Güzel yurdumuz kötü bir yıl geçirdi. Aslında 2002 yılından bu yana ulusumuz kötü bir düş görüyor. Laik Cumhuriyet, seçimler yolu ile Cumhuriyet karşıtlarının eline geçmiştir.
Tüm kurumlar yavaş yavaş yandaşlaştırılmış, devlet kadrolarına bir tarikat egemen olmuştur. Cumhurbaşkanlığının AKP’nin eline geçmesi karşı devrimciler için tam bir fırsat olmuş, atama yolu ile tüm kurumlara, üniversite rektörlüklerine yandaşlar atanmıştır. En önemlisi, yargı ele geçirilmiştir. Oysa yargı, ulusun güvencesi olması gereken ve herkesin en son sığınacağı bir yerdir. Yargının ele geçirilmesi ile, ülkemizde tam bir korku dönemi başlamıştır. AKP’ye karşı olan, AKP yönetimini ve cemaati eleştiren yazarlar, düşünürler, görevliler “Hükümeti devirmek için kurulmuş silahlı bir terör örgütü”nün üyesi sayılarak, “Darbeci” denilerek cezaevlerine konulmuştur. Fethullahçı bir gazete, yazarları, aydınları, TSK subaylarını hedef gösteriyor, hemen gözaltılar, yıllarca sürecek tutuklamalar başlıyor. Bunun adı adalet, hukuk olamaz. Cezaevindeki vatanseverler ölümcül hastalıklarla boğuşuyorlar. Tutuklu kalmaları için hiçbir yasal dayanak olmadığı halde salıverilmiyorlar. Bu kararları verenler gerçek Cumhuriyet savcısı, yargıç olamazlar. Bu yaşadıklarımız yıllar önce Fethullahçı gazetede yayımlandı. Bir büyük davanın açılacağı, önemli kişilerin tutuklanacağı söylendi. ABD, AKP, Fethullah ortaklığı ile okyanus ötesinde planlanan çirkin bir proje uygulamaya konuldu.
TSK’nın kahraman subayları cezaevlerine konulurken, “Demokrasilerde asker konuşmaz” denilerek TSK sessizleştirilmiştir. Öyle ki, TSK saldırılar karşısında kendisini savunamayacak konuma düşürülmüştür. Haksız tutuklamalara karşı tarihimizde ilk kez Genelkurmay Başkanı ve üç kuvvet komutanı görevlerinden çekildiler. Görevinden çekilmeyen Jandarma Genel Komutanı ise terfi ettirilerek Genelkurmay Başkanı yapıldı. 5 Ocak 2012 günü Cumhuriyet tarihimizde bir ilk daha yaşanmış, emekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ “Bir terör örgütü yöneticisi olarak, darbeye teşebbüs” suçundan tutuklanmıştır. TSK’ya karşı öç alma sürüyor. Bu ne bitmez kindir? Cezaevlerinde 300 subay, 60 general bulunmaktadır. Bir Genelkurmay Başkanı, 60 general, 300 subay eğer bir darbe yapmak isteselerdi buna kim nasıl engel olabilirdi? Darbe isteselerdi, darbeyi yapabilirlerdi. Böyle bir şey olmadığına göre bu sav gerçekçi olamaz. Bir darbe yapılmış olsaydı, bugün darbe çığırtkanlığı yapanlar, bu tutuklamaları gerçekleştirenler, hiç kuşkunuz olmasın darbecilerin safında yer alırlardı. Bir Genelkurmay Başkanını bir terör örgütü üyesi olarak nitelendirmek, TSK’yı terör örgütü saymak anlamınadır. “Yargı bağımsızdır, bırakın hukuk işlesin” sözleri safsatadır. Tüm bunların anlamı Cumhuriyetin ordusunu çökertmek, teslim almaktır. Genelkurmay Başkanı yapılarak ödüllendirilen Necdet Özel, ordumuz suçlanırken, Cumhuriyeti kuran kahramanlarımız suçlanırken, sustukça “Değer mi Necdet Paşa” dedirtiyor.
ABD’nin istemi ile BOP eşgüdümünde bir bölünme Anayasası hazırlığı başlatılmıştır. Bunu gerçekleştirmenin yolu vatanseverleri ve TSK’yı susturmaktır.
Sevgili Oktay Akbal, 2011 yılının son günlerinde birlikte olduğumuz bir akşam yemeğinde “Keşke yaşamasaydım da bu günleri görmeseydim” demişti. Hukuk dışı davalar, tutukluluklar sürüyor. Vatanseverler yeni yıla cezaevlerinde, hücrelerde girdiler. Ulusumuz bunlara katlanmayacaktır.
BÖYLE MİLLETVEKİLLERİNE BÖYLE CUMHURBAŞKANI
BÖYLE MİLLETVEKİLLERİNE BÖYLE CUMHURBAŞKANI
TBMM’de İnsan Hakları Komisyonu adında bir komisyon var. Bu komisyon çalışmaları sonucunda ne gibi bir işlem yapıyor, nasıl sonuçlar alınıyor, bunu bilmiyoruz. Geçen günlerde bu komisyonun bir toplantısı görsel basına yansıdı. 11 yıl önce Tunceli ilimiz çevresinde gerçekleşen bir çatışma sonucunda Bülent Yavuz adlı bir binbaşı teröristlerce şehit edilmişti. Bülen Yavuz’un eşi Hülya Yavuz komisyonda konuşuyor. Üyeler arasında Kürt partisi milletvekili Ertuğrul Kürkçü ve CHP’li olmadığını söyleyen CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün var. Ertuğrul Kürkçü, eşi şehit edilmiş bu hanımı sanki sorguluyor, arada azarlıyor ve “Sizin eşinizi JİTEM mi öldürdü?” diye soruyor. Hülya Yavuz bu soruya itiraz ediyor: “Asker askeri öldürmez, bu sav uydurmadır, böyle bir şey olamaz, benim eşim komutanının kolları arasında son nefesini vermişti” diyor. Ertuğrul Kürkçü “Olur efendim olur” diye sözlerini sürdürüyor. Hülya Yavuz “TBMM’de terörist cenazelerine katılan milletvekilleri var, bu nasıl olur?” diye sorduğunda ise “Biz sizi dinlemek zorunda değiliz” diyor. Bu komisyon öyle görülüyor ki TSK’yı suçlamak için çalışıyor. Karşı çıkanları ise azarlıyor. Bu milletvekilleri bir gece ansızın kendi ücretlerine zam yapıyor. Kürt partisinin milletvekilleri ise TBMM’de, Fransa Parlamentosu’nun aldığı akıl ve özgürlük dışı karara karşı hazırlanan bildiriye imza koymuyor.
Bir ulusu çökertmenin yolu, önce o ulusun kahramanlarını, kutsal değerlerini tartışmaya açmaktır. Ordusunu, silahlı gücünü yok etmektir, sindirmektir. Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşları, Kurtuluş Savaşı kahramanları, Cumhuriyet’i kuran, devrimleri gerçekleştiren kuşaklar tartışmaya açılıyor. “Geçmişimizle yüzleşelim” savsatası ile Türkiye Cumhuriyeti sorgulanıyor. Kürt ayaklanmalarını bastırdığı için TSK suçlanıyor. TBMM’den, Atatürk’ün emriyle 91 yıl önce kurulmuş “Muhafız Taburu” kaldırılıyor. Dolmabahçe Sarayı’nın önünde nöbet tutan askerler kadırılıyor. Onların yerine polislere veriliyor bu görevler. Böylece TSK iyice devre dışı bırakılmak isteniyor. Bülent Arınç, bütçe görüşmeleri sonunda yaptığı konuşmasında “Kürtlere her istediklerini vereceğiz” diyor. Kürtçü milletvekillerinden alkış alıyor. Sanki babasının çiftliğinden bağışta bulunuyor. Bir bölünme anayasası hazırlığı yapıldığı bir kez daha çıkıyor ortaya. Bunlara karşı çıkacak aydınlar, TSK’nın seçkin subayları ise cezaevlerinde hücrelerde tutuluyor. Bu ulus bunlara izin vermeyecektir.
Gün gelecek hepsi geri alınacaktır
Cumhurbaşkanı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’na atamalar yapıyor. Atatürk düşmanları Atatürk’ün kurumuna yerleştiriliyor. “Apo’yu paşa yapalım, Atatürkçülük bağnazlıktır, maskaralıktır” diyen Mümtaz’er Türköne adında biri, Zaman Gazetesi’nin yazarları bu kurula üye olarak atanıyor.
Atatürkçü düşünceye karşı oldukları bilinen bu kişiler, biraz onurları varsa bu görevlerden çekilirler. Cumhurbaşkanı’nın geçmişte “Kemalizm artık başarısız olmuştur, İslam’a dönülmelidir” dediğini biliyoruz. O nedenle bu atamalar ondan beklenendir. Cumhurbaşkanı görevine başlarken Atatürk ilkelerine bağlılık andı içmişti. Belli ki andını unutmuş. Bu ulusun gönlünde yer eden değerlerine karşı göz göre göre böylesine karşı eylemler ulusumuzun yüreğine bir hançer gibi saplanıyor. Gün gelecek verilenlerin hepsi geri alınacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder