21 Mar 2012

Sivas’ta iş işten geçtikten sonra!.


Yazarlar, şairler, sanatçılar ve aydınlar 2 Temmuz 1993 günü gözü dönmüş kitleler tarafından kuşatıldığında, can yakan alevler Türkiye’nin tarihine düşecek kara lekenin de kirli tablosunu çizmişti!..
Yürek yakan, acı veren, utanç verici bir katliam tablosu!..
Sivas’ta 37 insanın diri diri yakılmasının üzerinden neredeyse 20 yıl geçti...
Ve o utanç verici katliamla ilgili dava önceki gün Ankara’da sonuçlandı... Beş sanık hakkındaki dava zaman aşımından düştü... Bu karar, Madımak’ın üzerindeki dumanı daha da kalınlaştıracak, toplum vicdanında büyük yaralar açacak!..
Ancak Ankara Adliyesi önünde atılan “Sivas’ın hesabı sorulacak” şeklindeki öfkeli sloganları duyunca eminim binlerce insanın içinden de aynı sözcükler aktı:
“İş işten geçtikten sonra!..”
Maalesef Sivas davası olayında ilgili kuruluşlar, insan hakları örgütleri, siyasi partiler gerekli tepkiyi zamanında göstermedi...
Üzülerek daha açık ifade edeyim; ne yazık ki tarihe kara bir leke olarak geçecek olan bu dava neredeyse unutulmuştu!..
Yani Milliyet gazetesi dava nedeniyle aranan kimi sanıkların Sivas’ta ellerini kollarını sallayarak dolaştığını; hatta evlendiğini, ehliyet ve pasaport aldığını yazmasaydı kimsenin davanın gidişatından haberi bile olamayacaktı!..
Duruşmaya bir hafta kalmışken zaman aşımıyla ilgili feryat figan etmenin, basına açıklama yapmak gibi sıradan ve cılız gösteriler düzenlemenin yüreklerdeki ateşi söndürmeye hiçbir katkısı olmadı...
Ne yazık ki, davanın takipçisi olması, hatta tepkilerin lokomotifine dönüşmesi gereken CHP de, Sivas katliamı davasında dirençli bir duruş gösteremedi... “Dersim” konusunda kafa karıştıran milletvekilleri bile kılını kıpırdatmadı...
CHP’liler, kitle örgütleri ve özellikle de Alevi dernekleri 2 Temmuz’larda Madımak’ın önüne karanfil koyma dışında etkili ve sürekli eylemlerle davayı gündemde tutabilselerdi ne yobaz katiller ellerini kollarını sallayarak dolaşabilirdi ne de zaman aşımı gafletinden paçayı kurtarabilirdi...
Sıvas’ta 33 Alevi aydın, 2 otel çalışanı ve iki göstericinin öldüğü olayların davası yalnızca zamanaşımına değil; gaflete, ihmale ve duyarsızlığa da kurban gitti!..
Manisa’nın alikıran başkesenleri!..
Manisalı kardeşlerimiz sakın yanlış anlamasın ama bu şehirde yaşayan kimi zavallılar kelle koparma açısından tarihe tekerrür ettirmeye devam ediyor!..
Kimi Manisalılar biliyorsunuz ta Menemen’e kadar gidip Kubilay’ın başını kesmişti!..
Şimdilerde tarikat sofralarında kemik yalayan bir Manisalı da sansür ve tasfiye faşistliğiyle nam yaptı!.. Beyni alkolden süngere dönmüş o zavallı da namuslu başları düşürdüğünü sandı!..
Son kurbanın başının kesildiği yer de ne ilginçtir ki yine Manisa!.. Tıpkı Kubilay gibi... Tıpkı dimdik duran Kemalist yazarlar gibi onun da başı hedef alındı!..
“Ergenekon” ve “Balyoz” gibi isimlerle Atatürkçüler üzerinde terör estirenlerden değil, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun katkılarıyla türbanın serbest bırakıldığı Cumhuriyet üniversitelerindeki alikıran baş kesenlerden söz ediyorum...
Çünkü bir grup öğrenci geçen yıl Celal Bayar Üniversitesi’ni ziyaret eden Manisalı Bülent Arınç‘ı protesto edince başlarına gelmedik kalmadı...
Kraldan çok kralcı rektör Mehmet Pakdemirli efendi hemen devreye girdi. Bakınız o gün kendisine, “Ben Atatürk’ten aldım görevi” diyen Erdem Özdemir adlı öğrenciye ne yanıt vermişti:
“Ben de seni üniversiteden atarım!..”
Türkiye Gençlik Birliği (TGB) üyesi de olan Özdemir’e önce 1 yıl uzaklaştırma cezası verildi. Ancak itiraz üzerine 1 aya düşürüldü. Ancak Pakdemirli hırsını alamamış olacak ki dediğini yapmış ve Erdem’i okuldan atmış!..
Özdemir’in de düşünen, sorgulayan, dik duran başı hedef alındı!..
Peki suçu ne Özdemir’in?.. Atatürkçü olmak... Başka ne suçu var Özdemir’in?.. Tarikat ve mürit istilasındaki üniversitelerde Atatürk’e sahip çıkmak...
Erdem, Atatürk’e sahip çıkarak erdemli bir davranışta bulunmuş...
Peki ya Prof. Mehmet Pakdemirli?.. Mesela, memleketinin milletvekiline toz kondurmayan bu zat-ı muhterem emekli olunca torunlarının yüzüne nasıl bakacak, onlara hangi anılarını anlatacak?..
Ben şimdiden söyleyeyim; onun torunlarına şöyle bağıracaklar, “Senin deden Atatürkçüleri okuldan atmıştı!..”
Manisa’da yüz binlerce vatansever yurttaş var... Eminim onlar da kentlerinin adının baş kesen zavallılarla anılmasından rahatsızlar!..
Ancak merak etmesinler; Kubilay’ı katledenlerin torunları da Kaz dağının Sorosçu çobanları da, müritler de o dönek kafalarına şu gerçeği kazıyacaklar:
Bu ülkede o kadar dik duran baş var ki!..
Kim bu ülkücüler?..
 Dünkü Aydınlık’ın dokuzuncu sayfasındaki bir haber beni çok şaşırttı!..
Haberin başlığı bile kafa karıştırmaya yetiyordu, “Ülkücüler Atatürkçü öğrencilere saldırdı!..”
Gazi Üniversitesi’ndeki Atatürkçü Düşünce Topluluğu bir söyleşi düzenlemiş.
Bu arada okul bahçesinde bir grup gerginlik çıkartmaya başlamış. Türkiye Gençlik Birliği (TGB) Genel Başkanı İlker Yücel ile yazar Nihat Genç üniversite yönetimini uyarmışlar ama, saldırganlar ne hikmetse geri durmamış!..
Öfkeli bir grup özellikle Yücel’i hedef alarak TGB’li gençlere saldırmış!.. TGB özellikle ABD askerlerinin başına çuval geçirilmesi, “Gençliğe Hitabe” eylemleri ve Atatürk düşmanı Mümtazer Türköne’nin istifa ettirilmesi gibi etkili mücadelelerle dikkati çeken bir gençlik örgütlenmesi... Peki, bu gençleri hedef alanlar gerçekten Ülkücüler mi yoksa onların adını kullanan sokak kabadayıları mı?..
Gerçekten Ülkücüler ise durum çok vahim!.. Çünkü gerçek bir Ülkücü, Atatürkçü gençliğe saldırmaz...
Çünkü kendilerini “Ülkücü” diye tanımlayanlar Atatürkçü gençlere saldırıyorlarsa burada bir ideolojik sıkıntı var demektir!..
Ülkü Ocakları yetkilileri bu vahim ve de bir o kadar tuhaf olayla ilgili herhalde bir açıklama yaparlar...

Hiç yorum yok: