2 Oca 2013

Türkiye, Rusya’dan silah alıyordu


Putin’in ziyaretiyle Türk-Rus ilişkileri, Türkiye’nin gündemine tekrar oturdu. Peşi sıra füze kalkanı ve Suriye meseleleri ve özellikle son “mühimmat krizi” ve Patriotların yerleştirilecek olmasıyla ilişkiler ciddi yara almıştı. Oysa Atatürk döneminde Türkiye ile Rusya arasında stratejik bir işbirliği vardı. (Bkz. Mehmet Perinçek, Atatürk’ün Sovyetler’le Görüşmeleri, 2. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Mart 2007; Mehmet Perinçek, Türk-Rus Diplomasisinden Gizli Sayfalar, Kaynak Yayınları, İstanbul, Haziran 2011.) Emperyalizme karşı ortak tavır, bu işbirliğini askeri alana da taşımıştı.
Bu yakınlaşma, özellikle Musul meselesinin İngilizler lehine çözümünden sonra daha da hızlanmıştı. Mussolini’nin İtalya’da iktidara gelmesiyle uluslararası arenadaki artan gerginleşme, genç Cumhuriyet’in silahlanmasını da dayatıyordu. Ankara da ülke savunmasını güçlendirmek için o yıllarda Moskova’ya başvurmuştur.
Voroşilov’un Türk heyetiyle görüşmesi
Silah alımını hayata geçirmek üzere bir Türk heyeti Moskova’ya gitmiştir. 6 Ağustos 1926 Cumartesi günü saat 11.00’de iki ülke yetkilileri arasında üst düzey bir görüşme gerçekleşir. Sovyet tarafını Kara ve Deniz Kuvvetleri Halk Komiseri K. Y. Voroşilov, Türk tarafını ise Türk Teknik Komisyonu’nun Başkanı Albay Eyüp Bey ve Moskova’daki Askeri Ataşe Binbaşı Mehmet Bey temsil eder.
Voroşilov, bu görüşmenin ayrıntılı raporunu Parti’nin Genel Sekreteri Stalin’e, Politbüro üyeleri Rıkov, Buharin ve Molotov’a, Dışişleri Halk Komiseri Çiçerin’e, Dışişleri Halk Komiser Yardımcısı Karahan’a ve Kara ve Deniz Kuvvetleri Halk Komiser Yardımcısı Unşliht’e göndermiştir. Rapor, Rusya Askeri Devlet Arşivi’nde (RGVA) fond 33987 liste 3 dosya 149 yaprak 7-10 numaralarıyla kayıt altındadır.
Voroşilov, raporda Türklerin biraz Rusça bildiklerini, dolayısıyla görüşmede tercüman ve aracı olmadan göz göze konuştuklarını belirtir. Voroşilov’un ifadesiyle görüşme, hemen dostane ve rahat bir havaya bürünmüştür.
Konuşma, her zaman olduğu gibi karşılıklı selamlamalarla başlar.Voroşilov, ilk olarak Kızıl Ordu adına konukları nezdinde Türkiye Cumhuriyeti’nin muzaffer halk ordusunu selamlar. Bunun haricinde Müdafaai Milliye Vekili Recep Bey’e ve Genelkurmay Başkanı Fahrettin Paşa’ya selamlarını ve Türkiye’ye gönderilen Askeri Ateşe Kuznetsov’u dostane kabullerinden dolayı şükranlarını iletmelerini rica eder.
Barut meselesinin çözümü
Türkler, ilk olarak Moskova’daki bütün görüşmelerin yolunda gittiği bilgisini verir. Silah anlaşmasının imzalanması konusundaki temel meseleler açıklığa kavuşturulmuştur, dolayısıyla Türklerin şikayet edecekleri bir durum yoktur. Çözülmesi gereken sadece ufak tefek teknik noktalar kalmıştır. Türk heyeti, ayrıca başından itibaren çok iyi ağırlandıklarının da altını çizer.
Voroşilov, Türk yetkililere tatmin edici nitelikte olmasına rağmen neden barutun kalitesi konusunu sorun yaptıklarını sorar. Albay Eyüp Bey, meselenin barutu teslim alma usulü olduğunu ifade eder. Türkler, Alman usulünü önerirken, Sovyetler kendi usulünde ısrar eder. Sonuç olarak uzlaşma sağlanmıştır. Voroşilov, şaka yoluyla Rus-Alman karışımı bir usul önerir. Türk tarafı bu formülde hem fikir olmuştur.
ABD teklifine ret
Daha sonra dostluk ilişkilerinin pekiştiği konuşmalar yapılmıştır. Eyüp Bey, Sovyet harp sanayisinin durumundan duyduğu hayranlığı dile getirir. Voroşilov, raporunda Eyüp Bey’i “çok önemli bir subay, topçu, kendi işini mükemmel biliyor” şeklinde tanımlamıştır. Eyüp Bey, Sovyetler Birliği’nde harp sanayisinin böyle bir durumda olduğunu beklemediğini de söylemiştir. Türk albayı, farklı tipteki top ve mermi arabalarına, toplara, özellikle de panoramalara hayran kalmıştır. Hiçbir zaman Sovyetler’de optiklerin bu kadar iyi yapıldığını düşünmediğini de belirtmiştir.
Eyüp Bey, o ana kadar Türklerin başka ülkelere sipariş verdiğini, artık şüphesiz Sovyet üretiminden de yararlanacaklarını, zaten Sovyetler’den bir dost gibi aldıklarını, diğer ülkelerden satın almanın ise tamamen başka bir şekilde yürüdüğünü anlatır. Amerikalılar, Türklere barut satmayı teklif etmişler, ancak Sovyet barutunun kalitesini görünce Eyüp Bey, Amerikalıların önerisini reddetmiştir. Üstelik Amerikalıların önerdiği anlaşmanın maddeleri Türkler açısından daha iyidir.

Voroşilov’un “Milli Harp Sanayisi” telkini
Voroşilov, Türk albayının sözlerine dost bir devlete kendi sanayi ürünleriyle yardım etmekten mutluluk duyacaklarını belirterek karşılık verir. Voroşilov, ancak Türklerin kendi milli harp sanayisini kurmasından kendi adlarına daha büyük bir mutluluk duyacaklarını da ekler. Raporda görüşmenin devamı ise şöyle aktarılmaktadır:
“Eyüp Bey, bana bu yönde çalıştıklarını açık olarak belirterek cevap verdi. Onlar, tabi ki, Almanlarla olan eski ilişkilerine dayanıyorlar. Bir uçak fabrikası kurmaya hazırlanıyorlar, bu temelde Junkers’le görüşmeler yürütüyorlar. Bunun haricinde İstanbul’daki bir fabrikayı yeniden ayağa kaldırmayı planlıyorlar. Bu fabrika, Sevr Antlaşması sonucunda nerdeyse darmadağın olmuş. Yine de Türkler, bir kısmını muhafaza etmişler ve fabrikanın yerine İstanbul’da top tamiratı için bir atölyeleri var. Şimdi Almanların yardımıyla bu fabrikayı yeniden inşa etmeye çalışıyorlar. Eyüp Bey, İstanbul’da İsveçli ve Danimarkalı iki uzmanın (aslında Almanlar, Krupov uzmanları) çalıştığını bildirdi.”
Boğazlar da konuşulur
Daha sonra söz Boğazlar’a gelir. Türkler, Voroşilov’a Türkiye’nin Boğazlar’da SSCB’nin dayanağı olduğu konusunda her türlü teminatı verir. Hatta Türklerin Karadeniz’in bekçisi olduğunu da söylemişlerdir. Voroşilov da onlarla hemfikir olduğunu belirtmiş ve Karadeniz’de çıkacak her sorunun hem Sovyetler hem de Türkler açısından olumsuzluk yaratacağını vurgulamıştır.
Eyüp Bey, bu fırsattan istifade ederek Çanakkale Boğazı’ndaki topçu tahkimatının ilk adımlarını kendisinin attığını ve Boğazlar’ı savunma konusunu iyi bildiğini belirtir. Eyüp Bey, bir topçu alayını komuta ederek Çanakkale Savaşı’na katılmıştır. Voroşilov, raporunda bir parantez açarak I. Dünya Savaşı’nda Türklerin ve Almanların Liman von Sanders’le Boğazlar’ı gerçekten mucizevi bir şekilde savunduklarını ve İngilizlere geçit vermediklerini vurgular. Voroşilov, raporuna şöyle devam eder:
“Eyüp Bey, Türk hükümetine kendi sorumluluğunda 20 adet 8 pusluk İngiliz obüsü temin edilmesini önerdiğinin altını çizdi. Eyüp Bey’e göre bu miktardaki toplar, her türlü filonun Çanakkale Boğazı’ndan geçişini belirli bir süreliğine engellemeye imkân sağlayacaktır. Bu süre de mayın manialarından ve dağ toplarından istifade etmek için yeterli olacaktır. Ben de Çanakkale Boğazı boyunca silahsızlandırılmış büyük bir arazinin tesis edildiğini (Lozan Antlaşması’nın Boğazlar Sözleşmesi’ne atıf yapılmaktadır-MP) belirterek karşılık verdim. Eyüp Bey, ‘kritik bir anda silahsızlandırılmış bölgenin içine tükürür ve ateş açarız’ şeklinde cevap verdi.
“Türklerin mayın ve dağ topu teminiyle ilgili önerileri tartışılmalı. Türklere bu konuda Unşliht Yoldaş’la temas etmelerini önerdim.”
Mustafa Kemal Paşa’ya özel selam
Görüşme, bir buçuk saat sürmüştür. Türk heyeti ayrılırken konu Mustafa Kemal Paşa’ya gelmiştir:
“Vedalaşırken Kemal Paşa’ya kişisel selamımı iletmelerini rica ettim. Onu bizzat tanıyan merhum Frunze Yoldaş’ın ona çok yüksek değer verdiğine işaret ettim. Bu yüzden Kemal Paşa’ya selamlarımı sadece SSCB Kara ve Deniz Kuvvetleri Halk Komiseri’nden değil, ayrıca öğütleri benim için çok değerli olan Frunze Yoldaş’ın kişisel bir dostundan iletmelerini rica ettim. Türkler çok duygulandılar ve hemen Kemal Paşa’ya telgraf çekeceklerini söylediler.” (Frunze’nin Aralık 1921-Ocak 1922 tarihlerinde bulunduğu Türkiye’de Mustafa Kemal’le görüşmelerine atıf yapılmaktadır-MP)
Voroşilov, SSCB’nin en üst düzey yöneticilerine gönderdiği raporun son paragrafında da şu noktaya dikkat çekmiştir:
“Bizim yoldaşlar, barut yüzünden boşuna gürültü koparmışlar. Potemkin’in (SSCB’nin Ankara Büyükelçiliği’nin danışmanı-MP) Ankara’dan raporları, tüm olayı abartmış. Türkler bizim barutu kabul ettiler.”
Son Güncelleme: Pazar, 09 Aralık 2012 22:46

Hiç yorum yok: