10 Ara 2008

TÜRK TOPLUMUNUN AÇMAZI...



İnsan ilişkilerinde gittikçe şiddetten, kabalıktan, hoyratlıktan yana bir toplum olmaya başladık. Medyada da tüyler ürpertici cinayetler, linç girişimleri, tecavüz olayları, vahşet dolu haberler büyük yer tutuyor. Zaten geleneklerden kaynaklanan ve şiddeti, kaba gücü kutsayan değerlerimiz, kolektif bilinç altında kendisini daha çok dışarıya vurmaya başladı. Adeta toplumsal bir cinnet geçiriyoruz. ArtMetin Rengiık hoşgörü, nezaket, incelik, karşılıklı saygı gibi kavramların tükenmişliğini yaşıyoruz. İşte bu noktada da Türk toplumunun asırlardan beri süregelen bir açmazı karşımıza çıkıyor; insanlar öfkelerini sosyal, ekonomik, kültürel sisteme yönelteceklerine birbirlerine yöneltiyorlar.

Toplumsal sistemi sorgulamak, aslında sistemden kaynaklanan olumsuzlukların bilincine varmak eğitimle ve bilinç düzeyiyle yakın ilişki içindedir. İnsan haklarına saygılı, hukuktan, adaletten yana bir toplum yaratmak; hele bizim gibi geri kalmış ve üzerinde akıl almaz her türlü dış oyunların oynandığı bir ülkede oldukça zordur. Tinsel değerler, maddi koşulların ürettiği değerlerdir ve maddi koşullar insanca yaşayabilmeyi sağlayamadığı sürece yıpranmaya, aşınmaya yargılıdır. Bireylerin; ülkenin ekonomik açıdan dışa bağımlılığının ve bunun sonuçlarından biri olan gelir dağılımının adaletsizliğinin yanı sıra, bir parçası oldukları kültürel altyapı da sosyolojik olarak böylesine kaotik bir toplum yapısını karşımıza çıkarmaktadır. Sosyo-ekonomik ve kültürel nedenlerin her ikisi de bireyin, sistemi sorgulamasına değil; “öteki”ni yok
etmeye yönelmesine yol açmaktadır. Bu da beraberinde barışı, sevgiyi, dayanışma duygusunu ve adaleti yok etmektedir. Ekonomik nedenler de bireyin toplumsal sistemi sorgulaması için gereksindiği maddi koşulları ve toplumsal sistemin sorgulanması yoluyla alınacak sonucu olumsuz yönde etkilemekte, neredeyse olanaksızlaştırmaktadır. Buna bir de yöneticilerin bireylerin toplumsal sistemi sorgulamaları için gerekli kanalları tıkamak istemeleri de eklenince; insanların her gün çeşitli nedenlerle birbirlerinin boğazına sarıldığı, cinnet geçirdiği, şiddet ve vahşet ekseninde dönüp duran, kıvranan bir toplum yapısı ortaya çıkmaktadır.

Türk toplumu öfkesini “öteki”ne değil, sisteme yönelttiği gün bu kaotik toplumsal yapı da değişecektir.

Yrd. Doç. Dr. Ayşe ATALAY Marmara Üniversitesi

Hiç yorum yok: