6 Kas 2013

Sosyal demokrasiyi yeniden tanımlamak gerek (1)

Kapitalizmin zırhı olarak anılan sosyal demokrasiyi, günümüz koşullarında, yeniden tanımlamak, gerektiği gibi anlamak ve bu düşünce sistemine uygulanabilir bir nitelik kazandırmak gerekiyor. Marksizm ile yollarını ayıranlar yeni bir siyasal düşünce modeli yaratmak amacı ile kapitalizmi esas alan ama kapitalizmin toplumsal yaşamın ve insanın doğasına aykırı acımasız sömürü vetiresini törpüleyerek toplumsal yaşamı herkes için yeniden düzenlemek amacı ile yola çıkmışlardı. Adam Smith sonrasında "Bırakın gelsinler, bırakın geçsinler"anlayışı ile üretim aracı sahiplerine sonsuz bir özgürlük tanıyan yaklaşım 1929 ekonomik krizi ile bir deprem yaşadıktan sonra kendini sorgulamaya ve Roosevelt döneminin "new deal-yeni düzen" uygulamaları ile vahşi kapitalizme gem vurma sürecini başlattı. İşte sosyal demokrasinin ekonomik ve siyasal özgürlüklerin yeterli olmadığı görüşü bu dönemden sonra önemsenmeye ve kapitalizmin çökmesini önlemek, ekonomik ve siyasal özgürlüklerin yaşayabilmesi için mutlaka toplumun varsıl olmayan kesimine sosyal refah ve yaşama gücü verecek önlemlerin sağlanması siyasetin gündemine, gitmemek üzere, oturdu.
Özgürlükler ve sosyal haklar
Sosyal demokrasiyi ekonomik ve siyasal özgürlükleri bir veri olarak kabul ederken bu özgürlüklerin toplumun önemli bir bölümünü yoksulluğa tutsak etmesini reddeden bir düşünce sistemi olarak anlamak gerekir. Üretim araçlarının sahiplerinin ürettiklerini satın alacak gücü olmayan bir toplum kapitalist sistemin çökmesine neden olacağından üretenlerin karşısındaki tüketenlerin insanca yaşayabilecekleri bir düzeyde olması kapitalist sistem için çok önemlidir. Bu nedenle sosyal demokrasiye kapitalist sistemi koruyan "koruyucu zırh" nitelemesi yapılmaktadır. Kapitalist sistemin yaşayabilmesi için refahın toplum katmanlarına yayılması ve bireylerin sosyo-ekonomik güven içinde olması önemlidir. Bunu sağlayacak düşünce sisteminin adı sosyal demokrasidir.
Anayasamızın 2. maddesinde ifadesini bulan "sosyal devlet" kavramı sosyal demokrasi anlayışının özüdür. Sosyal demokrasi insanın insana kul olmayacağı bir sosyal, siyasal ve ekonomik düzenin adıdır. Bu düzende insan "kul" değil toplumun özgür ve eşit bireyidir. İnsan onuruna yakışan bir yaşamının olması doğal hakkıdır. Sağlık, konut, iş, eğitim alanlarında tüm olanaklara sahip olmalı, gelecek korkusu yaşamadan, siyasal ve ekonomik zulmün önünde eğilmek zorunda kalmadan güven içinde yaşamalı ve yaşatılmalıdır. Bu bağlamda özgürlükleri kısıtlayarak ekonomik kalkınmayı sağlamayı amaçlayan komünizm ve sonsuz özgürlük içinde aynı amaca ulaşmayı amaçlayan kapitalizm ile karşılaştırıldığında aynı amacın toplumun sosyal refahı ve sosyo-ekonomik güvenceleri sağlanarak sosyal demokrasi ile gerçekleştirilmesi düşüncesi insanlık onuru ile örtüşen daha güvenli bir sistem olarak öne çıkmaktadır.
Sosyal demokrasi ama nasıl?
Toplumsal yaşamın özgür ve bireysel yaşamların güvence içinde olduğu bu siyasal düşünce nasıl gerçekleştirilecek ve bu gerçekleşmenin avadanlıkları neler olacaktır sorusu günümüzde yanıtlanması gereken çok önemli bir sorudur. Bu sorunun yanıtlanması özellikle Türkiye için çok önemlidir. Çünkü Türkiye hızla klasik demokrasinin çemberi dışına çıkarılmak, temel hak ve özgürlükler bir İslam Devleti'nin kuruluşuna kurban edilmek istenmektedir. Bu nedenle ülkemiz siyasetcileri ve aydın yurtseverleri sosyal demokrasiyi iyi özümsemeli ve alanda gerekli adımları atmalıdırlar.
Sosyal demokratik düzen bu düşünceyi özümsemiş bir siyasi parti tarafından kurulacaktır. Bu nedenle bu partinin kadrolarının sosyal demokrat düşünceyi yaşama geçirecek kadrolardan oluşması çok önemlidir. Bu kadroların aracı, tefeci, emperyalist işbirlikçilerden, büyük sermaye savunucularından arınmış olması gerekir. Bu kadrolar emeğin ideolojik aydınlarından, toplumculardan, emekçiler ve onların örgütlerinin temsilcilerinden, toplumsal çıkarları önemseyen hükümet dışı örgüt (non-governmental organizations) temsilcilerinden oluşması gerekir.
Sosyal demokrat partide kadro kadar program da önemlidir. Sosyal demokrat düzenin temel yapı taşlarını oluşturacak programlar uzmanlar tarafından hazırlanmalı ve mutlaka seçmenlere kurulacak düzenin ilkeleri örnekleri ile anlatılmalıdır. Bu konuda yaşadığım bir deneyimi paylaşmak isterim. 1967-68 yıllarında Doğan Avcıoğlu'nun yayınladığı YÖN dergisinde yazılar yazıyor ve sıkca Avcıoğlu'nun bürosunu ziyaret ediyordum. Büronun duvarlarına monte edilmiş raflarda bir sürü klasör vardı. Merak edip sorduğumda," bu dosyalarda iktidar olduğumuzda uygulayacağımız hükümet programının yasa taslakları var" diye yanıtlamıştı. Avcıoğlu askerin sol bir darbe yapacağını ve kendisinin Başbakan olacağı beklentisi içinde idi. Bu program hazırlığı beni çok etkilemişti ve sonraki yıllarda bu hazırlığın önemini Ecevit'e, Baykal'a ve Kılıçdaroğlu'na anlattığım halde hiç birisinin böyle bir çalışma ve hazırlık yaptığına tanık olmadım.
İktidar ön hazırlık ister
1973 seçimlerinden sonra koalisyon hükümeti kuran CHP'nin Bakanları TBMM koridorlarında bizlerden kamu kuruluşlarına müdür ismi önermemizi istedikleri zaman CHP'nin iktidara ne kadar hazırlıksız olduğunu hüzünle izlemiş ve başarısızlığın ayak seslerini duyar olmuştum. Durum bugün de değişmiş değil ve CHP yöneticileri iktidar olmayı hayal bile etmediklerinden olacak bu yolda hiçbir hazırlıkları olmadığını biliyorum. Sağlam kadroları ve tutarlı bir programı olduğunu varsayalım bir sosyal demokrat parti nasıl iktidar olacaktır. Ülkemizin seçmeninin önemli bir çoğunluğu tutucudur. Bu tutucu kesimin köklü bir dindarlığı vardır. Sosyal Demokrat Parti din kartını kullanarak siyaset yapamaz çünkü görevi varsayılan öteki dünyada ki yaşamı değil bu dünyadaki yaşamı bireyler için güvenli yapmak, sömürüyü yok etmektir. Sosyal Demokrat Partinin temel dayanağı emekçiler ve onların örgütleri ile emeğin yandaşı aydınlar, toplumun aydınlanmasına yaşamlarını adamış yurtseverler olmalıdır. Bu kesim içinde en önemli siyasal güç kaynağı emekçiler ve onların örgütleridir. Ülkemizde geçimini emeği ile sağlayan yaklaşık 18 milyon işçi ve memur vardır. Tarım kesiminde ve kendi hesabın çalışan örgütlü kesimi de hesaba katarsak bu sayı 20 milyonu aşar. Ataerkil bir toplum olduğumuza göre be kesim bireylerinin etkileyebileceği eş oylarını da düşünürsek karşımıza Sosyal Demokrat Partiye oy verecek büyük bir potansiyel çıkmaktadır. Bu potansiyel işlenirse sosyal demokrasinin iktidarı kaçınılmaz olur.
Sosyal demokrasinin oy tabanı
Bu kesime siyasal işlerlik kazandıracak ve oylarını böyle bir partiye kim ve nasıl yönlendirecektir? Bu konuda sorumluluk öncelikle Sosyal Demokrat olduğunu savlayan partinin yöneticilerine sonra da işçi ve memur sendikalarının yöneticilerine düşmektedir. 6356 sayılı Sendikalar ve Tolu İş Sözleşmesi Yasasının sendikaların faaliyetlerini düzenleyen 26. Maddesinde "sendikalar siyasetle uğraşamaz" diye bir hüküm yoktur. Maddenin 5. bendinde,"kuruluşlar tüzüklerinde belirlenen amaçları dışında faaliyette bulunamaz" hükmünü doğru yorumlamak ve sendikaların siyasal faaliyette bulunabileceği sonucuna varmak gerek çünkü yasanın 1. Maddesi işçi sendikalarına "çalışanların ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını belirleme" görevini bir amaç olarak vermiştir. Bu amacım sadece toplu sözleşme düzeni içinde belirlenemeyeceği açık olduğundan ekonomik ve sosyal koşulların belirlendiği üst alana, yani siyasal ortama, ilişkin çalışmalar yapabilmelerini de kabul etmek gerekir.
Sendika yöneticilerinin siyasi faaliyetini sadece siyasal söylem, hükümeti eleştirmek olarak algılamaları dar bir yaklaşım olur. Sendikaların bu bağlamdaki temel görevi eğitimler yolu ile üyelerine bir sınıf bilinci verme ve onların seçmen olarak davranış biçimini şekillendirmek olmalıdır. İşte bu noktada sendika yöneticilerimiz ürkek güvercinler gibi davranmakta üyelerini siyaseten bilinçlendirme ve yönlendirme konusunda cesur bir tavır sergileyememektedirler. Nedenleri çok yüzeyseldir: "üyelerimiz tutucudur. Onları siyaseten yönlendirmeye kalkarsak istifa eder ve işkolumuzda kurulu rakip sendikaya giderler"
İşçi ve memur sendikalarının en büyük sorunu bu eğitim sorumluluğundan kaçıştır ve zoru başaracaklarına, siyasette etkili, yön verici bir oy gücü yaratacakları yerde, işin kolayına kaçıp, iktidarların koltuk altına sığınıp sorunlarını çözmeye çalışmaktadırlar. Bu nedenle işçi ve memur sendikalarının büyük çoğunluğu, özelikle AKP döneminde, özgür sendikalar olmaktan vazgeçip biat eden sendikalar konumuna gelmişlerdir. Bu davranış bir Sosyal Demokrat Partinin yaşam alanına çok büyük darbe vurmakta ve onun iktidar olma umudunu yok etmektedir.
Partinin yaygın siyasal eğitim programı olmalıdır
Sendika yöneticilerinin bu aymazlığı karşısında Sosyal Demokrat Parti yöneticilerinin yapabileceği bir şey yok mudur? Iskalanan asıl sorun da budur. Sosyal Demokrat olduğu savındaki parti kendi seçmen kitlesini, kendi oy gücünü kendisi yaratmalıdır. Sendikaların yapmadığını kendisi yapmalıdır. Emekçilere açılmalı, onları eğitmeli, onları sandığa taşıyarak kendi iktidarının kaldırım taşlarını döşemelidir. Geçmişte Sayın Ecevit ile bunu CHP'de yaptık. 1968 yılında ısrarla benim CHP üyesi olmamı istedi. 274-275 sayılı yasaların çıkarılmasında ki büyük katkısından dolayı ona olan saygımdan önerisini kabul ettim ve 45 ilde İşçi Büroları kurarak partinin üye profilini değiştiremeye başladık. İlçe ve İl Merkezlerinde eğitim çalışmaları yaptık, grev çadırlarına partinin varlığını taşıdık İl Genel ve Belediye Meclislerine işçilerin, sendika yöneticilerinin seçilmesini sağladık ve 1973 seçimlerinden birinci parti olarak çıktık. Bu birinciliğin en önemli nedenlerinden biri emekçilere açılımın başarı ile sergilenmesi olmuştu.
Bugün vahşi kapitalizmi frenleyen, üretim özgürlüğü içinde sosyal refahı sağlayarak sosyal devleti kuracak olan Sosyal Demokrat bir partinin varlığına her zamandan daha çok ihtiyaç vardır. Bu tanımı yaşama geçirecek ve bu inançla iktidar olma çabasında olan bir parti var mı sorusu bir çok insanın kafasında yanıtı olmayan bir soru olarak yer etmiştir. Geçmişinden ders almayı becerebilse bu tanıma en yakın parti CHP dir denebilir ama CHP ne kadrosu, ne sosyal demokrat bir alternatif program üretememiş olması ve ne de doğal tabanı olması gereken emekçileri kucaklayamamış olması nedeni ile bu yakıştırmadan çok uzaktadır.
Ülkemiz büyük bir hızla tek adam yönetimine giderken demokrasinin temel yapı taşlarını yok etmektedir. Sosyal Demokrat düzen bu nedenle ülkemiz için acilen kurulmalıdır. CHP ırkçı bir söylemi kullanarak "titreyip kendine gelmelidir" çünkü, bu konuda en büyük sorumluk bu devletin kurucu partisi ve ana muhalefet partisi olması nedeni ile CHP'ye düşmektedir. 2014 yılında üç seçim olasıdır. Bu nedenle CHP bu yazıda sözü edilen ögeleri önüne koyup kendine çeki düzen vermelidir. Bunu yapamazsa ve 2014 yılında büyük bir düş kırıklığı yaşar ve bu ülkenin yurtseverlerine bunu yaşatırsa korkarım bu yönetim partinin sonunu hızla hazırlamış ve yeni bir Sosyal Demokrat Partinin kuruluşunu gündeme getirmiş olacaktır.
TBMM de birlikte çalışma olanağı bulduğum rahmetli Turan Güneş'ın bir sözünü günümüz CHP yöneticilerine hatırlatmak isterim; "kumar ütmek için oynanır, siyaset iktidar olmak için yapılır".CHP veya herhangi sol bir parti iktidar olmayı kesin bir hedef olarak almalı çünkü ülkemizin Kemalist ilkeleri ve çağdaş yüzü hızla karartılmak isteniyor. Bu ülkenin çok acele bir sol iktidara ihtiyacı var. Bunu sağlamak için özellikle solda olmayan CHP'nin sol bir parti olarak çok ciddi bir değişimi yaşama geçirmesi gerekir. CHP yöneticileri derisini değiştiremeyen yılanın mutlaka öleceğini bilmelidirler.


Hiç yorum yok: