Ancak bir belge var ki Başbakan’ın hastalığına ilişkin tartışmanın gölgesinde kaldı.
Stratfor’un Jeopolitik Analizler Direktörü Reva Bholle’nın Zaman Gazetesi binasında Today’s Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş ve Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü Abdülhamit Bilici ile yaptığı görüşme notlarında çok önemli bir ayrıntı var.
Bholle, 11 Mart 2010 tarihinde yazdığı raporda Stratfor merkezine şunları aktarıyor:
“Ergenekon konusunu da uzun uzun görüştük, bu da onlara, askerleri sorumsuz ve sivil hükümete karşı saygısız olmakla sertçe eleştirme fırsatı verdi. Bizi en çok şaşırtan ise, ordu bünyesinde kurulu düzenden memnun olmayan ve Gülenci gazeteciler ile istihbarat birimlerine darbe iddialarını destekleyen bilgiler sızdırmaya istekli üst düzey yetkililer arasında müttefikleri olduğunu söylemeleriydi.”
Cemaat mensupları gölge CIA’ya her şeyi söylemiş.
Üst düzey komutanlardan cemaate belgeler sızdıran isimler olduğunu ve dolayısıyla belgelerin cemaatten servis edildiğini Stratfor’a dayanarak artık biliyoruz.
Böyle tanık gördünüz mü?
“Veli Küçük’le 22 Nisan 2007 günü -Terörle Mücadele Şubesi’nde verdiğim ifadede Çamlıca Kız Lisesi olarak yazılmış ama doğrusu Validebağ Ögretmen Evi olacak - görüştüm. Benden Osman Gürbüz hakkında açtığım davadan vazgeçmemi istedi.”
Avukat Zeynep Küçük soruyor:
- “Emin misiniz o tarihte konuştuğunuzdan?”
- “Elbette eminim. Hatta o gün Boğaz Köprüsü’nden geçerken ceza yedim. Saat tam 11.32’de.”
Küçük devam ediyor:
- “Kanıtlayabilir misiniz?”
- “Elbette, o tarihte ve saatte kesilen ceza makbuzu var, mahkemeye sundum.”
Zeynep Küçük artık dayanamıyor. “Gizli tanık Kıskaç yalan söylüyor” diyor!
“Kıskaç”ın Veli Küçük’le görüştüğünü iddia ettiği gün 22 Nisan 2007. Oysa Veli Küçük 20-23 Nisan tarihleri arasında bir yakınının düğününe katılmak için gittiği Antep ve Urfa’da!
“Yanında eşi vardı, kızı yani ben vardım ve torunu vardı” diyor Av. Küçük. Veli Küçük’ün o tarihler arasında Urfa ve Antep’te olduğunu gösteren HTS baz istasyonu kayıtlarını mahkemeye sunuyor. “İsterseniz bu kişilerin 20 Nisan 2007 günü İstanbul Sabiha Gökçen’den Antep’e uçtuklarını gösteren kayıtları da getireyim” diye ekliyor.
Ergenekon ana davasının gizli tanıklarından biri “Kıskaç”. Sözde gizli, dava klasörlerinde gerçek adıyla ve aynı cümlelerle verdiği bir başka ifadesi daha var. “Kıskaç”, 30 Kasım 2008 tarihinde İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’nde 19 sayfalık ifadesini nasıl verdiğini, 6 Mart 2012 günlü ifadesinde şöyle anlatıyor: “İfademi vermem 1 ay sürdü. Bir ay şubeye gittim geldim. Polis konuya vakıf değildi. İfademi parça parça aldılar. Hatta ifade vermeyeyim dedim ama verdim bir kere.”
“Böyle ifade mi alınır” diye ne mahkeme heyeti ne de savcı soruyor. Silivri’de artık her şey olağan!
Öyle olağan ki, “Kıskaç” TEM’de verdiği ifadede polislerin demediği şeyleri eklediğini, bu durumu Bakırköy’de bir kafede karşılaştığı savcı Zekeriya Öz’e anlattığını, Öz’ün de “Mahkemede düzeltirsin” dediğini söylüyor.
İfadesinden Sivas-İmranlılı olduğu anlaşılıyor. “Alevi-Kürt” olduğunu söylüyor. Muhbirlik yaptığı için köylülerden dayak yemiş. Şimdi hepsini “DHKP-C militanı” ilan ediyor.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, eski bakanlar İsmet Sezgin, Ziya Halis, Azimet Köylüoğlu’na ağır suçlamalar yöneltiyor, atıp tutuyor.
“Kıskaç” 1995 sonundan 1999’a kadar cezaevinde kalmış. Hangi suçtan açıklamıyor. Ancak cezaevindeyken “Öcalan’a suikastı” kendisine teklif ettiklerini ama kabul etmediğini söylüyor. Gene cezaevindeyken Sabancı suikastı sanığı Fehriye Erdal’ın adresine ulaştığını, bunu MİT’e verdiğini ancak MİT’in bu adresi 15 bin dolar karşılığında Kanal D’ye “sattığını” ciddi ciddi anlatıyor!
Operasyon bile yönetmiş
“Kıskaç” askerliğini er olarak, bir tabur komutanı binbaşının postası olarak yapmış. Ancak 3. Ordu Komutanı ile teklifsiz görüşüyor, 4. Zırhlı Tugay Komutanı ile haritaların başında harekât planlıyor, operasyon yönetiyor, JİTEM elemanı olarak Erzurum, Erzincan, Elazığ ve Diyarbakır’ın tozunu attırıyor. Zaten kod adı da “Yalnız Tilki!”
“Kıskaç”la hangi hakikate yaklaştığımız belli değil. Yargı, yargı olmaktan böyle çıkıyor.
12 Mart ‘açılımı’
Gladyo teorisyenleri, emperyalizme bağlı iktidarların otoritesinin sarsılması halinde, geniş halk kitlelerine “reform” vaadinde bulunulmasını öneriyorlar.
Bu da psikolojik savaşın bir yöntemidir. 41 yıl önce Amerikancı müdahaleyi gerçekleştiren 12 Mart generalleri de muhtıralarına, “Sosyal ve ekonomik sorunların çözülmesini” ve “reformlara bir an önce girişilmesini” yazmışlardı.
Türkiye halkının kaderi midir, “reform”, “açılım”, sözcüklerinin en çok kullanıldığı dönemlerde en ağır baskıya uğraması?
Aynı zamanda Türk ordusunun kaderi midir, “reform”, “açılım”, sözcüklerinin en çok kullanıldığı dönemlerde devrimci, kemalist subaylara karşı en büyük kıyımların yapılması?
Gladyo’nun ya da yaygın kullanımıyla kontrgerillanın Türkiye’de açıkça ortaya çıktığı dönem 12 Mart 1971 dönemidir. Gladyo’nun akıl hocalarının önerileri ve yöntemleri ilk defa bu dönemde geniş ölçüde uygulanmıştır. Ve bu dönemde Türkiye’de ilk kez Gladyo, iktidarı tamamen ele geçirmiştir. 12 Mart döneminin özellikleri, aynen Gladyo belgelerinde yazıldığı gibidir: Halka karşı terör, tertip ve kışkırtmalar, yurtsever aydınlara karşı sahte kanıt ve belgelere dayanarak açılan davalar... hep “teoriye” uygun biçimde uygulanmıştır.
Baskınlar, operasyonlar, tertipler yüzlerce kişinin gözaltına alınması, tutuklanması...
Ne günlermiş! Şu yaşadığımız zamana hiç benzemiyor!
Solcu Hacker Grubu Red Hacker’ın Emniyet Teşkilatı’nın bilgisayarlarına girip polise ait belgeleri çalmasının ardından birçok skandal ortaya çıktı. Korsanla mücadele eden polis korsan yazılım kullanıyordu. Bazı serverların şifresi ise “123456” idi. Polisin şifresinin “123456” gibi herkesin çözebileceği bir rakam çıkması alay konusu oldu. Bazı gazeteler manşete taşıdı.
Biz sizi daha da şaşırtacak bir bilgi verelim.
Levent Bektaş’a ait CD’de bulunduğu iddia edilen Kafes Planı’nın şifresi neydi dersiniz? Sadece “Levent”.
Levent Bektaş, bu planın poliste üretildiğini birçok bilirkişi raporuyla ortaya koydu. Bektaş, savunmasında, gerçekten böyle kritik bir plana şifre koysa bunun kendi adı olmayacağını da söyledi.
Peki Emekli Albay Hakan Büyük’te bulunduğu iddia edilen ve Balyoz Davası’na konu olan belgelerin bulunduğu flash diskin şifresi neydi? Hakan Büyük’ün oğlunun adı: “Noyan”.
Hakan Büyük de bir istihbarat subayı olarak kendisine öğretilen en basit bilginin, bir şifrenin kendinin ya da akrabalarının adını veya doğum tarihi yapmaması gerektiği olduğunu anlattı. O da polisi suçladı.
Kasacası biz bu filmi daha önce görmüştük.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder