“Terör neden başladı” sorusuna hâlâ ciddi olarak eğilinilmiyor.
Terörün iki temel nedeni var. Biri “ekonomik”, ötekisi “siyasal”… Terör bölgede “ekonomik” nedenlerden doğdu, “siyasal” nedenlerle besleniyor. Vaktiyle Türkiye’den komşulara canlı hayvan kaçakçılığı yapılırken neden“canlı hayvan” ve “et” ithal eden bir ülke olduk? Bu yıl da “saman” ithal edecekmiş… Oysa terörün egemen olduğu yöreler Türkiye hayvancılığının can damarları idi.
Kamu ve özel sektörümüzün yatırımlarını batıya yapmakta inat etmesini bırakın, yöredeki Et ve Balık Kurumu’nun tesisleri özelleştirilip bunlar da batıya taşınınca, işsizlik kazanına yeni işsizler aktarıldı.
Yöre insanı, ne bu tesislerde iş bulabilir ne de hayvanlarını en yakın pazara ulaştıracak bir ortamda besicilik yapar oldular. Terör de eklenince, insanlar yaylalara çıkıp hayvanlarını otlatamadılar.
İşsiz kalan aileler, başta büyük kentlere göç ederek varoşları yarattılar; gençler de BDP’lilerin deyişiyle PKK’ye “terörist” olarak değil, “gerilla” olarak katıldılar.
Yörede hayvancılık çöktü. Halkın “angut” dediği “anguslar” taa Güney Amerika’dan getirilir oldu. Şimdi sırada “saman” var. Yurtdışında saman fiyatı geçen yıl 400 lira iken şimdi 600’ü geçti. Hayvancılık yapanlar, buzağılarını yıl başında 1200 liradan satarken, şimdi 700 liraya satıp kurtulmanın yolunu arıyorlar. Bu da Türk halkının daha pahalıya “angut” yiyeceğinin habercisi değil mi?
Neden saman bulunmuyor? Çünkü yörede tarım çöktü. 1961 Anayasası’nı yapanlar “toprak reformu” diye tutturmuşlardı. Küçük toprak parçaları birleştirilip çağdaş gereçler yardımıyla daha bereketli tarım yapılacaktı. Ağaların ellerindeki uçsuz bucaksız araziler belli ölçüde kamulaştırılacak, o tarlalarda çalışanlar ile parçalanmış arazilerdekilerin ortak mülkiyetinde tarıma yönelinecekti.
Ağaların çomaklaması ile sonraki iktidarlar toprak reformunu dışladılar. Ağalar insanları ecir olarak çalıştırmayı sürdürdüler. Bu baskılar altındaki yoksul halk, kurtuluşu büyük kentlere göçte ya da gençleri Kandil’de“bağımsızlık savaşında” buldular.
Sonuçta sapla samanı karıştıran hükümetler terörle başa çıkamaz oldular. Oysa Fırat-Dicle yöresinin dünyadaki adı “bereketli hilal” değil mi? Terör, Türk bayrağında hilal biçimli ay ve yıldızın bulunduğu topraklarda bereket bırakmadı, kan gövdeyi götürür oldu.
Kuzey Irak’ta yoğunlaşan Kürt nüfus Molla Mustafa Barzani’nin “Marksist-Leninist” siyasası altında, Moskova’nın desteğinde petrol ve doğalgaz yataklarının yoğunlaştığı yörede “bağımsızlığa” doğru adım attı. Çeşitli kereler ayaklandı. 1973 ayaklanmasını K. Irak’ta izlemiştim.
Bugün Irak Cumhurbaşkanı olan Celal Talabani “Kürdistan Yurtseverler Birliği”nin peşmergeleri ile İran ordusu işbirliği yapıp isyan edince, Saddam Hüseyin 1988’de Halepçe’de “zehirli gaz bombalarını” patlattı.
O yıllarda Sovyetler Birliği dağılıp “Marksist-Leninist” siyasa gerileyince,Barzani’nin çocukları ABD’nin “kapitalist” desteğine sığındılar. Bu gelişimi,Saddam Hüseyin’in Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etmesi, iyiden iyiye hızlandırdı. Başı ABD’nin çektiği bazı ülkelerin katılımı ile koalisyon kuvvetleri Irak’ı Kuveyt’ten püskürttüler.
Uslanmayan Saddam’ı yok etmek için ABD Irak’ı 2003’te işgal etti. Saddam’ın yaşamını noktaladı. Talabani cumhurbaşkanı yapıldı, Mesud Barzani ise“Kürdistan Demokrat Partisi” adına “Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanlığı’na” getirildi. Bu “özerk” yapılanma ile Irak’ta siyasal bölünmenin en önemli adımı atıldı.
“Kürdistan Bölgesel Yönetimi”nin ne demek olduğunu hiç düşündünüz mü? Bu “bölgeye” Güneydoğu Anadolu’da giriyor. BDP milletvekillerinin sıkça söyledikleri “özerklik” istemi ne anlama geliyor?
İşte bu siyasal olgu, kötü ekonomik koşulların yanı sıra terörün bir başka önemli kaynağını oluşturuyor.
***
AKP hükümeti kadar Türk işadamları da bu bölünmeye önemli katkıda bulunuyorlar.
Bir an düşünün! Irak Dışişleri Bakanı Türkiye’ye gelip başkentteki yetkililer ile konuşmak yerine Diyarbakır’a gidip “özerklik” diyen belediye başkanı ile “ikili konuşmalar” yapsa Ankara’daki hükümetin tepkisi ne olur?
“00” siyasanın mimarı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Bağdat yerine K.Irak’a gidip “Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı” ile ikili görüşmeler yapıp Kuzey Suriye’de PKK’nin uzantısı “Partiya Yekitiya Demokratik (PYD)”örgütüne destek verilmemesini rica ediyor!
Ne var ki bu görüşmeye karşın Barzani, “Suriyeli Kürtleri eğitiyoruz” demekte tereddüt etmiyor… Bu sözler, Kuzey Irak’ta konuşlanan PKK’ye yataklık yapan Barzani’nin “Türkiyeli Kürtleri de eğitiyoruz!” dediği anlamına da gelmiyor mu?
Bu yatırımlar “Kürdistan Bölgesel Yönetimi”nin güçlenmesine yardım etmiyor mu? Bu yönetimin emrinde, 1000 yabancı şirketten 600’ü “paradan başka bir şey düşünmeyen” Türk şirketleri imiş. Bu şirketlerde 15 bin Türk işçisi çalışıyormuş. Bu şirketler bizim bereketli hilalde yatırım yapsalardı 15 bin kişi iş bulmuş; sap, saman üretilmiş, hayvan besiciliği güçlenmiş olmaz mıydı?
Genel Energy adlı bir şirketimizin yatırımı 700 milyon doları geçmiş. Ortaklarıyla birlikte yatırım tutarı 2 milyar doları da aşmış. THY, Pegasus ve Atlasjet havayollarının haftada 27 uçuşları için 15 gün önceden yer ayırtmak gerekiyomuş.
Barzani, Türklerden vize istemiyor. Türk yatırımcılara bedelsiz arsa veriyormuş. 8 milyar dolarlık, üniversite ve AVM binaları ile 50 bin konut yapım ihalelerinde Türk işadamları başa güreşiyormuş…
İstanbul’da Beyoğlu’nda, Maçka’da ne kadar giyim mağazası varsa, tümünün şubeleri de orada açılmışmış… Mendilden diş macununa kadar Türk ürünleri mağazalarda satılıyormuş…
Bir kavram karışıklığı var! “Ürün satmak” başka “yatırım” yaparak “Kürdistan Bölgesel Yönetimi”ni merkezi Bağdat hükümetine karşı güçlendirip PKK’yi de Türkiye’de “boomerang’a” dönüştürmek başka…
28 Ağustos 2012 - Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder