2 Oca 2009

EMPERYALİZMİN "ÖZGÜRLEŞTİRME"PROJESİ



Tutsaklık kutsanıyor
Prof. Dr. Nadim MACİT
TUSAM Danışmanı
Beşinci özgürlük, bir psikolojik savaşın aracı olarak Soğuk Savaş’ın ardından ilan edilen ÖTEKİ ile bağlantılı bir konudur. Yeni tehdit algılamasına bağlı olarak geliştirilen kötülük ekseni, politik-stratejik vizyonun ‘özgür olan ve olmayan’ ayrımına dayanır. Böyle bir ayrım, ötekine ilişkin zaafiyetin öne çıkarılarak egemen gücün lehine kullanılmasını ifade eder. Bu çerçevede özgürleştirme projesi, aldatıcı bir inşa ve psikolojik savaşın bir enstrümanıdır. Bazı ülkeler açısından fiili müdahaleye dönüşen bu araç, ülkemizde psikolojik savaşın malzemesi yapılmaktadır. Önümüzdeki süreçte bu yöntemin daha etkin biçimde kullanılacağı anlaşılmaktadır. Yeniden şekillenen ABD politikası ve politik aktörlerin söylemi doğrultusunda vaziyet alan bazı çevrelerin sözde soykırım iddiasını ‘özür diliyorum’ kampanyasına dönüştürmeleri bunun göstergesidir. Bu psikolojik operasyon; değerler, ortak semboller ve kurumlar üzerinden bir ötekileştirme faaliyeti olarak sürdürülecektir.

YENİ ARAÇ

Özü itibariyle psikolojik savaş; bir devletin diğer devlet üzerinde milli menfaatlerini gerçekleştirmek üzere siyasi, askeri, ekonomik, sosyal, ideolojik, teknolojik ve benzeri her alandaki zaafiyetlerin, hassasiyetlerin, sistematik biçimde belirlenmesi, sınıflandırılması, yorumlanması ve istihbarat haline getirilmesidir.(1) Bu tanım gereğince merkezi/egemen devletin YENİ ÖTEKİ olarak ilan ettiği ve 22 ülkenin yer aldığı coğrafyanın önemli zaafiyetleri ve duyarlılıkları söz konusu olunca, karşımıza özgürlük sorunu çıkar. Bu nedenle merkezi/egemen devlet, yeni politik-stratejik vizyonuna özgürlük/özgürleştirme projesini eklemiş ve faaliyetini bunun üzerinden sürdürmüştür. Diğer bir deyişle merkezi/egemen devlet yayılma, ayartma, bağlama, belirleme ve işgal etme süreçlerini ‘özgürleştirme projesi’ altında gerçekleştirme yolunu seçmiştir. Irak’a müdahaleyi eleştiren yeni yönetim; temel politikalarından vazgeçmeyeceğine göre psikolojik savaşı daha etkin kullanacaktır.

Özgürleştirme projesi merkezi devlet açısından psikolojik savaşın bir aracıdır. Hedef toplumun bu aracı özgürlük adına dillendirilmesi ise BEŞİNCİ ÖZGÜRLÜKTÜR. Yani esareti, özgürlük adına kutsamaktır. Kültürel değerlerin ve dinlerin öne çıktığı şu tarihi zeminde ABD’nin geliştirdiği din özgürlüğü projesi, psikolojik savaşın aracıdır. Ülkemizde ‘din özgürlüğü yoktur’ bahanesiyle ‘bu operasyona katılmak’ beşinci özgürlüktür. Aldatıcı bir inşa aracılığıyla anılan operasyona katılmaktır.

Hedef gösterilen devletlerin tarihi ve kültürel nedenlerle demokratik kültürden yoksunluğu özgürleştirme projesine haklılık kazandırmaktadır. Tarihi geç kalmışlığın ürünü olan özgürlük zaafiyeti iki yönlü kullanıma elverişli ortam oluşturmaktadır. Demokratik kültürü geliştirememiş hedef toplumlarda özgürlük arayışına eşlik eden iç muhalefet, egemen gücün üzerinde yoğunlaştığı dini-politik hareketleri kapsar. Belki başlangıç itibariyle iyi niyetle dillendirilen bu politik duruş ve tutumlar, psikolojik savaşı uygulayan aktörlerin politik hedeflerini gerçekleştirmeye aracılık eden unsurlara dönüşmektedir. Bunun en çarpıcı örneği Irak’tır. İslâm coğrafyasında özel yeri olan ülkemiz, bağımsız, laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti olma özelliğiyle farklılık arz etmektedir. Türkiye’nin kültürel ve politik gücünü temsil eden bu özelliği önemli ölçüde ‘özgürleştirme projesini’ kırsa bile, bazı alanlarda oldukça etkili psikolojik savaş yöntemine tabi tutulduğu görülmektedir.

Uzun yıllardır Irak’ta uygulanan baskıcı sistemin ürettiği muhalifler, ABD askerlerini bayram havası eşliğinde karşılamışlar ve o dönemde Irak’ı temsil eden liderin büstünü pabuçlarla tokatlayarak caddelerde sürüklemişlerdir. Fakat ‘özgürleştirme’ adına Irak topraklarına giren merkezi devletlerin askerleri daha önce yaşanan baskıyı aratan işgal politikasını uygulamışlar, binlerce insanı, çoluk çocuk demeden öldürmüşlerdir. Özgürlük adına uygulanan ayartma, bağlama ve belirleme yöntemi vahşi bir işgalle sonuçlanmıştır. Bunun beşinci özgürlük, yani esaret olduğunu anlayan Irak halkı direnme yolunu seçmiş, bu direnme merkezi gücü temsil eden Bush’a pabuç fırlatmaya dönüşmüştür. Fırlatılan pabuç, özel amaçlara ve stratejik hedeflere bağlı olarak üretilen ‘özgürleştirme projesine’ karşı duyulan tepkinin ve nefretin sembolik olarak dışa vurumudur. Fakat hem ayartılmışlığın dipsiz çukuru, hem de aldanmışlığın tepkiye dönüşen boyutu ‘kendi bilincine ve değerlerine dayalı olarak milletleşme sürecini tamamlayamamış, kendi iradesiyle kendi sorunlarını aşamamış bir sistemin ve toplumun zaafiyetleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hedef toplumun/devletin toplumsal özelliklerine sızarak onun zaafiyetlerini kullanma yöntemi tarihin her döneminde geçerli olmasına karşın iletişim ağlarının zaman ve mekânı daralttığı çağımızda bir toplumu işgal etmekten daha önemli yere sahiptir. Çünkü bu yöntem; çeşitli araçlarla hedef toplumu kendi politik-stratejik hedeflerine bağlar ve yönlendirir. Bir milletin varoluşunu sağlayan ve fertleri birbirine bağlayan mafsalları kırarak dönüştürmekle başlayan bu yöntem, dağılmış ve gücünü parçalamış, iç gerilimlerin ve yoksunlukların içine sürüklenmiş bir toplumu belirleme ve yönlendirmeye kadar uzanır. İşte özgürleştirme projesi yeniden inşa faaliyetinin sessiz ve yumuşak yüzüdür. İnsanın, insanlığını gerçekleştirmesinin yolu olan özgürlük ‘tutku ölçüsünde’ bir gerçeklik olunca, çoğu kere insanın diğer özelliği olan hakimiyet alanı oluşturma eğiliminine maske yapılır.

Beşinci özgürlük; merkezi/eksen güçlerin, şirketlerin, kurumların, medyanın, sivil toplum kuruluşlarının ürettiği zihniyet doğrultusunda oluşturduğu algı kalıbıdır. Bu algı kalıbına bağlı olanlar, özgürlüğün mücadelesini verdiklerini düşünürler. Bir devlet veya toplumun kendi siyasi geleneğinden, tarihi ve kültürel değerlerinden koparak başka bir gücün politik, kültürel ve stratejik hedeflerine uygun söz söylemesi, politik duruş ve tutum sergilemesi böyle bir algı kalıbının üyesi olduğunu gösterir. Yani esareti özgürlük sanar. Diğer bir deyişle egemen güçlerin politik faaliyetlerini özgürlük çağrısıyla topluma taşıyan aktörlerin icad edilmesi ve kullanılması psikolojik savaşın en büyük başarısıdır.

Merkezi güçlerin üretip, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı kullandığı PKK’nın ve onun yumuşak yüzünü temsil eden aktörlerin kullandığı özgürlük, barış ve benzeri değer içerikli kavramların tümü; beşinci özgürlük kapsamına girer. İç ve dış mahfillerin oluşturduğu elektronik ağlarla, üstü örtük maskelerle kurumlara sızdırılan ebeler vasıtasıyla TSK’yi yıpratma girişimi bunun en çarpıcı örneğidir. Bir ülkeyi kasıp kavuran, hiçbir hukuki ve insani değeri gözetmeyen gücün liderine bir gazetecinin pabuç fırlatmasını nezaketsizlik gören, bombaları özgürlük ritüeli olarak okuyan birisi kesinlikle beşinci özgürlük kalıbının üyesidir. “Hepimiz Hrantız ve hepimiz Ermeniyiz” sloganı altında yapılan yürüyüş ve “özür diliyorum” kampanyası aynı algı kalıbının ürünüdür. Kendi devletinin siyasi geleneğini ve kuruluş felsefesini Batıcılık etiketiyle tanımlayıp dinsiz gösteren, dini özgürlüğü dış güçlerin mahfillerinde, daha doğrusu din özgülüğü bürolarında arayanlar aynı algı kalıbının kutsal görüntülü aktörlerdir.

Bireysel ve toplumsal özgürlükler fikri ve siyasi mücadeleyle elde edilir. Özgürlük alınıp, satılmaz. Kazanılır. Hiçbir egemen devlet, diğer bir devlete özgürlük getiremez ve bahşedemez. İster bir devlet olsun isterse bir toplum ya da birey olsun dış güçlere sığınarak ya da onların desteğine dayanarak özgürlükten bahsederse başka bir projenin devreye sokulduğu anlaşılmalıdır. Kendi devletini ve siyasi geleneğini ilkel, sıradan ve özgürlük düşmanı, dış gücü medeni, özgürlükçü ve barışçı gösterme tutumu, yaşanılan bir sorunu çözmenin yolu ve yöntemi değildir. Çünkü bu; çözümü kendi köklerinde ve vicdanında aramak değil, ötekini kutsamaktır. Bu, planlı bir operasyonun parçasıdır. Kodlama ve insan hayatına ve tutkularına ilişkin temaları kullanarak bir toplumu, kendine karşı ötekileştirme projesidir. Ülkemizde bu ötekileştirme değerler ve kurumsal düzeyde işletilmektedir.

GÜCÜN DİLİ VE ÖTEKİLEŞTİRME

Bir psikolojik savaşın aracı olarak ‘özgürleştirme projesi’ gücün dilidir. Gücün diline uygun söylem geliştirme ve politik vaziyet alma, ‘güç adına’ konuşmaktır. Bunun psikolojik boyutu, güç adına konuşmayı insanın en öncelikli hakkı ve tutkusu olan özgürlük etiketi altında saklamaktır. Amaç; hedef toplumu geriletmek ve her konuda şüpheye düşürmektir. Hedef ülkenin temel değerlerini ve sembollerini saf dışı bırakmaktan başlayan ve herkesin birbirinden şüphelendiği bunalım ortamı üretmeye kadar uzanan bu faaliyet; toplumu gruplar haline getirerek, herkesin kendini ‘kesin gerçeğin temsilcisi’ görmesini sağlamaktır. Nitekim ülkemizin bağımsızlığını temsil eden bayrak çiğnendiğinde bu konu ortak sembolün ve ortak şuurun gereği olarak herkes tarafından sahiplenmesi gerekirken, her kafadan bir ses çıkmıştır. Bazıları bayrak konusunda gösterilen hassasiyetin anlamsız olduğunu ileri sürmüş, ne var bunda, bayrak dediğin bir pez parçasıdır, yorumunu yapmıştır. Bazısı ise bunun terör örgütü tarafından değil, bazı güçler tarafından olay çıkarmak için bir tuzak olarak sahnelendiğini iddia etmiştir.

Dikkat edilirse bu milletin ortak sembolü olan bayrağın çiğnenmesi tartışma konusu yapılmıyor. Tartışma konusu yapılan, belli grupların bu milletin bağımsızlığının sembolü olan bayrak hakkındaki ölçüsüz, kıblesiz görüşleridir. Neredeyse suçlu olanın bayrak olduğuna hükmedildi. Bu olay dikkatlice analiz edildiğinde Türk Milleti’nin ortak sembollerini dışlama konusunda özel bir yöntemin uygulandığı görülür. Neden? Çünkü bu yorumları yapanlar sürekli olarak bu ülkede insan haklarının ihlal edildiğini ve özgürlüklerin engellendiğini dillendirenlerdir. Keza PKK örgütünün Aktütün Karakolu’na yaptığı baskın, ihmal edebiyatından başlayarak güvenlik güçlerinin yetersiz olduğu iddiasına, hatta böylesi olayların güvenlik güçleri tarafından tezgahlandığı imasına kadar uzandı. Böylesi iddiaların tümü, özgürlüğün AB ve ABD misyonuna tabi olmaktan geçtiğini savunan yazar-çizer ve basın yayın tarafından dile getirilmiştir. Toplum nazarında sembolleri ve kurumları ötekileştirme ve herkesin birbirinden şüphe etmesini sağlayan zemin oluşturma psikolojik savaşın çok özel yöntemlerle sürdürüldüğünü gösteren verilerdir.

Hiç yorum yok: