27 Şub 2012

Soykırımdan Soykırıma Giden Yollar


Azerbaycan’dan bir mektup aldım, paylaşıyorum:
Onlar ailede 4 kişiydiler, akşam yemeği için yenice masa başına geçmişlerdi. Dışarıdan sesler yükseldi: ‘Ermeniler geliyor, ateş açıp kurşun yağdırıyorlar.’ Anne-babası onu ve 5 yaşlı kardeşi Yegâne’yi kollarından tuttukları gibi dışarıya fırladılar. 25 Şubat gecesiydi, hava çok soğuktu, birkaç günden beri yağan kar giderek şiddetini arttırıyordu. İlçeye en yakın il olan Akdam tarafına koşan insan kervanına katıldılar. Yol ormanlığın içinden geçiyordu. Bir anda kurşun yağmurunun ortasında kaldılar. Vurulan insanlar toprağa düşüyor, onlarsa kurşunlara doğru ilerlemeye devam ediyorlardı. Başka yol yoktu çünkü. Birden elini tuttuğu annesi Rana bağırdı, kurşun kafasını delip geçmişti, yüzü kanlar içindeydi, yere yığıldı, babasıyla kardeşi annesine taraf koştular. Öbür kurşun kardeşini yere serdi, üzerinden bir kurşun daha. Kardeşinin kanı bembeyaz karı kıpkırmızıya boyadı. Korkudan titreyen Hazangül ağlıyordu. Babası elinden tutup onu ateş çemberinden kaçırmak isterken önlerini askerler kesti, kollarından tutup bir kamyonun içine fırlattılar. Ermeniler, rehin aldıkları çocukları, kadınları, ihtiyarları kamyonlara dolduruyordu. Babasının kolundan kan aktığını kamyonun içinde fark etti. Onları hiç bilmedikleri bir yere götürdüler. Erkeklerin hepsini ağaçlara bağladılar. 38 yaşlı babası Tevekkül’den ‘Karabağ Ermeni toprağıdır!’ demesini istediler, fakat o ağzını açmadı. Tekme tokat dövdüler, yarasına bastılar, 8 yaşındaki çocuk ‘Baba, baba’bağırtılarıyla feryat kopardı. Babasının üzerine benzin döküp ateşe verdiler. Hazangül, bu dehşeti 8 yaşında yaşadı. Ve üzerinden 20 yıl geçtikten sonra da babasının yakıldığı o anki kokuyu duyuyor, o dehşetli çığlıklar geliyor kulaklarına.

Hayır, okuduklarınız bir romandan veya sinemadan alıntı değildir. Bu 20 sene önce Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı ilçesinde bir ailenin yok ediliş sahnesinin ta kendisidir. 25-26 Şubat 1992’de Ermeni teröristleri ilçenin çoğu kadın, ihtiyar ve çocuklar olan 2500 sakininin üzerine ağır silahlardan mermi ve kurşunlar yağdırdı. 613 vatandaşımız kurşuna dizilerek katledildi, yaklaşık 1500 vatandaşımız ağır yaralandı, ormanlık alana bırakıldı, çoğu donarak öldüler. 450 vatandaşımız rehin alındı. Bugüne değin onların akıbetinden haber alamamışızdır. Ermeni teröristleri, birkaç saat içinde bir ilçeyi yeryüzünden sildiler.
Bugün dünya parlamentoları 1915 olaylarıyla ilgili olarak ‘soykırım’ kararları alıyorlar. Hem de tarihi olayları araştırmadan, arşivlere uğrama zahmetine katlanmadan. Oysa vicdan, onur, objektiflik gibi evrensel kavramların geçerli olduğu her yerde ‘soykırım’ı ilk önce bize, Azerbaycan Türklerine sormalıdırlar. Çünkü biz soykırımı 20 sene önce hem de kameraların önünde tüm dehşet ve acılarıyla yaşamışız. 26 Şubat 1992’de Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nin Hocalı ilçesinde Ermeni bölücü teröristlerin hayata geçirdikleri etnik imha operasyonunun adı ‘Soykırım’dır. Soykırımı bir insanlık suçu olarak görenleri 26 Şubat Pazar günü saat 14’te Taksim Meydanı’na davet ediyoruz. Dünyanın istenilen köşesinde, tarihin herhangi bir çağında soykırım niyetiyle bir kişiyi bile katle yetirenleri lanetlemeyi insanlık görevi bilenleri, 26 Şubat’ta Taksim’de ‘Hepimiz Hocalıyız’ diye haykırmaya davet ediyoruz.
VÜSALE MAHİRKIZI
APA Ajansı Genel Müdürü- Bakû”

Türkiye’de ister liberal muhafazakâr, ister laik cumhuriyetçi yaftasıyla dolansın, kendisine“aydın” sıfatını yakıştıranların ortak sorunu, hangi etnik kökenden olurlarsa olsunlar, yukardaki mektubun yazarı dahil, demokrat olamamaları. Ülkemizde, 1915’te Osmanlı’nın Ermeni soykırımı yaptığını savunanlar, 1992’de Ermenistan asker ve çetecilerinin Azerbaycan’da yaptığı etnik temizliği görmezden geliyor. Azeriler, 1992’de soykırıma uğradıklarını savunurken 1915’te soykırım olmadığı tezine arka çıkıyorlar.
Oysa... Soykırım, katledilen kişi sayısıyla değil,“etnik temizlik niyeti”yle tanımlandığına göre, 1915 Ermeni soykırımıysa, 1992 de Azeri soykırımıdır. Biri katliamsa, öteki de katliam.
Demokrat olmanın birincil kuralı, “işine gelmeyen”le “işine geleni” aynı ölçüye vurabilmek ve tarafı değil, evrensel gerçeği savunmaktır.

Hiç yorum yok: