1 Eki 2007

Bu Yazıyı okuyunca neden onu hafızamızdan ve aklımızdan silmeye çalıştıklarını daha iyi anlıyoruz.


« ... hepiniz bilirsiniz ki Avrupa'nın en önemli devletleri Türkiye'nin zararıyla, Türkiye'nin gerilemesiyle ortaya çıkmış­tır. bugün bütün dünyayı etkileyen, milletimizin hayatını ve ülkemizi tehdit altında bulunduran, en güçlü gelişmeler, Türkiye'nin zararıyla gerçekleşmiştir. Eğer güçlü bir Türkiye varlığını sürdür­seydi, denebilir ki İngiltere’nin bu günkü siyaseti var olmayacaktı.Türkiye, Viya­na’dan sonra Peşte ve Belgrad’da yenilmeseydi Avusturya Macaristan siyasetinin sözü edilmeyecekti. Fransa,İtalya,Almanya da aynı kaynaktan esinlenerek hayat ve siyasetlerini geliştirmişler ve güçlendirmişlerdir.

« ... Bir şeyin zararı ile bir şeyin yok olma­sıyla yükselen şeyler, elbette,o şeylerden zarar görmüş olanı alçaltır.Gerçek­ten Avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve uygarlaşmasına kar­şılık. Türkiye gerilemiş, düştükçe düş­müştür, Türkiye'yi yok etmeye girişenler. Türkiye'nin ortadan kaldırılmasında çı­kar ve hayat görenler, zararlı olmaktan çıkmışlar, aralarında çıkarları paylaşarak birleşmiş ittifak etmişlerdir. Ve bunun sonucu olarak bir çok zekalar duygular fikirler, Türkiye'nin yok edilmesi noktasında yoğunlaştırılmıştır. Ve bu yoğunlaşma, yüzyıllar geçtikçe oluşan kuşaklarca, adeta tahrip edici bir gele­nek biçimine dönüşmüştür. Ve bu gele­neğin, Türkiye'nin hayatına ve varlığına aralıksız uygulanması sonucunda. niha­yet Türkiye'yi ıslah etmek, Türkiye'yi uy­garlaştırmak gibi birtakım bahanelerle, Türkiye'nin iç hayatına. iç yönetimine işlemiş ve sızmışlardır. Böyle elverişli bir zemin hazırlamak güç ve kuvvetini elde etmişlerdir.»
« ••. Oysa bu güç ve kuvvet, Türkiye'de ve Türkiye halkında olan gelişme cevhe­rine, zehirli ve yok edici bir sıvı katmıştır. Bunun etkisi altında kalarak. Milletin en çok da yöneticilerin zihinleri tama­men bozulmuştur. Artık durumu düzelt­mek, hayat bulmak, insan olmak için, mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bü­tün işleri Avrupa'nın emelleri ile uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa'dan al­mak gibi birtakım zihniyetler ortaya çık­tı. Oysa hangi İstiklal vardır ki yaban­cıların nasihatleriyle ya da. Yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir. Tarihte, böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar, zehirli so­nuçlarla karşılaşmışlardır. İşte Türkiye de, bu yanlış zihniyetle sakat olan bazı yöneticiler yüzünden, her saat, her gün, her yüzyıl, biraz daha çok gerilemiş, daha çok düşmüştür .•
< ••. Bu düşüş, bu alçalış, yalnız maddi şeylerde olsaydı, hiçbir önemi yoktu. Ne yazık ki Türkiye ve Türkiye halkı, ahlak bakımından da düşüyor. Durum incele­nirse görülür ki, Türkiye Doğu 'maneviyatıyla başlayan, Batı 'maneviyatı'yla sona eren bir yol üzerinde bulunuyordu. Doğu'yla Batı'nın birleştiği yerde bulun­duğumuz, Batı'ya yaklaştığımızı zannettiğimiz takdirde, asıl mayamız olan Doğu 'maneviyatı'ndan tamamıyla soyutlanıyoruz. Hiç şüphesizdir ki, bu büyük mem­leketi, bu milleti, çöküntü ve yok olma çıkmazına itmekten başka, bir sonuç beklenemez (bundan)>>.
"':Bu düşüşün çıkış noktası korkuyla, ''Aczle başlamıştır. Türkiye'nin, Türk hal­kının nasılsa başına geçmiş olan birta­kım insanlar, galip düşmanlar karşısın­da, susmaya, mahkummuş gibi, Türki­ye'yi atıl ve çekingen bir halde tutuyor­lardı. Memleketin ve milletin çıkarları­nın gerektirdiğini yapmakta korkak ve mütereddit idiler. Türkiye'de fikir adamları, adeta kendi kendilerine hakaret edi­yorlardı. Diyorlardı ki «Biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur». Bizim canımızı, tarihimizi, varlığımızı, bize düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe edilmeyen Avrupa'lılara, kayıtsız şartsız bırak­mak istiyorlardı. «Onlar bizi idare etsin» diyorlardı.».
Mustafa Kemal 6 Mart 1922