27 Eki 2011

DİNİN DİREĞİ


Bir arkadaşımla oturmuş sohbet ediyorduk. Karşıdan, endamlı, uzun sakallı bir adam geldi. “Namazınızı kıldınız inşallah” diye söze başladı…
Herkes şu sözü çok iyi bilir. “Namaz, dinin direğidir.” Bu söze hiçbir itirazım yok. Ama şu soruyu sorarak direği doğru tanımlama adına bir tavır göstermek zorundayım…
Hangi namaz ?
Mekke’de, “hüda size, hurma bize” parolasının ardına düşerek cukkasını dolduran, yoksul ve yetimin sırtından beslenmeyi “ilahi adalet” olarak görmüş kodaman-madrabaz (Kur’anca müşrik) zihnin kıldığı “riya namazı mı?”
NAMAZ NEDİR ?
İslam, bir tapınak dini değildir. Şüphesiz ki İslam’da “namaz ritüeli” vardır. Lakin, bu kuru bir tapınma değildir. Bir manifestodur. Tavırdır. Ki Hz.Muhammed henüz peygamberliğini ilan etmezden evvel namaz, müşrikler tarafından da uygulanan bir ritüeldi. Hatta bu uygulamaya tepki olarak “Maun Suresi” vahyolmuştur. Maun suresi, yoksulu doyurmayan, yetimin ve miskinin yanında olmayı teşvik etmeyen zihnin namazına “veyl” yani lanet okumuştur.
“Lanet olsun onların namazına ki, onlar namazlarından gafildirler.”
Yani Kur’an, namazı; sömürü ve tasallutun elinden almış, yoksul ve yetimin yanına koymuştur. İçi boşaltılan bir ritüeli anlamlandırmak sureti ile, devrimci bir manifestoya dönüştürmüştür…
NEDİR O MANİFESTO ?
Efendim, namaz kılarken yüzümüzü Kabe’ye döneriz. Kabe, eşitlik evidir. Etrafında altın ve gümüş takmak yasaktır. Farklılık olmaz, hatta tek tip olunur. İşte bu dönüşün adı “kıbledir.” Kıble, hedef/misyon manasına gelir. Yani henüz namazın ilk rüknü olan kıbleye dönme rüknunda şunu söylemiş oluruz;
“Benim kıblem/hedefim, eşitliktir.”
Ve devam ederiz;
Ben bu hedefe ulaşmak için, kıyam ediyorum(eşitliğe karşı olan düzen ya da müdahalelere karşı koyuyorum, isyan ediyorum), rüku ediyorum(eğiliyorum, sınıf intiharı gerçekleştiriyorum), secde ediyorum(bu toplumun kültür-kaidelerine itaat ediyorum).
Araplarda “kıyam”, başkaldır demektir. Rüku “ zenginin fakirleşmesi/sınıf intiharı (bkz.Lisan’ül Arab, rakea mad.) manasına gelir. Secde kelimesi, itaat etmek anlamındadır…
NAMAZIN PRATİĞİ; SALAT
Aslına bakarsanız, koca bir devrim süreci; bir ritüel ile tanıtılır. Ve aslında bir bilinç yaratılmaya çalışılır. Çünkü, “eşitliğe karşıt konumlanmış bir algıya isyan eder, sınıf intiharı gerçekleştirir ve eşitliği tesis eden toplumsal ilkelere itaat ederseniz, “devrimci bir kişilik kazanmışsınız demektir.” Dolayısı ile bu kişilik, yoksulun, yetimin, miskinin yanında bir kişiliktir…
Bu kişiliği edinememiş bir kişinin namazı için Kur’an;
“lanet olsun onların namazına” (Maun Suresi) ibaresi kullanarak, bu namazın bir riya unsuru olduğunu gözler önüne sermektedir…
Esas önemli nokta ise, namazın sonunda verilen “selam” için belirtilmelidir.
(MERYEM suresi 62. ayet) Orada boş lakırdı değil, yalnızca "selam" işitirler. Orada kendilerinin sabah, akşam, rızıkları da hazırdır.
Bu ayette Kur’an, Cennet’ten bahsetmektedir. Dikkatli okuyunuz, orada “rızıkları hazırdır.”
Kendinizi devrimci yetiştirdiğinizde inşa edeceğiniz toplumda; tekel, tröst, idare’i maslahatçı, madrabaz, kodaman yoktur. Mülk Allah’a(kullarına) aittir. Kimsenin rızık derdi yoktur.
(VÂKIA suresi 26. ayet) Sadece "selam, selam!" denir.
Namaz bitince iki tarafa döner; selam, selam deriz. Yine bu ayet, Cennet ile ilgili bir ayettir. Namazın pratik yaşamda ki etkisi, yani devrim; toplumun yaşamını “selam” ile “selamlar.” Bundan dolayı namazın sonunda selam verilir…
Çünkü selam, barış, esenlik, refah manalarına gelir.  Barış ve esenliğe erişmenin yegane yolu, prangalardan arınmış zihinlerin, devler önünde eğilenler karşısında muktedir güç haline dönüşmesidir…
(KASAS suresi 5. ayet) Ve biz istiyoruz ki, yeryüzünün ezilenlerini önderler yapalım, onları  yeryüzünün mirasçıları haline getirelim.
Bu konuya aralıklarla değineceğim. Lakin şimdi bize o soruyu soran kişiye soruyorum;
“Namazınızı kıldınız inşallah ?”

Okur Sorusu

Sayın hocam, vahyin mantığını anlayamıyorum. Vahiy nedir ?
Kur’an’a baktığımızda vahiy ile ilgili enteresan bir ayet görürüz.
(NAHL suresi 68. ayet) Rabbin, balarısına şöyle vahyetti: "Dağlardan evler edin, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan da..."
Şimdi bu ayete bakarak türlü türlü hurafe uyduran birçok kişi var. Hatta, bu ayette keramet arayanlar da var. Ancak çoğu hatalıdır. Bal arısı ve vahiy ilişkisinin temel amacı şudur;
Bal arısı doğar doğmaz, yuvalanma istidatı gösterir. İşte Kur’an bu “normal eğilime meylettiren bilgiye” vahiy diyor. Yani vahyin doğru tanımı; “anormal koşullarda ortaya çıkan, normalleştirici bilgidir.”
O halde insanlık tarihi boyunca, anormal koşullarda, sömürü-zulüm ortamında açığa çıkan her sözde vahyin esintisi vardır. Ancak, doktriner olarak; bunlar ilahi kitap olmazlar. Fakat, vahiydirler.
Yani vahiy, bozuk gidişe itiraz ettiren bilgidir. Ve her insanda mevcuttur. Kur’an son “ilahi kitaptır.” Ancak son “hitap” değildir. Bütün itirazlar, ilahi bir çığlık, hitap ve itiraz olarak görülmelidir…
(Şuara Suresi 227. Ayet) Zulmedenler, hangi devrime uğrayıp baş aşağı döneceklerini yakında bilecekler.

Hiç yorum yok: