Rus Türkolog ve Ortadoğu uzmanı Stanislav Tarasov, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un geçen hafta İstanbul’da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı görüşmelere ilişkin değerlendirme yaptı. Tarasov, Suriye olayında Birleşmiş Milletler’in devre dışı kaldığını, Batı ve Asya ülkelerinin ayrı girişim organları kurduğunu, bunun “büyük bir askeri çarpışmayı” yaklaştırdığını, dünyanın kaderinin “bölgesel güvenlik sistemi” kurulup kurulmamasına bağlı olduğunu savundu.
Eski Rusya Başbakanı Yevgeni Primakov’a yakınlığıyla tanınan Tarasov, Rusya’nın Sesi radyosuna, Clinton’un İstanbul görüşmelerini yorumladı. Tarasov, “ABD ve Türkiye’nin Suriye’de olayların kendileri bakımından beklenmedik bir yönde gelişmesi durumuyla karşı karşıya kaldıklarını, Libya senaryosunun bu kez başarısız olduğunu” belirtiyor. Clinton’un “iki ülke hükümetlerinin ortak bir plan üzerinde çalıştıkları” sözlerini hatırlatan Tarasov, şu görüşleri dile getirdi:
İki grubun rekabeti
“Önce durum değerlendirmesi yapılacak, olayların muhtemel gidişatıyla ilgili bir model hazırlanacak, ardından da harekete geçilecek. Bütün bu durum değerlendirilince ABD’nin Suriye konusunda akıl dışı hareket etmeye başladığı anlaşılıyor. Bu yetmez gibi bir de Suriye göklerinde ‘uçuşa yasak’ bölge ilan edilmesinden söz edildi ki, bu BM Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı bir girişim.
“Geçtiğimiz günlerde Tahran’da aralarında Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya ve Pakistan’ın da bulunduğu 30’dan fazla ülkenin katılımıyla Suriye krizi gündemli bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda tartışılan ana görüşler, kan akıtılmasının önüne geçilmesi, ulusal diyaloğa zemin hazırlama, Suriye’deki krizin çözümü için kabul edilebilir çözüm yolları aranması şeklinde formüle edildi. Toplantıya evsahipliği yapan İran Dışişleri Bakanı Ali Akbar Salehi bu formülasyon dile getirdi.
“Toplantı sonucunda Suriye’deki krizin çözümü konusunda uluslarası bir bağlantı grubu kurulmasına karar verildi. Böylece Suriye konusunda, biri Türkiye ile ABD himayesinde, diğeri aralarında Rusya, Çin, İran ve bölgedeki tarafsız İslam devletlerinin bulunduğu diğer ülkeler himayesinde olmak üzere iki girişim grubu arasında bir rekabet ortamı ortaya çıkıyor. Tehlike, Suriye krizinin BM Güvenlik Konseyi’nin hukuki sorumluluğundan çıkarılmasının, eli serbest kalan herkesin birbirine zıt kararlar alınmasına neden olacak olmasında yatıyor.
Güvenlik sistemi şart!
“Londra’da yayınlanan Guardian gazetesine göre Suriye ordusunun Halep’te kontrolü tamamen ele geçirmesi, Suriye Ulusal Konseyi diye anılan ve Türkiye topraklarında bulunan örgütün Suriye’de faaliyeti imkanını ortadan kaldıran önemli bir gelişmedir. Suudi Arabistan ve Katar açık biçimde Suriyeli muhalifleri finanse ederken, diğer ülkeler de BM Güvenlik Konseyi’nden bağımsız benzeri bir politika güdebilir.
“Bu nedenle Clinton’un İstanbul’da önerdiği tedbirlere gerek yok. Tersine Suriye krizinin diplomatik yollardan çözülmesi için çabaların geliştirilmesi gereklidir. Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in Washington Post gazetesi sayfalarında yayınlanan açıklaması rastlantı değildir. Kissinger, “Suriye olayında, stratejik anlamda Esad ailesiyle İran’ın bağlantısının kopmasını isteyen Batı köşeye sıkıştrıldı” diyor. Yani artık mesele Esad yönetiminin kaderiyle sınırlı değil. Gittikçe yaklaşan büyük bir askeri çarpışmayı engelleyebilecek nitelikte bir bölgesel güvenlik sistemi kurulmasını başaracak kimse olup olmadığıyla ilgili.”
Son Güncelleme: Cuma, 17 Ağustos 2012 17:37
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder