23 May 2013

TSK’da tasfiye ve cemaat kadrolaşması tüm hızıyla devam ediyor

CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, 13 Mayıs Pazartesi günü TBMM ‘de düzenlediği basın toplantısında, Hava Kuvvetleri Komutanlığından


Alevilerin tasfiye edildiğini iddia ederek, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve ülkenin bekasını ilgilendiren çok önemli bir konuyu gündeme getirdi. Ne yazık ki açıklamanın Reyhanlı saldırısının tartışıldığı bir döneme denk gelmesi, hak ettiği ilgiyi görmemesine neden oldu.



TSK’daki tasfiyelerin nedenlerinin ve büyüklüğünün Meclis ve muhalefet tarafından araştırılması gerekiyor
Atilla Kart; Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığınca oluşturulan bir ekibin, hedef alınan personeli, ”kusurları, ilişkileri, aileleriyle ilgili özel konular, internette hangi siteleri ziyaret ettikleri, Facebook’ta Başbakan aleyhinde söylemde bulunulan bir makaleyi neden beğendikleri” gibi konularda sorguya çektiğini; bu istihbarat ekibinin “personelin özel hayatıyla ilgili yasa dışı yollardan elde edilmiş görüntülerle, hukuki ve yasal dayanağı olmayan fiili soruşturmalar yürüttüğünü, bu yolla hedefteki personeli emekli olmaya veya istifa etmeye zorladığını” açıkladı.



Atila Kart’ın söyledikleri yüzde yüz doğrudur. Fakat Kart, bu operasyonu kimin yaptığını söylemiyor. Biz bu yazıda faillerin kim olabileceğine kafa yorarak, kamuoyunu Kart’ın söylemedikleri konusunda aydınlatmaya çalışacağız.



Hayali Karargâh Evleri soruşturması
“Karargâh Evleri” denen hayali faaliyet, Ergenekon iddianamesine göre kısaca “Alevilerin TSK içerisindeki gizli bir yapılanması”. Eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral İsmail Hakkı Pekin verdiği bir ifadede; “MİT’in ‘Karargâh Evleri ile ilgili çok gizli belgeyi Genelkurmay Başkanına Mart 2007′de elden verdiğini” belirterek, “31 Mayıs 2008′de de soruşturma emri verildiğini[1]” söylüyor.



2009 yılı sonlarına kadar devam eden bu soruşturmada özellikle Hava Kuvvetleri bünyesinde hedef alınan Alevi kökenli, çoğu kurmay, birçok subay sorgulandı, ama somut bir delile ulaşılamadı. Bununla birlikte belgenin devletin istihbarat örgütünden (“M”İT) gelmesi, komuta kademesinin kafasını karıştırdı, böyle bir ihtimalin olabileceğine onları inandırdı.



Aynı dönemde Mart 2009’da TSK’nın gündemine bomba gibi bir haber daha düştü. “Karargâh Evleri” soruşturması sürerken Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı Kayseri 2. Hava İkmal Komutanı Hava Pilot Tümgeneral Rıdvan Ulugüler adına sahte emir hazırladıkları gerekçesiyle Kayseri’de üç astsubayı gözaltına aldı. Astsubaylardan Ali Balta askeri savcıya verdiği ifadede suçu kabul ederek, “Işık Evlerinde yetiştiğini, Ağabeylerinden talimat aldığını, Alevi, eşcinsel, erotik mağazaya giden, iddia, piyango, loto oynayan, borsayla ilgilenen askerleri fişlendiklerini” itiraf etti.[2]



Astsubay Balta, 4 gün sonra yeniden ifade verdiğinde bu sefer de; “komutanlıkta görev yapan subay-astsubayların özelliklerine göre fişlendiği listeyi görünce Ev Ağabeyi, E.Ş.’ye bu kadar ayrıntılı listeyi kimden aldığını sorduğunda, O’nun listeyi rütbeli ağabeylerden almış olduğunu öğrendiğini” söyledi. [3]



Bu olay üzerine TSK’nın o zamanki komuta kademesi “Karargâh Evleri” hikâyesinin bir tezgâh olduğuna kanaat getirdi ve birilerinin planladığı tasfiye operasyonu o dönem için gerçekleşmedi.



Fakat Cemaat, soruşturmayı yürüten Askerî Savcı Alb. Ahmet Zeki Üçok’tan bunun öcünü çok fena aldı. Üçok, hakkında açılan karşı dava ile Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından dünya hukuk dışılıklar tarihine geçecek bir kararla 2. Hava İkmal Bakım Merkez Komutanlığı’nda görevli üç astsubayın hipnoz ve işkenceyle ifadelerini almak suçundan 7 yıl 6 ay hapse mahkûm edildi. [4]



Mücadelenin ikinci raundu Balyoz
TSK’dan sadece Alevilerin tasfiye edildiğini düşünmek hata olur. Evet, tasfiye edilenlerin önemli bir kısmı Alevi inancına sahip kimselerdir. Fakat Alevilik burada komuta kademesini ve Erdoğan hükümetini ikna etmek için uydurulan bir kılıftı. İşin özü ise, CIA’nın kurgusuna göre; TSK’nın tekrar ABD güdümüne sokulması için komuta kademesinin Cemaate teslim edilmesi meselesiydi. Kendisine çizilen bu kader gereği Cemaat, TSK’yı ele geçirmek uğruna, amaçları önünde engel gördüğü, kendi adamlarına rakip olabilecek, subay ve astsubayları inancına, mezhebine, hatta gizlice mensup olduğu tarikatına vb bakmaksızın hedef tahtasına koydu.


Bu süreçte 20 Ocak 2010 tarihinde “Balyoz” tertibinin düğmesine basılarak, TSK’nın komuta kademesinin önemli bir kesimi açılan davada sahte delillerde hapse atılıp, esir alındı; geri kalanlara gözdağı verildikten sonra, TSK’da önemli mevkiler birer birer Cemaat tarafından ele geçirilmeye başlandı. Şuan Cemaat ulaştığı bu güçle tasfiye ve kadrolaşma operasyonuna hız vermiş bulunuyor. Ve anlaşılan o ki, ilk düşürülen kale Hava Kuvvetleri Komutanlığı olmuştur. Cemaat 2000’li yılların başında yazdığı imzasız mektuplarla, faili meçhul e-postalarla terfi sırasındaki personeli karalayarak komutanların gözünden düşürmeye çalışırken, bu gün geldiği noktada bizzat açıktan operasyon yapar hale gelmiş.



Şu sorulara cevap arayalım
Şimdi insanın içine bir kurt düşüyor. Astsubay Ali Balta’nın ifadesinde belirttiği şu meşhur listeyi (fişlemeyi) yapan rütbeli ağabeylerle, Hava Kuvvetleri Komutanlığındaki soruşturmaları yürüten, İstihbarat Başkanlığınca oluşturulan ekibin bir ilgisi var mı?



Ya da rütbeli ağabeylerin, yasa dışı yollarla elde edilen, hedefteki personelin aile ve özel hayatlarını içeren bilgileri, şu meşhur soruşturma ekibine iletmiş olmaları ihtimal dâhilinde midir?



Ergenekon davasında da adı geçen “Karargâh Evleri” tertibinden bir sonuç çıkmadığına göre, Genelkurmay Başkanına konu ile ilgili çok gizli belgeyi gönderen ve hazırlayan “M”İT’çiler kimlerdir?



Cemaatin yeni manevrası
Cemaatin önde gelen isimlerinden Hüseyin Gülerce, 15 Mayıs 2013 tarihli Zaman’da yayımlanan “BOP tuzağı: Mezhep çatışması” başlıklı yazısında, “Ortadoğu’ya yeniden şekil vermek için pazarlık masasına oturan güçler, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) diye “Arap Baharı” ile ambalajlanmış bir planı dayatıyorlar. Ortadoğu’yu bölecekler, emperyalist planlarını güncelleyerek sınırları yeniden çizecekler. Bunun için seçtikleri yol artık gizli saklı değil: Mezhep çatışması… Kürt meselesinden sonra Türkiye’nin içine bir de Sünni-Alevi çatışması sokulursa BOP’un önündeki en büyük engel kalkar” diyor.



Sayın Gülerce, bu tuzakta Cemaatin kullanılan en önemli piyon olduğunun farkında değil galiba!… Gülerce’nin bu söylediklerine inanmamız için, TSK’daki tasfiye sürecinin ve devam eden düzmece davaların sonlanması gerekir. “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” özdeyişi zihnimizde dururken kimse bizim Gülerce’ye inanmamızı beklemesin.



Gülerce’nin bu yazısından Cemaatin taktik değiştirdiğini anlıyoruz. ABD egemenleri içindeki klikleşme ve taktik değişikliklerinin Türkiye’deki uzantılarına da yansıması olarak gözüken bu konuyu bir başka yazıda değerlendiririz. Bu yazıda, TSK’nın, Cemaat eliyle, tekrar ABD güdümünde darbe dahi yapabilecek bir yapıya doğru dönüştürüldüğünün ve bu yapının AKP Hükümetini bile hedef alabileceğinin altını çiziyoruz.




[1] http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/12/22/karargah-evleriyle-ilgili-sok-aciklama

[2] http://aksam.medyator.com/2009/03/20/haber/guncel/1872/gulenci_astsubayin__isik_evi__itiraflari.html

[3] http://aksam.medyator.com/2009/03/20/haber/guncel/1872/gulenci_astsubayin__isik_evi__itiraflari.html

[4] http://www.aktifhaber.com/askeri-savci-ucoka-hapis-cezasi-589068h.htm

Hiç yorum yok: