31 Oca 2014

Bedduanın Nedenselliği

Hoca efendiyi uzun yıllardır takip eden biri olarak, bedduasına çok şaşırdım. O, “zamanın Mevlana’sı, gönül eri, yüzyılın entelektüeli, şefkat adamı”, ağzından köpükler saçarak beddualar ediyor. Önünde bir güruh, gözyaşları içinde, âmin diye bağırıyorlar.

Neden?

Bu kadar öfkelenmesinin sebebi ne olabilir?

Dershaneler için mi? Ondan geri adım attılar zaten.

Yolsuzluk mu? Hadi canım sen de! Yeni mi öğreniyorlar?

Ne olabilir?

Bence nedeni açık. Hoca efendinin gözlerinde ihanete uğramış birinin ifadesi vardı. Hem de çok ağır bir ihanet. Hatırlarsanız efendi, bizimkinin kalemini kırmıştı ve “ne olur süpürmeyin” turları atmışlardı bazıları. İşte o turları atanların başında cemaat vardı. Efendiye, bunlar için kefil oldular, “biz onun sana ihanet etmesine izin vermeyiz” dediler. Efendinin gözünde “Hoca” güvenilir biri olduğundan, verdikleri kefaleti kabul etti. Ama sorumluluğu da cemaate verdi. “Bir yanlış olursa hesabını size sorarım” dedi. Cemaat ta, o gün bu gündür kefil olduğu insanları denetliyordu. Attıkları her adımı. Asayişin berkemal olduğunu rapor ediyorlardı. Herşey yolunda gibiydi…

Tabi takip eden sadece cemaat değildi!

Ancak bizim oğlan Ortadoğu olaylarında aşırı doza maruz kaldı. Arap ülkelerinde açılan pankartlar ve ülkede aldığı oylar onu gaza getirdi. “Neden olmasın ki?” dedi kendi kendine. Bir Selahaddin, bir Atatürk de ben olabilirim, dedi.

Ancak şunu unuttu. Selahaddin veya Atatürk gibi kahramanlar, varlıkları himmete raci olmayan adamlardı.

Herşeyden önemlisi, zeki ve işlerinin ehli adamlardı onlar.

Bizimki, “van minüt” dedi, bir ihtar aldı. İhtarı, gene hoca yaptı.

Dünyaya kafa tuttu, “dünya beşten büyüktür” dedi, sopayı gösterdiler.

Suriye, el-Kaide, Mısır, Rabia derken, Hoca, nicedir uyarıyordu. Üslubuna aşina olanlar hemen anlar. “Doldurulan havuzlardan” falan bahsediyordu. “Bir, yetmedi iki, yetmedi üç, havuz dolduruyorlar. Buna da kılıf olacak maslahatlar buluyorlar” diyordu.

Bizimki tam gaz devam etti. Sonunda efendi kefil olduğu adamların dosyasını cemaatin önüne koydu. “Bakın! İran ile neler yapıyor kefil olduklarınız” dedi. “Gereğini yapın!”.

Dünyevi zevklerden nefsini alıkoyan din adamlarında, başka başka takıntılar gelişir. Hıristiyanlık tarihi bu psikolojinin örnekleriyle doludur. Hırs ve iktidar arzusu, normal insanlardan kat be kat fazla olur ruhbanlarda. Körlerin aşırı hafızaları olması gibi, bir özellik köreldiğinde diğerleri normalden fazla etkili oluyor. 12 Eylül döneminde Hoca efendi arananlar listesine girmiş, bu olayı anlattığı onlarca vaazı var. Dinlediğinizde, sanki en ağır işkenceleri çekmiş biri olduğunu zannedersiniz. Dediğim gibi, sadece arananlar listesinde olmak bile, “Şahsına ya da Hizmet’e şimdiye kadar yapılan ve dünya mezalim tarihine örnek olabilecek muameleler” şeklinde algılamasına yetiyor. Böyle birine itaatsizlik etmek aforoz edilmeniz için yeterlidir. Oysa bizim oğlanda hocalarına itaatsizlik etme hastalığı var.

Hoca, efendiye karşı rezil olmuştu. Bi dolu plan yapmıştı oysa. Cemaat daha neler neler yapacaktı. Efendiyle olan hukuku, ülkedeki çeşme başları… Hepsini altüst etti bizimki.
Takiyyeyi becerememiş, bir çuval inciri berbat etmiş ve Hocayı, efendinin gözünden düşürmüştü. Bir zamanlar hocaya kefil olan FBI, Amerika’da okullara baskınlar düzenlenmeye başladı.

Efendi için güven her şeydir. Güven sarsıldı.
“Bizim onlarla bir alakamız yok” demekti o beddua.
Şimdi, “ne olur bari bizi süpürmeyin demekti” o beddua.

Cemaatin yüz yıllık planını bozmuş oldular. Cemaat hem efendinin gözünden, hem de %50’nin gözünden düştü. İşleri çok zor.

Bu toprakların asıl sahiplerini hafife almayın. Ne demişti hani, asrın devleri ülkeyi işgal ettiğinde;
“Geldikleri gibi giderler”

Evet, bir bildiği varmış. Gene o haklı çıktı.

Efendi ve avanesi geldikleri gibi gidiyorlar.

Deme niçin bu böyle
Yerindedir o öyle
Var sonunu seyreyle
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler.


Hiç yorum yok: