9 Kas 2011

İslam ve İnsan Olabilmek


Cumhuriyet 06.11.2011
YORUM
Öztin Akgüc
Yaşamda en zor şey, insan olabilmektir. Tabii insan olmaktan ne anladığımıza bağlı olarak. İnsan olmak dürüstlüğü, özveriyi, saygı göstermeyi, haksızlığa baş kaldırmayı, dayanışmayı, cesareti, gururu, duygusal yaşamı, sevgiyi, aşkı içerir.
İnsan olmayı yalnız çevre koşulları, dış etkenler, ayartılar, aşılamalar, hatta dayatmalar, baskılar zorlaştırmaz; içgüdüler de zorlaştırır. İnsanda kendini haklı görme eğilimi, bencillik davranışları, özür üretebilme yetisi, yalnız çevreyi değil kendini de aldatma becerisi tüm bu iç ve dış etkenler insanı, insan olmaktan uzaklaştırır.
İslam kişinin insan olabilmesini amaçlar. İnsanın özünde bulunması gereken tüm niteliklerin, iyi vasıfların bir Müslümanda bulunması istenir. Gerçek Müslümanlık insan olabilmektir. İyi insan olmak Tanrı’ya kulluğun da gereğidir.
İslamda hemen tüm dinlerin kökeninde olduğu gibi haksızlığa isyan, adalet arayışı, ilahi adalet özlemi vardır. İslam sözcük olarak da esenliği, mutluluğu, dostluğu, insanlar arasında iyi ilişkiler kurmayı, barışçılığı içerir, çağrıştırır.

Ancak ne yazık ki dinin özünü vurgulama yerine, şekil şartları, ritüeller, şekle aşırı bağımlılığın doğurduğu bağnazlık ön plana çıkmakta ve bu bağımlılık, bağnazlık tarihi olay olduğu kuşkulu hurafelerle de desteklenmeye çalışılmaktadır.
Dinin siyasal otoriteye temel oluşturması, siyasal amaçları gerçekleştirmek için araç olarak kullanılması, hatta ticari amaçlara, toplumda statü kazanmaya, yer etmeye alet edilmesi, dini yozlaştırmıştır. Mehmet Akif’te, geçen asırda Müslümanlığın göklerde olduğu, hakiki Müslümanların makberde olduğu gözlem, duygu ve tepkisini doğurmuştur.
Yozlaşma kılık kıyafete, davranışlara da yansımakta yoz bir tesettür modası doğmakta, gelişmektedir. Özür dilerim, trajikomik giysiler içinde başörtüsüne benzemeyen eşarplarla başlarını bağlamış, altı kaval üstü şişhane türünden tanımlanacak giyim tarzından, bazen hafif bazen karnaval maskarasına benzer tarzda boyanmış, makyajlı konumlarımız mı, yoksa spor alanında yüz ağartıcı başarılar sağlayan kızlarımız, klasik müzik alanındaki gerçek kadın sanatçılarımız mı Müslümanlığı daha iyi temsil eder; Müslümanlık konusunda daha iyi, olumlu ve etkili bir izlenim bırakır?

Yollarda daha sık görmeye başladığımız başta acayip bir serpuş, kıl bürünmüş, kıl yığını bir çehre, şalvar-potur karışımı bir alt giysi ve de dizlere kadar uzanan yeşil cüppeli kişiler... Böyle bir giysi içindeki bir kişi, İslamı ne ölçüde temsil eder, dinin özüne ne ölçüde uygun hareket edebilir? Güven duygusunu zedeleyecek kuşku doğurmaz mı?
Siyasal emellere, ticari çıkarlara, toplumda üstün yer alma, statü kazanma tutkusuna dini kurban etmeyelim. Dinin özünü ön plana çıkaralım, dinin özüne uygun biçimde davranmaya, insanca yaşamaya, insan olmaya özen gösterelim.
Laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti, İslamın tutucu ve gerici olmadığını, medeniyet çatışması gibi savların safsata olduğunu kanıtlar; çatışma varsa, bu dinlerin, medeniyetlerin değil, ekonomik çıkar çatışması olduğunu dünyaya gösterir.
Kurban Bayramı sabahı her Müslüman vicdan muhasebesi, özeleştiri yapmalıdır. Ne ölçüde dinin özünün gereklerini yerine getirdiğini kendini aldatmadan sorgulamalıdır.
Zor olan, dinin şekil şartlarını yerine getirmek değil, insan olabilmektedir. Yineleyeyim, siyasal hesaplara, kişisel beklentilere, emperyal buyruklara, iğvalara kapılıp dini tutkulara, çıkarlara 

Hiç yorum yok: