz? Oralara gemi göndermeden de yapıcı ve uzlaşmacı, aynı zamanda zorlayıcı bir politika izleyerek istediğinizi almak mümkünken neden? Yalnız tekrar söylüyorum ülkeyi yönetenler daha önce kazanılmış devlet uygulamalarına ilave olarak böyle bir araştırma ile meseleyi artık geri dönülmez noktaya getirmek istemiş olabilir. O zaman da sonuna kadar gideceksiniz. Gitmezseniz muhatabınız bunu her dönemde kullanır.
- Tartışmalı bölgeyi açar mısınız?
Şu demek: Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanları konusunda bir uzlaşı sağlanmadığı için, taraflar değişik yöntemlerle sahalarını ilan ediyor. Bu sahalardan bazıları çakışıyor. Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Kıbrıs güneyinde ilan ettiği 13 parselden 3 tanesi Türkiye’nin münhasır bölgesiyle çakışıyor. Diğerlerine ise KKTC’nin hakları nedeniyle itiraz ediyoruz. Siz bu sahalarda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni yeni araştırma, sondaj yapma faaliyetlerine itiraz etmez, engellemezseniz bu, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lehine devlet uygulaması olur. Bu bölgede araştırma yapan gemileri ikaz eder, sahadan çıkarırsanız Türkiye’nin lehine bir devlet uygulaması yaratmış olursunuz. Yunanistan’ın ise ilan edilmiş bir sahası yok. Son olayda elinizi belinize koyup “Nereden senin sahan oluyormuş bakalım?” deseniz söyleyecek sözü yok.
- Evet, bölgede kendine ait herhangi bir MEB ilanı yok Yunanistan’ın. Buna rağmen Meis Adası’na istinaden NAVTEX ilan etmesi doğru mu?
Tabii ki Doğu Akdeniz’deki paylaşımda Yunanistan’ın söz hakkı var, ama Türkiye’nin burnunun dibindeki Meis Adası’na Yunanistan ana kıtasına tanınan hakların aynısını talep ederseniz, iyi komşuluk, hakkaniyet ve adil kullanım prensiplerine aykırı bu talebinize karşı tarafın itiraz etmeye her zaman hakkı vardır. Yunan NAVTEX’leri yok hükmündedir. Ancak sonuçta işe yaramış gözüküyor. Türkiye bugüne kadar uyguladığı politikalarla, konu uyuşmazlık mahkemesine giderse, mahkemeye sunabileceği onlarca devlet uygulaması yaptı. Onların ilan ettiği araştırma sahalarında faaliyetleri engelledi, bu maksatla kiralanan araştırma gemileri ikaz edilerek sahadan çıkarıldı, kendi sahamızın sınırları içerisinde fiili araştırmalar yapıldı. Yunanistan geçmişte Türkiye’ye başvurarak, bugün hak iddia ettiği sahada araştırma yapmak üzere Türkiye’den izin istedi, bu izin verildi. Burada tek eksiğimiz Libya ile yapılması gereken mutabakattı, son muhtıra yıllardır sürdürülen bu başarılı politikalara bir yenisini ekledi. Kıbrıs’a dönecek olursak, sadece Annan Planı bile Türkiye’yi baskılara karşı koyabilecek bir konuma getirmiştir. Türkiye, iki egemen devlete dayalı bir çözümden azını asla kabul edemez. Etmemelidir. Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye demişler. Annan Planı benzeri bir anlaşma, asla masaya bile gelmemelidir. Bir de Türkiye’nin garantörlüğü konusu var, tartışmak bile abes. Çok net söylüyorum, sonuna kadar haklı olduğu Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselesini savunamayan Türkiye, hiçbir meselesini savunamaz.
- Büyük resme bakarak bu hamlenin amacını açıklar mısınız?
Dış politikayı iç politika malzemesi yapan siyasetçiler her zaman var olmuştur. Yaşanan sıkıntıların en önemli nedenlerinden bir tanesi budur. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile rastlanan bir durum. İçeride işler iyi gitmediği zaman dışarıda bir şeyler yapma ihtiyacını hissedersiniz. Ben açıkçası bu NAVTEX olayında askeri ve politik açıdan geçerli bir argüman göremiyorum.
- Oruç Reis ile ilgili böyle bir karar alınırken Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemisi görev yerine ulaştı. Gemi, KKTC’nin TPAO’nun ruhsatlandırdığı bölgede 18 Eylül’e kadar sismik çalışma yürütecek. Bu normal mi, yoksa gelgitli bir strateji mi?
Şimdi baktığınız zaman normal bir uygulama. Bu bölgeleri ilan etmişsiniz orada arama yapacaksınız, engellemeye çalışanlara karşı koyacaksınız. Bunun için en uygun yer ve zamanı beklemek lazım. Özellikle tartışmalı bölgelerde faaliyet icra ediyorsanız rakiplerinizin reaksiyonlarını çok iyi hesap ederek bu işleri yapmak gerekir. Yoksa attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmeyeceği gibi, zemin bile kaybettirebilir. Umarım alınan bu karar, bir önceki NAVTEX olayından kaynaklanan eleştirileri yumuşatmak için tasarlanmış, iç politikaya yönelik uygulama değildir. Bu tür egemenlik meselelerinde kararlılık ve tutarlılık çok önemlidir. Karşı tarafta zoru görünce taviz verebileceğiniz algısı yaratmamalısınız. Caydırıcı bir silahlı kuvvetiniz varsa, bu kuvveti politikanın desteğinde kullanmak diplomatik maharet işidir. Bunu yapan ülkeler ulusal çıkarlarını tek mermi atmadan elde eder ve korur. Silahlı Kuvvetlerimizin caydırıcılığını tartışmalı hale getirmek bu coğrafyada yapılabilecek en büyük hata olur.
- Yunanistan Hükümet Sözcüsü Stelyo Petsas, Türkiye ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusunu görüşmek istediklerini söyledi. Hemen ardından Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Önümüzdeki günlerde Ankara’da Yunan komşularımızla bir toplantı yapmayı bekliyoruz, sorunları çözmeye çalışıyoruz” dedi. Bu, sıcak savaş yerine diplomasiyle işin çözülebileceği anlamına mı gelir yoksa “Meis Adası’nın ana kara gibi kabul edilemeyeceği tezinin müzakere edilmesi” anlamına mı?
En son söyleyeceğimi hemen söyleyeyim; Meis Adası’na Yunanistan’ın ana karası ile aynı statüyü tanımak tartışma konusu bile olamaz. Bunun örneği yoktur. Uluslararası hukukta ters taraftaki adalar olarak tanımlanan adalardan birisidir. Karasuları dışında kıta sahanlığı olamaz. Çünkü coğrafya bunu dikte ediyor. Meis 'in egemenliği Yunanistan’a ait olabilir. Coğrafi olarak baktığınızda Türkiye’nin kıta sahanlığı içerisinde kalmaktadır. Kıta sahanlığı coğrafyadan kaynaklanan doğal bir haktır. Ülkelerin kıta sahanlığını coğrafya belirler. Tartışılacak bir konu değildir. Ege’deki kıta sahanlığı sorunu Yunanistan’ın Türkiye’nin kıta sahanlığı içerisinde kalan adalarına, karasularından başka kıta sahanlığı hakkı talep etmesinden kaynaklanmaktadır. Meis de bu kapsamda değerlendirilmeli.
YETER Kİ KARTLARIMIZI DOĞRU OYNAYALIM
- Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerine baştan beri karşı olan Fransa’yla Güney Kıbrıs, Akdeniz’de askeri güçlerini birleştirme kararı alındı. Bu nasıl bir sonuç doğurur?
Fransa’nın dış politikası yerlerde sürünüyor. Doğu Akdeniz tartışmalarında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) yanında yer alması çok anormal değil. Ne de olsa Avrupa Birliği ülkesi ama burada esas konu ekonomik. Bölgeden çıkarılacak doğalgaz ve petrolün Kıbrıs-Girit hattından geçen bir boru hattı ile Avrupa’ya ulaştırılması projesi var. Fransa GKRY ile yaptığı ikili anlaşma nedeniyle bu hattın inşasında pay kapma peşinde. Hatta buradan transfer edilecek petrolden ve doğalgazdan da pay almak istiyor. Büyük olasılıkla kendisine GKRY tarafından yeşil ışık yakılmış. Fransa açıktan pozisyon almakta bir mahzur görmemiş. Ancak yapılan tüm araştırmalar, bölgeden çıkarılacak doğalgaz ve petrolü Avrupa’ya nakletmek için en kazançlı yolun Türkiye’den geçtiği konusunda hemfikir. Kıbrıs Girit hattı projesi gerçekleşirse buna en çok Rusya sevinir. Çünkü bu yolla transfer edilecek doğalgaz ve petrolün Rusya ile rekabet etmesi çok zor. “Büyük Hesaplaşma” adlı kitabımda Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları tartışmasının nasıl bir çatışma doğurabileceğini kurgulamıştım. Gerçekte de bunun dışında bir şey olacağını sanmıyorum. Yeter ki biz kartlarımızı doğru oynayalım.
03 Ağustos 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder