14 Ağu 2012

İslamcılığın krizi; Suriye


11 Eylül ile başlayan Neo-liberal Yeşil Kuşak hasadının “post-yapısalcı iktidar süreci” bölgesel dengeleri belirleyici bir rol oynuyor. Özelliklede “Selefi-Vahabi-Suud” kavrayışı ile “ılımlı islam” çelişkisinde de bunu görüyoruz.
Selefi barbarlığı “varlığını” temel dayanağı olan aforoz mantığına dayandırıyor. Dinsiz ilan edilenin katli vacib oluveriyor. Akabinde kan dökmek, ibadete dönüştürülüyor. Bu kavrayış, Lawrence dininin vitrini olan selefi hastalığın kendisidir. Vahhabilik İslamdışıdır. Vahhabilik, ya da Suudi Arabistan dini, İngiliz Lawrence’in yarattığı bir dindir. Tanrısı ABD, Peygamberi Lawrence’dir.
Bu din, ABD’nin bölgesel menfaatleri adına “Suud merkezli fonları bölgeye yayıyor.” El Jezire gibi uzantılar üretiyor. Suriye ve İran’da yükselen “terör” tamamen bu eksenden besleniyor. Selefi-Vahhabi mantık; kah El-Kaide olup ikiz kuleleri vuruyor, kah “Nato’nun emrinde Şam’ı vuruyor.” Bu işin tabiatı bozuk. ABD-İsrail eksenli bir emperyalist projenin, Büyük Ortadoğu Projesinin taşeronluğunu yürütüyorlar.
Bunu göreceğiz
Vahhabi-Selefi anlayış 11 Eylül’de ikiz kuleleri vurdu. Daha doğrusu ABD kendi kulelerini kendi eliyle vurdu. Bu, bölgeye girişin anahtarıydı. Sonra Ladin ABD tarafından öldürüldü. Şimdilerde Ladin’in talebeleri “ne hikmetse” ABD’nin kuyruğundan ayrılmıyor. Bu nasıl perhiz, nasıl lahana turşusu!
Yerli İşbirlikçiler kim?
Bu teo-amerikancı oluşumun yerli besleyicileri bugünlerde Suriye’ye zulüm saçan bu şebekeyi öve öve bitiremiyor. Suriye’de İslami bir devrim gerçekleştireceğini iddia edenler, bunun tek örneği olan İran’a küfretmekten geri durmuyor. Üstelik, Amerikan atına binerek, İslami devrim yapma peşindeler. Gülsek mi ağlasak mı? Ne yapsak bilinmez.
Ya Türkiye Devleti?
Hükümetin son günlerde Davutoğlu’nu tasfiye ekseninde bir süreç inşa etmesi (ki bu hususta benim düşüncem Numan Kurtulmuş ya da Yaşar Yakış’ın alternatif olarak Dış işlerinde vazifeleneceğidir.)tıkanmanın alametidir. İktidarın Suriye politikası tıkanmıştır. Maliki’nin Barzani ile Suriye’nin kuzeyi arasına girmiş olması, Esed’in elini güçlendiren bir hamledir.
Şunu da unutmamak lazım gelir, burada takındığımız tavır “Esedcilik ya da Baascılık ekseninde değildir.” Emperyalizme karşı Suriye’nin bütünlüğü eksenindedir. Kaldı ki, emperyalizm bölgeden çıkartıldığında ve selefi kadrolar tasfiye edildiğinde, sandık kurulmalıdır. Halka gidilmelidir!
Bu hususta önemli bir noktaya daha dikkat çekmek gerekiyor. Abdestli Nato’cu sitelerde ve köşelerde başlatılan “anti-çin” propagandası çok önemlidir. Çin’ê giden petrol hatları üzerinde bir gerginliğin olduğu iddiası, ve özelliklede inanç sisteminde adam öldürmek olmayan Budistlerin bunu yaptığı söylemi gariptir. Ve ne tesadüfse, Suriye ile ilgili tutum sertleştiğinde operasyonel bir dille başlatılmıştır. Esed karşısında Nato müdahalesini savunanların elinden çıkan bu provakatif tavır, dikkatle incelenmelidir. Orada bir zulüm varsa da, mutlaka temsilciler göndermeli, inceleme yapmalı ve buna göre tavır almalıdır.
Kriz açık, Ya Emperyalizm, Ya İslam. İslamcılığın bugün yol ayrımı budur. Biz ikinciden yanayız.

Hiç yorum yok: