Mehmet Baransu’nun kendisi önemli değil. Ne işe yaradığı öenmli. O serbest iradesini başkalarının eline teslim etmekten şu veya bu nedenle hoşlanan bir tipoloji. Bu tipolojiler her dönem zuhur ediyorlar. Kendisini Tuncay Güney’e benzetiyorum. O da “kullanılmaktan” sanki özel keyif alıyordu.
Şimdi Kanada’da “özel hahamlık” yapıyor!
Baransu medyada eline tutuşturulan “belgeleri” savcılara ve kamuya aktararak dikkati çekti. Helal olsun, bazılarını ellerinden “yılın gazetecisi” ödülünü alacak seviyede aldattı. Kendi ifadesine göre, TSK’dan emekli olan vicdan sahibi albaylar Taraf Gazetesi’nin önüne geliyor, Baransu’ya çok güvendikleri için ellerindeki dosyaları ona emanet ediyorlardı!
Eline belge tutuşturulan gazetecinin ahlaki görevi yayınlamadan evvel, belgelerin doğru veya yanlış olduğunu teyit etmektir. Baransu ise eline tutuşturulan belgeleri her zaman teyit etmeden servis eder!
Zira, “mission impossible” böyle emreder.
Balyoz Davası sonuçlandığında eline tutuşturulan belgelerin kalitesihakkında kesin kanaat sahibi olacağız!
Ben; bana attığı bir çamurun pespaye bir yalan olduğunu geçen şubatta ispat etmiştim. Baransu, Hacı adlı romanımın konusunun İstihbarat’ta gizli bazı bilgilerin Hanife Avcı tarafından tarafıma verilmesi ile oluştuğunu iddia etti. Benim kendisine benzer şekilde kullanıldığımı ima ediyordu. Zira, abileri böyle istemişlerdi.
Ama, 08.02.2011 tarihinde yazdığım (Hürriyet) yazı ile sözüm ona İstihbarat arşivlerinde gizli belgelerin romanım basılmadan evvel web gazetelerinde çarşaf çarşaf yayınlandığını (habervitrini.com.-15 Ocak 2003.saat 10.58) ispat edince sus pus oldu. Utandı mı hiç sanmam!
Artık hepimiz biliyoruz. AKP-Cemaat-ABD ittifakında çatlak var. İttifakın AKP dışındaki ortakları Recep Tayyip Erdoğan’ın kibir dolu, ben merkezli yapısından bizarlar. Erdoğan’ın her şeyi kendisinin yarattığına dair giderek güçlenen duygusu müttefikleri çok rahatsız ediyor. Erdoğan’ı öngörülemez, ne zaman ne yapacağı tahmin edilemez görüyorlar. İran, Libya, Suriye konularında Erdoğan son 6 ay içinde Davutoğlu ile birlikte merdiven altına çekildiler ama eğer Erdoğan Türkiye’nin ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı olursa, hele hele arzuladığı şekilde Başkanlık Sistemi’ni hayata geçirirse denetiminin imkansız hale geleceğine dair Batı’da artık yerleşik hale gelmiş bir önyargı var.
Öte yanda, Abdullah Gül Batı açısından çok daha mülayim, çok daha uyumlu bulunuyor. Gül’ün son İngiltere gezisi ve Kraliçe tarafından kabulü bu değerlendirmenin dünyaya ilanı idi.
Türkiye Ortadoğu’da vazgeçilmez stratejik öneme sahip.
Abdullah Gül Türkiye’nin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olursa bu durum başta ABD olmak üzere Batı için tercih konusu.
O halde, Abdullah Gül’ün 2012’de yeniden seçilmesi için oyun kurulması lazım. Recep Tayyip Erdoğan ise 2014’e hazırlanmayı tercih ediyor.
İlk çatlak “Şike Yasası” tartışmalarında kamuoyuna mal oldu. Cumhurbaşkanı ilk kez Başbakan’ın çok istediği bir yasayı veto etti. Yasa TBMM’den yeniden olduğu gibi geçti. Bu durum Başbakan’ın bir zaferi olarak yorumlandı. Ama 326 sandalyeli AKP’nin Erdoğan’ın bu kadar çok istediği vetolu yasayı neden 284 oyla TBMM’den geçirdiği pek tartışılmadı.
Bence başka bir konu da Türkiye’de çok iyi anlaşılmadı. 1 Mart tezkeresinin TBMM’de red edilmesinden sonra ABD’nin bu hüsrandan eski sadık yari TSK’yi sorumlu tuttuğunu ve zaman içinde “intikamını” alacağını yıllarca ısrarla yazdım. Sonunda ortaya “Ergenekon davaları” çıktı.
Davalar, ilk ağızda Tuncay Güney’in yıllar içinde biriktirdiği ve arşivlediği gizli belgelere dayandı!
Davalar emekli, muvazzaf bir sürü komutanın başını yerken yavaş yavaş yeni TSK ortaya çıktı. Komuta kademesinde hızla yükselen son Genelkurmay Başkanı Org.Necdet Özel’in kimin adamı olduğu konusunda kafalar karışık. Bazıları onu doğrudan Erdoğan’ın adamı olarak gördüler. Okyanus Ötesi’nden ne kadar destek aldığını kimse hesaba katmadı.
Tam TSK iktidar açısından “bizim ordu” kıvamına gelmişti ki, Uludere’de 35 kişinin hayatına mal olan rezalet yaşandı. Benim yaşananların vahim ama çok vahim bir hata olduğuna ancak bir kasıt aranmasının çok yanlış olacağına dair inancım çok yüksek.
Vahim hatanın bedelini birilerinin ödemesi lazım.
Bedel ödeyecek ilk kurum TSK olmak zorunda. Dolayısı ile, ilk ağızda Org. Necdet Özel’in istifa etmesi gerekir. TSK’nın başı olarak ilk sorumluluk ondadır. Bedel ödeyecek ikinci kurum ise hali ile Hükümet olacaktır. Bundan kaçış olamaz.
Tam TSK yeniden şekillenirken; TSK’nın içine düştüğü bu çok zor duruma müdahale edilmesi gerekiyordu. Öte yanda MİT şimdiye dek tam fetih edilmiş bir kale değildir. O harcanabilirdi. Sütre gerisindekiler TSK’yı kurtarma operasyonu için hemen Mehmet Baransu’yu öne sürdüler.
Baransu inatla MİT’in TSK’ya yanlış isithbarat verdiğini söylüyor. Bilgiyi de yine TSK’nın içinden almış. Baransu’ya özel bilgi veren askerleri Genelkurmay’ın hemen tespit edip, kulağından tutup, kapının önüne koyması lazım. TSK’ya bilgi sızıntısı hiç ama hiç yakışmaz. Ama gelin görün ki, Genelkurmay şu ana dek oralı değil. Zira “sızan” bilgi işine geliyor.
Başbakan Baransu’ya “cambaz” dedi. Kast ettiği Baransu’nun MİT’i hedef göstererek “canbaza bakın!” ayaklarında hedef şaşırtması.
Hani, TSK sürekli ABD’den istihbarat alıyordu!
Farkında iseniz, bu ihtimal basında nerede ise hiç tartışılmıyor. Baransu’ya destek ise Samanyolu’ndan geliyor.Baransu Başbakan’ı açıkça aşağılayarak (Kasımpaşalı) onun kibirli cakasını sarsmaya çalışıyor. “Senden korkmuyorum!” diyor.
Zira, arkasına güveniyor. Arkadakiler Baransu’dan kabadayılık bekliyor.
Erdoğan Baransu’ya çok kızıyor. Ama esasında o da kimlerin kendisini satmaya başladığının farkında.
Taraf Gazetesi de bu aralar Hükümet’e muhalefete başladı. Kimileri “Taraf artık yandaş değil” diyorlar. Taraf hala yandaş ama ilk ağızda kime yandaş ise yine ona yandaş. Taraf’ın yandaş olduğu unsurlar AKP ile ittifak halinde iken Taraf da hali ile AKP ile ittifak içindeydi. Şimdi ittifak büyük çapta çatladı. Taraf “eski dostları” ile kaldı. Yine de teslim etmek lazım, gazetenin yazarlarına “yeni tutumları” daha çok yakışıyor.
Kimin kazanacağını bilmiyorum. Ama, “Cumhurbaşkanlığı seçimi”adrenalinin çok yükseldiği bir seçim olacak. İki tarafın da güçlü yanları var. Tabanda Erdoğan güçlü, zira onun üstün liderlik vasıfları öbür tarafta yok. Ancak, seçime doğru “sağlık” gibi özel alanlara girilebilir, yine Mehmet Baransu’nun hatırlattığı “İsviçre’den gelen paralar” ortalık yerlere dökülebilir.
Mehmet Baransu’lar tükenmez, sadece birer birer kullanım sürelerini doldururlar.O zaman da vitrine yeni Mehmet Baransular çıkar! (04.01.2012)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder