24 May 2013

Takiyye


Mekke’nin, peygamberle savaşan ve ona yenilen efendileri, peygamberin ölümünden kısa bir süre sonra türlü hilelerle yeniden iktidara geçtiler. Üstelik peygamberi temsilen onun halifesi olarak. Hemen hummalı bir faaliyet içerisine giriştiler. Akılsızlar kandırıldı, şahsiyetsizler satın alındı, korkaklar susturuldu ve direnenler yok edildiler. Kuran tevil ve tefsirlerle tahrif edildi, zulüm saltanatını ve icraatlarını meşru gösterecek hadisler uyduruldu. Kendilerini ucuza satan bazı âlimlerin de yardımıyla peygamber düşmanlarının dini, peygamberin dini olarak yerleştirilmeye başlandı.

Ancak bir sorun vardı. Peygamberin ailesi olan ehlibeyt ve onların dostları. Onlar peygamberin evinde yetiştiklerinden birinci elden dinin ne olduğunu ne olmadığını biliyorlardı. Suyun gözesi idi onlar. Zalimler biliyorlardı ki, Ehlibeyt var oldukça uydurdukları yeni din ve zülüm iktidarı güvende olamayacaktı. Dolayısıyla Allah düşmanları görülmemiş bir sürek avı başlattılar. Peygamber ailesi ve onları sevenler avlandılar, kadınları köle pazarlarında cariye olarak satıldı, çocuklarının kafaları taşlarla ezildi, akla hayale gelmeyen işkencelere maruz bırakıldılar. Tüm bu eziyetler bir kavramı doğurdu. “Takiyye”. Yakalanan bir ehlibeyt dostu gerçek inancını saklayacak, canını, malını ve ırzını korumak için hile yapacaktı. Olmadığı gibi görünecek, kendini gizleyecekti.

O gün katliamdan kurtulmak için kullanılan bu yöntem zamanla özellikle Şiilerde bir iman akidesine dönüştü. Kapsamı genişletildi. Adeta münafıklığın zemzemle yıkanmış haline dönüştürüldü. Artık ayağı taşa çarpan Takiyye yapmaya başlamıştı. “Acem hilesi”, Takiyye ile kutsanmış ve dini literatüre girmişti.

Şiilerin hoyratça kullandıkları bu yöntemi 12 Eylül 1980 İslam devrimi sonrası, ülkemizde kurulan dini cemaatler de benimsediler. Öyle bir hale geldi ki, ehlibeyt’in, kızlarının iffetleri pâyimâl olmasın diye zarureten, yüreklerine taş basarak uyguladıkları bu yöntem zıvanadan çıktı. Her yerde herkese karşı uygulanmaya başlandı. Askere, polise, amire, siyasetçiye, kapı komşusuna, hatta aile efradına takiyye yapıldı.

Kuranda münafıklığı, kâfirlikten bile daha beter bir davranış olarak ilan eden yüzlerce ayet dururken birçok İslami cemaat, peynir ekmek gibi takiyye yapıyorlardı. Hiç vicdan azabı da çekilmiyordu zira ehlibeyt’te takiyye yapmıştı. Yani caizdi. Takiyye maskeleri ile her ortama rahatça girdiler. O kadar benimsendi ki bu yöntem, cemaatler birbirlerine de takiyye yapmaya başladılar. Fırsat ellerine geçtiğinde birbirlerinin gırtlağına sarılacak adamlar, karşılaştıklarında birbirlerine iltifatlar edip, el etek öpmeye başladılar.

Ancak bir şeyi unutmuşlardı. Sürekli maske takanlar kendi suratlarını kaybederler.

Çok iyi hatırlıyorum. Bu gün piyasada boy gösteren cemaat veya tarikatlar 30 yıl öncesinde neye küfrediyorlardıysa bir bir aynını yapıyorlar. Eleştirdikleri ne varsa aynını hatta daha fazlasını pervasızca kendileri yapıyorlar.

Tüyü bitmemiş yetimin hakkı için ağlayanlar, yetimi göğsünden itenlere dönüştüler. Faiz için, Allah’a harp ilanıdır diyenler, en büyük bankalara sahibiler. Lüks içinde yaşamayı firavunluk sayanlar, firavunların asla yaşayamadıkları bir lükse sahipler.

Görmüyorlar çünkü gözleri mühürlü…

İşitmiyorlar çünkü kulakları mühürlü…

Kalpleri titremiyor çünkü kalpleri mühürlü…

İşin en tuhafı, bu yöntemi benimseyenler, anglo-sakson efendiye de takiyye yapabileceklerini ve bu sayede dünyaya açıla bileceklerini sandılar. Hilenin envai çeşidinin mucitlerine, aptalca takiyye yapmaya başladılar. Masum Anadolu’nun saf çocuklarını aldattıkları gibi efendiyi de aldata bileceklerini vehmettiler. Ama efendi ne yaptı?

Onlar takiyye yaptıkça ruhlarına sirayet etti. Ruhlarını satın aldı.

Artık isteseler de eskisi gibi olamazlar. Olamıyorlar da. Efendi, onların ve karılarının ve oğullarının ve kızlarının damarlarında dolaşıyor şimdi. Takiyye için baş açanlar artık örtemezler. Silsinler bakalım kızlarının makyajlarını otobüs kafalı anneler. Oğullarını indirsinler de görelim lüks otomobillerinden. Fetva üstüne fetvalar yayınlıyorlar hocaları, şeyhleri. Cevaz üstüne cevaz veriyorlar, efendinin köpeği olan müritlerinin rezalete dönen ahvaline.

Şimdi ise gerçekte ne olduklarını unutmuş bir halde biçare dolanıp duruyorlar. Renkleri yok. Omurga kalmamış. O kadar çok maske edinmişler ki, hangisi ilk suratlarıydı unutmuşlar. Takiyye’yi yapacakları bir mercii ülkede kalmadığından, O ona, O ona takiyye yaptı bir süre. Ancak zavallı böcekler gibi birbirlerine girdiler gördüğünüz gibi. Atatürk’ün ülkesinden rahatsız olanlar!

Bu cemaatlerin herhangi birinin yönettiği bir ülkede yaşamanın nasıl olabileceğini görebilseydiniz, yüz bin defa “vesayetçi”, “darbeci”, dediğiniz Atatürk’ün ülkesinde yaşamayı tercih ederdiniz. Bu insanların maskelerinin ardındakini hala görmediniz. İktidarı tam manasıyla elde edinceye kadar da göremeyeceksiniz. Zaten gördüğünüzde de her şey için çok geç olmuş olacak. Bakın güzelim İran’a, Şah’tan kaçarken Mollalara tutuldular… Afganistan da Ruslara karşı savaşırken romantik kahramanlar gibi gördüğünüz adamlara bir bakın! Hırsızlık yaptığı için beş yaşındaki çocuğun kolunun üzerinden kamyon geçiriyorlar.

Siz hala gidin ellerini öpün, hala cici söylemlerine, takiyye maskelerine kanın. Çok kısa bir zaman içinde ne kadar çirkinleştiklerine şahit olacaksınız. Hem efendi kadar kapitalist, hem Taliban kadar yobaz insanların güç için neler yapabileceklerini göreceksiniz. Az kaldı…

Hiç yorum yok: