Mekke’nin, peygamberle savaşan ve ona yenilen efendileri,
peygamberin ölümünden kısa bir süre sonra türlü hilelerle yeniden iktidara
geçtiler. Üstelik peygamberi temsilen onun halifesi olarak. Hemen hummalı bir
faaliyet içerisine giriştiler. Akılsızlar kandırıldı, şahsiyetsizler satın
alındı, korkaklar susturuldu ve direnenler yok edildiler. Kuran tevil ve
tefsirlerle tahrif edildi, zulüm saltanatını ve icraatlarını meşru gösterecek
hadisler uyduruldu. Kendilerini ucuza satan bazı âlimlerin de yardımıyla peygamber
düşmanlarının dini, peygamberin dini olarak yerleştirilmeye başlandı.
Ancak bir sorun vardı. Peygamberin ailesi olan ehlibeyt ve
onların dostları. Onlar peygamberin evinde yetiştiklerinden birinci elden dinin
ne olduğunu ne olmadığını biliyorlardı. Suyun gözesi idi onlar. Zalimler
biliyorlardı ki, Ehlibeyt var oldukça uydurdukları yeni din ve zülüm iktidarı
güvende olamayacaktı. Dolayısıyla Allah düşmanları görülmemiş bir sürek avı
başlattılar. Peygamber ailesi ve onları sevenler avlandılar, kadınları köle
pazarlarında cariye olarak satıldı, çocuklarının kafaları taşlarla ezildi, akla
hayale gelmeyen işkencelere maruz bırakıldılar. Tüm bu eziyetler bir kavramı
doğurdu. “Takiyye”. Yakalanan bir ehlibeyt dostu gerçek inancını saklayacak,
canını, malını ve ırzını korumak için hile yapacaktı. Olmadığı gibi görünecek,
kendini gizleyecekti.
O gün katliamdan kurtulmak için kullanılan bu yöntem zamanla
özellikle Şiilerde bir iman akidesine dönüştü. Kapsamı genişletildi. Adeta
münafıklığın zemzemle yıkanmış haline dönüştürüldü. Artık ayağı taşa çarpan
Takiyye yapmaya başlamıştı. “Acem hilesi”, Takiyye ile kutsanmış ve dini
literatüre girmişti.
Şiilerin hoyratça kullandıkları bu yöntemi 12 Eylül 1980
İslam devrimi sonrası, ülkemizde kurulan dini cemaatler de benimsediler. Öyle
bir hale geldi ki, ehlibeyt’in, kızlarının iffetleri pâyimâl olmasın diye
zarureten, yüreklerine taş basarak uyguladıkları bu yöntem zıvanadan çıktı. Her
yerde herkese karşı uygulanmaya başlandı. Askere, polise, amire, siyasetçiye,
kapı komşusuna, hatta aile efradına takiyye yapıldı.
Kuranda münafıklığı, kâfirlikten bile daha beter bir
davranış olarak ilan eden yüzlerce ayet dururken birçok İslami cemaat, peynir
ekmek gibi takiyye yapıyorlardı. Hiç vicdan azabı da çekilmiyordu zira
ehlibeyt’te takiyye yapmıştı. Yani caizdi. Takiyye maskeleri ile her ortama
rahatça girdiler. O kadar benimsendi ki bu yöntem, cemaatler birbirlerine de
takiyye yapmaya başladılar. Fırsat ellerine geçtiğinde birbirlerinin gırtlağına
sarılacak adamlar, karşılaştıklarında birbirlerine iltifatlar edip, el etek
öpmeye başladılar.
Ancak bir şeyi unutmuşlardı. Sürekli maske takanlar kendi
suratlarını kaybederler.
Çok iyi hatırlıyorum. Bu gün piyasada boy gösteren cemaat
veya tarikatlar 30 yıl öncesinde neye küfrediyorlardıysa bir bir aynını
yapıyorlar. Eleştirdikleri ne varsa aynını hatta daha fazlasını pervasızca
kendileri yapıyorlar.
Tüyü bitmemiş yetimin hakkı için ağlayanlar, yetimi
göğsünden itenlere dönüştüler. Faiz için, Allah’a harp ilanıdır diyenler, en
büyük bankalara sahibiler. Lüks içinde yaşamayı firavunluk sayanlar,
firavunların asla yaşayamadıkları bir lükse sahipler.
Görmüyorlar çünkü gözleri mühürlü…
İşitmiyorlar çünkü kulakları mühürlü…
Kalpleri titremiyor çünkü kalpleri mühürlü…
İşin en tuhafı, bu yöntemi benimseyenler, anglo-sakson
efendiye de takiyye yapabileceklerini ve bu sayede dünyaya açıla bileceklerini
sandılar. Hilenin envai çeşidinin mucitlerine, aptalca takiyye yapmaya
başladılar. Masum Anadolu’nun saf çocuklarını aldattıkları gibi efendiyi de
aldata bileceklerini vehmettiler. Ama efendi ne yaptı?
Onlar takiyye yaptıkça ruhlarına sirayet etti. Ruhlarını
satın aldı.
Artık isteseler de eskisi gibi olamazlar. Olamıyorlar da.
Efendi, onların ve karılarının ve oğullarının ve kızlarının damarlarında
dolaşıyor şimdi. Takiyye için baş açanlar artık örtemezler. Silsinler bakalım
kızlarının makyajlarını otobüs kafalı anneler. Oğullarını indirsinler de
görelim lüks otomobillerinden. Fetva üstüne fetvalar yayınlıyorlar hocaları,
şeyhleri. Cevaz üstüne cevaz veriyorlar, efendinin köpeği olan müritlerinin
rezalete dönen ahvaline.
Şimdi ise gerçekte ne olduklarını unutmuş bir halde biçare
dolanıp duruyorlar. Renkleri yok. Omurga kalmamış. O kadar çok maske edinmişler
ki, hangisi ilk suratlarıydı unutmuşlar. Takiyye’yi yapacakları bir mercii
ülkede kalmadığından, O ona, O ona takiyye yaptı bir süre. Ancak zavallı
böcekler gibi birbirlerine girdiler gördüğünüz gibi. Atatürk’ün ülkesinden
rahatsız olanlar!
Bu cemaatlerin herhangi birinin yönettiği bir ülkede
yaşamanın nasıl olabileceğini görebilseydiniz, yüz bin defa “vesayetçi”,
“darbeci”, dediğiniz Atatürk’ün ülkesinde yaşamayı tercih ederdiniz. Bu
insanların maskelerinin ardındakini hala görmediniz. İktidarı tam manasıyla
elde edinceye kadar da göremeyeceksiniz. Zaten gördüğünüzde de her şey için çok
geç olmuş olacak. Bakın güzelim İran’a, Şah’tan kaçarken Mollalara tutuldular…
Afganistan da Ruslara karşı savaşırken romantik kahramanlar gibi gördüğünüz adamlara
bir bakın! Hırsızlık yaptığı için beş yaşındaki çocuğun kolunun üzerinden
kamyon geçiriyorlar.
Siz hala gidin ellerini öpün, hala cici söylemlerine,
takiyye maskelerine kanın. Çok kısa bir zaman içinde ne kadar
çirkinleştiklerine şahit olacaksınız. Hem efendi kadar kapitalist, hem Taliban
kadar yobaz insanların güç için neler yapabileceklerini göreceksiniz. Az kaldı…

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder