6 Şub 2011

ERMENİ SORUNUNUN MİMARLARI

Ermeni sorununun baş mimarları bugün de aynı rolü oynuyor
Emperyalist Rusya - İngiltere rekabeti ve konuya değişik açılardan kendi çıkarları doğrultusunda katılan Fransa ve ABD, bu sorunun baş mimarlarıdırlar. Bugün de aynı rolü oynamaktadırlar, zira Ermenilere ödenecek diyet borçları vardır.

1877 Osmanlı-Rus Savaşı da Rusların bu amaçlarının ürünüdür ve savaşı gerçi Rusya kazanmıştır ama, bu savaş aynı zamanda Balkanlar'daki Rus emellerine de mezar olmuştur. Rusların desteğiyle yaratılan Muhtar Bulgaristan Prensliği Ruslara karşı bir durum almış, bağımsızlığına Rus silahları sayesinde kavuşan Sırbistan bile Avusturya'ya yaklaşır bir tutum içine girmiştir. Böylece Rusların Balkanlar'dan Akdeniz'e inmeleri imkânsız hale gelmiştir. Bu durumda elde kalan tek alternatif, acaba Ermeniler vasıtasıyla Kafkaslar üzerinden Basra Körfezi'ne veya Kilikya üzerinden İskenderun Limanı'na ulaşılamaz mı? İşte Ermeni Sorunu'nun embriyonu böylece yaratılmıştır.

Ayrıntısını özetle de olsa göreceğimiz üzere emperyalist Rusya - İngiltere rekabeti ve konuya değişik açılardan kendi çıkarları doğrultusunda katılan Fransa ve ABD, bu sorunun baş mimarlarıdırlar. Bugün de aynı rolü oynamaktadırlar, zira Ermenilere ödenecek diyet borçları vardır. Yerlerinden yurtlarından olan ve bu toprakların insanı Ermenileri kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirerek sonu olmaz bir yola sokanlar, bu sorunu sadece 1915 yılında alınan "zorunlu göç " kararına bağlayarak açıklayanlardır ve tam bir suçluluk kompleksi içinde kıvranmaktadırlar. 1915 olayları " Ermeni Sorunu Aysbergi "nin (iceberg) sadece görülen zirvesidir, oysa sorunun kökü çok derinlere gider. Bu anlamda olayların İttihat ve Terakki Partisi ve yöneticileriyle de bir ilgisi yoktur. Kimi Türk aydınlarınca da desteklenen ve İttihat Terakki yöneticilerini birer soykırım suçlusu olarak suçlayanlar ve bu görüşe destek verenler, 1915 yılı öncesinde olup bitenleri görmeyen veya görmek istemeyenlerdir ki, bu da tarihe şaşı bakmak olur, bizi gerçeğe ulaştırmaz. Örneğin, 1878 yılında İstanbul'un kapılarına kadar gelip Yeşilköy'e (Ayastefanos) dayanan Rus ordularının komutanı ve Çar'ın da amcası Grandük Nikola' yı ziyaret edip, ondan bağımsız bir Ermenistan kurulması için yardım isteyen Osmanlı tebası Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan' ı anmaz ve bu ziyareti görmezden gelirsek, ekilen tohumları, yeşeren sorunları elbette görmez, göremeyiz. Oysa o günlerde ortada ne bir İttihat Terakki Partisi vardır, zira parti 21 sene sonra 1899'da kurulacaktır, hatta ne de Enver Paşa vardır. Enver Paşa henüz dünyada bile değildir ama Ermeni sorunu Osmanlı Devleti'nin gündemindedir.

Gerçekten de örneğin ihtilalci birer parti olarak kurulan ve Anadolu toprakları üzerinde bağımsız bir Ermenistan kurmak için sonuna kadar savaşacağını, amaca ulaşmak için ise başvurulacak yöntemin terör olacağını açıkça kuruluş tüzüğünde ilan eden Hınçak Partisi 1887'de Cenevre'de kurulduğu zaman, Talat Paşa henüz 13 yaşında bir çocuk, Cemal Paşa ise 15 yaşında bir gençtir, muhtemelen her ikisinin de yaklaşan tehlikeden haberleri bile yoktur. Mutlak görülen odur ki, İttihat ve Terakki Partisi daha kurulmamışken, sonradan yöneticisi olacak olanların bir kısmı daha dünyada bile değilken, kimi yöneticileri ise birer çocukken Ermeni Sorunu vardır ve devletin güvenliğini ve bütünlüğünü ciddi şekilde tehdit etmektedir. Anlaşılan odur ki 1915 yılında bir zorunlu göç olayı yaşanmasaydı bile, Osmanlı Devleti benzeri bir kararı almak zorunda kalacaktı, zira Ermeniler Osmanlı Devleti'ni zecri tedbirler almak yolunda sürekli zorlamaktaydılar. 35 senedir süren ve tüm Anadolu'yu kana bulayan isyanlar bunun kanıtıdır ve esasen buraya kadar anlatılanlar birer tarihi gerçek olarak ortadadırlar ve hiç kimse tarafından da bir itirazla karşılanmazlar.

Oysa o günlerde devleti yönetenler ise doğal olarak ülkenin bütünlüğünü ve güvenliğini sağlamak çabasındadırlar. Doğal olmayan dış müdahalelere rağmen.

İşte Ermeniler, muhtar bir Ermenistan devleti kurmak hayaliyle ve fakat aslında bir sıçrama tahtası görevini farkında olmadan üstlenmek üzere Ruslar tarafından böylece isyana teşvik edilmişler ve kullanılmışlardır. Bu oyunu gören İngiltere, Akdeniz'e inen ve Hindistan yolu için son derece hayati bir yere ulaşan Rusya'nın kendisi için ne denli tehlike olacağının bilinciyle karşı tedbir almaya çalışmış, bu meyanda, Hindistan yolu için son derece önemli bir stratejik konumu olan Kıbrıs'ı Rusya'ya karşı müştereken korumak önerisi ile Osmanlı Devleti'ne başvurmuştur. Savaştan henüz çıkmış olan Osmanlı Devleti bu öneriyi kabul etmek zorunda kalmış ve İngiltere bu maksatla 1878'de Kıbrıs'a çıkmıştır. Bunun karşılığında İngiltere, Osmanlı Devleti'nin Rusya ile imzaladığı Ayastefanos Anlaşması'nı hükümsüz kılmış, konuyu Berlin Kongresi'ne taşımış ve Osmanlı toprakları üzerindeki İngiliz-Rus rekabeti farklı bir boyuta ulaşmıştır. (İngiltere ile 4 Haziran 1878′de imzalanan muahede hükümlerine göre, 307 yıllık huzur ve sükûn devrinden sonra Kıbrıs, dünya tarihinde görülmeyen anlaşma şekli ile İngiltere′ye emaneten veriliyordu.)


O ana kadar, takriben 100 senedir izlediği dış politika ile Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünü koruma siyaseti güden İngiltere, artık görmüş ve anlamıştır ki, Osmanlı Devleti'nin sonu gelmiştir ve ne yapılırsa yapılsın onu ayakta tutacak güç artık yoktur. Bu durumda Rusların güneye inmesini engellemek üzere arada tampon devletler kurmak gereklidir, o halde Kafkaslar'ı ve Doğu Anadolu'yu içine alacak büyüklükte bir Ermenistan kurulmalı, bu kuruluş İngiliz desteğinde olmalı, böylece kurulacak Ermenistan bağımsızlığını Rusya'ya değil, İngiltere'ye borçlu olmalıdır. Birer Türk dostu olan Palmerston, Salisbury, Disraeli gibi hükümetlerin dönemi artık geride kalmıştır ve şimdi Gladstone yepyeni bir politika ile Osmanlı'nın karşısındadır. Kısacası " bağımsız bir Ermenistan kurmak için " şimdi iki ülke yarış halindedirler ve işin aslı, Rusya muhtar bir Ermenistan'dan yana değildir; zira Ermeniler bu kozu İran Ermenistanı'nda Ruslara karşı kullanacaklardır. Rusya, Doğu Anadolu toprakları üzerinde bir Ermenistan'dan yanadır, kendi topraklarında değil.

Böylece Osmanlı Devleti'ne başkaldıran Ermeniler, özellikle 1878-1914 yılları arasında müteaddit defalar Anadolu'nun çeşitli yörelerinde ayaklanmalar çıkarmışlar, büyük katliamlara girişmişler, bunu engellemek üzere üstlerine gönderilen meşru güvenlik kuvvetleriyle çatışmışlar, alınan her tedbiri " Türkler bizi katlediyor " şeklinde dış dünyaya yansıtmışlardır.

Hiç yorum yok: