26 Oca 2012

Denktaş'ın Doğumu


Cumhuriyet 22.01.2012
GÜNDEM
Mustafa Balbay


Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, ölümüyle birlikte yeniden doğdu.
Başka deyişle, yurttaş Rauf Denktaş
öldü, toprağa verildi; dava adamı Rauf Denktaş doğumunu tamamladı.
Kıbrıs sorununun çözümüyle ilgili düşünceleri ne olursa olsun sağduyu sahibi herkesin üzerinde birleştiği görüş şu:
Denktaş, davasına hiç ihanet etmedi. Kendisine en büyük dayanak olması gerekenlerin kenara çekildiği, hatta karşısına geçtiği anlarda bile düşüncelerinden, inandığı çözüm sürecinden milim ödün vermedi.
Bir devlet adamı için bundan daha mükemmel bir doğum olamaz.

Denktaş’ın yaşamının hangi dilimi çileli, hangi dilimi rahat ve huzurlu geçti diye bir ayrıma girişilse, sanırım işin içinden çıkılamaz. Belki de en çok çile çektiği dönem, en huzurlu zamanlarıydı... Belki de en rahat göründüğü zamanlar, en huzursuz dönemleriydi. Öylesine dalgalı bir yaşam savaşı verdi.
Bu süreçte sık sık dile getirdiği ciddi kaygısı şuydu:
Kıbrıs’ın Girit’e benzemesi!
Evliya Çelebi’nin tanımlamasıyla,“Akdeniz’in demir kapısı” Girit’te ne olmuştu da Denktaş sürekli uyarma gereği duymuştu?
Denktaş’ın anısına saygıyla, Girit’in kilometre taşlarını satırbaşlarıyla aktaralım:
- Osmanlı’nın Girit sorunu 1821’de başladı, 1913’te Girit’in tümüyle kaybedilmesiyle sonuçlandı. 92 yıl sürdü.
- 1821’de Mora’da başlayan isyan hareketi aynı yıl Girit’e sıçradı.
- 1830’da Londra Konferansı’yla Yunanistan bağımsız devlet oldu. Girit’teki Hıristiyanlar ya Yunanistan’a bağlanma ya tam bağımsızlık tezini ortaya attı.
- 1866’da Girit’te ayrı bir meclis oluşturuldu, Yunanistan’a ilhak kararı alındı. İngiltere ve Fransa buna karşı çıktı.
- 1878’de Berlin Konferansı’nda, Girit’e Osmanlı’nın atayacağı valinin bir Hıristiyan bir Müslüman yardımcısının olması, 49’u Hıristiyan 31’i Müslüman olmak üzere 80 kişilik bir meclisin kurulması, meclis ve yargı dilinin Rumca olması, vali dışındaki tüm memurların yerel halktan seçilmesi, toplanan verginin adada harcanması karara bağlandı.
- 1896’da adadaki yönetim dengesinin Rumların lehine değişmesiyle Türk askerlerine saldırılar yoğunlaştı.
- 1897’de Türk-Yunan savaşı sonucunda Girit’e özerklik verildi. Buna göre, adaya büyük devletlerin onayladığı bir Hıristiyan vali atanacak, Osmanlı askerleri adım adım çekilecekti.
- 1908’de Yunanistan adayı ilhak ettiğini açıkladı. İstanbul’da büyük Girit mitingleri düzenlendi.
- 1913’te Londra Barış Konferansı’nda Osmanlı, Girit’in Yunanistan’a verilmesini kabul etti.

Her satırbaşı ayrı bir yazı konusu olabilecek Girit kronolojisinin yorumunu okura bırakalım, bugüne gelelim...
Ankara’da gazetecilik yapıp Denktaş’la tanışmamış kişi olduğunu sanmıyorum. Ben, İzmir’deki gazetecilik günlerimde tanımıştım. 1987’de KKTC’nin 5. kuruluş yıldönümü nedeniyle İzmir Gazeteciler Cemiyeti adına bir grupla Lefkoşa’ya gitmiştik. Yaklaşık 3 saatini bize ayırmış, “dava”da gelinen noktayı enine boyuna anlatmıştı.
Daha sonra değişik zamanlarda görüştük. Denktaş’ın ödüllendirildiği bir organizasyonda bana da bir ödül uygun görülmüş; Ergenekon iddianamesinin eklerinde “suç unsuru”olarak duruyor!
AKP iktidarı ile birlikte Ankara’da hızla yalnızlaşan Denktaş, bu dönemde de hem Türkiye’ye bağlılığından hem de düşüncelerinden ödün vermedi.
O günlerdeki hava şuydu:
Denktaş gidecek, çözüm gelecek.
Öyle olmadı. Gerek Denktaş sonrası KKTC yönetim kademesi, gerekse Ankara adım adım Denktaş’ın çizgisine geldi.
Türkçemizde bir deyim var:
Görürsün Hanya’yı Konya’yı.
Konya Orta Anadolu’da Mevlanaşehrimiz. Hanya ise Girit’te çok güzel bir Akdeniz şehri.
Denktaş, her ikisini de biliyordu ve herkese gösterdi.

Hiç yorum yok: