Kur’an, “Yalnız Allah’ı Vekil edin!” buyruğuyla, insan hayatından, özellikle din hayatından yedek ilahların kovulmasını amaçlamaktadır. Allah dışındaki varlıkları vekil etmeme buyruğu, Fâtiha suresinde formüle edilmiştir: ‘Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz!’
Kur’an, şuna da ısrarla vurgu yapmaktadır: “Vekil olarak Allah yeter!” (4/81, 132; 33/ 3, 48) Eğer ‘dokunulmaz, azledilemez vekil’ edinecekseniz, bu sadece ve sadece Allah olmalıdır. (12/67; 39/38)
İnsanlara dokunulmaz vekil olma hak ve yetkisi, bırakın geleneksel dinciliğin öne çıkardığı şeyhleri, efendileri, Hz. Peygamber’e bile verilmemiştir. Şu beyyinelere bakın:
“De ki, ‘Ey insanlar! Şu bir gerçek ki, hak size Rabbinizden gelmiştir! Artık doğruya yönelen kendi benliği için yönelir; sapan da kendi benliği aleyhine sapar. Ben sizin üzerinize vekil değilim.” (Yunus, 108 Ayrıca bk. 25/43; 39/41; 42/6)
Şunu da unutmayalım: Allah, ölümsüz ilkelerin ölümsüz kaynağıdır ve O, insana ilkeleri göndermekle kendisinden bekleneni vermiştir. O’ndan bunun dışında bir şey beklemek O’nun iradesine ters düşmek olur. Ne yazık ki İslam dünyası, ters yola saparak kendisini mahvetmekle kalmamış, insanlığın Kur’an’la tanışmasını engellemek gibi bir cürüm de işlemiştir.
ALLAH’TAN BAŞKASINI VEKİL ETMEMENİN HUKUKSAL ANLAMI
Kur’an, sekülarite (dünyevîleşme) anlamında laikliği istediği gibi, laisite anlamında laikliği de istemektedir. Laisite anlamında laiklik, toplumun Allah’a vekâleten yönetilmesine izin verilmemesini ifade eder. Toplumu yönetenler Allah’ın değil, onlara oy verenlerin vekili olacaklardır. Onlara vekâlet verenler, onları görevden uzaklaştırmak istediklerinde vekâleti geri alabileceklerdir. Oysaki Allah’a vekâleten yönetenlerin görevlerine son verilemez. Siyaset ve saltanat dincileri bunu bildikleri için, yöntemin ‘Allah’a vekâleten’ olmamasını esas alan laikliği bir numaralı düşman ilan etmekteler.
Buradan bakıldığında görülecek olan şudur: Krallık ve sultanlık sistemleri birer zulüm sistemidir. Bu sistemlerin ‘Allah ile aldatma’ ile desteklenmiş şekli olan hilafet sistemi de bir zulüm siste-midir ki, Hz. Peygamber’den otuz yıl sonra ümmete musallat olmuş ve Cumhuriyet’i kuran Müdafaai Hukuk devriminin işe el koyduğu güne kadar şirk ve zulmünü sürdürmüştür.
Son iki yüzyılda bu zulümden en çok yararlananlar haçlı emperyalistler oldu. Haçlı Batı emperyalizmi bugün, Cumhuriyet Türkiyesi’ni o zulüm ve şirk döneminin gayyasına yeniden sokmaya çalışmakta, bunun için de Yeni Osmanlı Dönemi diye bir şirk kulvarı açmak istemektedir. Zaten gırtlağına kadar şirke bulaşmış olan sözde Müslüman kitleler de bu oyuna gelmeyi bir meziyet olarak alkışlamaktalar. Saltanat dincisi engizisyon ekipleriyle onları kullanan haçlı Batı emperyalizminin, Müdafaai Hukuk devrimleriyle bu devrimlerin mimarı Atatürk’ten rahatsızlığının arkasında bu amacın yattığını görmemek için idrak ve basiretten yoksun olmak gerekir. Tabiî ki, Kur’anî imandan da yoksun olmak gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder