MAVİ SÜRGÜN Serdar Kızık
İnsanlığın çıkarlarını ve karar verme süreçlerini etkileyecek gerçeklerin karartılması konusunda, egemenlerin yoğun çabası var. Küresel güçler ve işbirlikçileri, çıkarlarının bozulmaması için ellerinden geleni yapıyor.
Suriye’ye bakın. Türk insanını da ilgilendiren yaşamsal bir konu. Savaş tamtamları çalınıyor. Küresel tezgâhın işlediği ülkede uluslararası medya aracılığıyla “yönetimin katliam yaptığına” ilişkin yalanlar üretiliyor. Ama gerçeklerin üstü örtülmüyor. CNN’in sürekli Suriye’den haber aldığı Danny Dayem’in uydurma haber yaptığı, video görüntüleriyle ortaya çıkıyor...
Bir başka karatma örneği Malatya-Kürecik’teki radar üssü.
Üssün varlığının asıl amacını Türk halkı, Amerikalı bir generalin ağzından öğreniyor. CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhanve dokuz milletvekili üsse sokulmuyor. Yolları askerler tarafından kesilen Tarhan ve diğer milletvekilleri, üssün kapısında “Pentagon’dan mı izin alalım?” diye haykırıyor.
Bütün insanlığı ilgilendiren başka bir karartmanın yıldönümündeyiz.Fukuşima’da nükleer felaketin üstünden bir yıl geçti.
Çernobil’in boyutlarını katbekat aşan felaketin sonuçlarına yönelik karartma, gizleme ve örtme çabaları sürüyor. 30 kilometre yarıçaplı bir alan, girilmez bölge ilan edildi. Rüzgârın etkisiyle kilometrelerce uzağa ulaşan radyasyonun yol açtığı zararlar da soru işareti. Gerçek zarar ne, belirsiz...
Dünya nükleer lobisi, Japon hükümeti, santralın sahibi TEPCO şirketi el birliğiyle gerçeklerin üstünü örtüyor. Patlamaların olduğu, sızıntının başladığı ilk andan bu yana insanlık, bir dizi yalanla karşı karşıya. Ancak kimi bağımsız araştırmacı ve kuruluşların, bilim insanlarının çabalarıyla karartma kalkabiliyor... Son alarak Greenpeace’in yayımladığı, “Fukuşima’dan Alınan Dersler” raporu, kazanın nedeninin deprem değil, Japon hükümeti, işletici firmalar ve nükleer endüstrisi olduğunu gösteriyor.
Fukuşima’da da mızrak çuvala sığmıyor.
Daha ilk gün nükleer santralın hasar görmediğini söyleyen Başbakan Kan’dan bu yana o kadar çok yalan üretildi ki... Şirketin uyarıları dikkate almadığı, nükleer krizin hemen sonrasında toplanan hükümetin de aslında durumun ne kadar vahim olduğunu anlamasına karşın “hiçbir şey olmamış gibi”davrandığı anlaşıldı.
Hidrojen patlamaları, radyoaktif sızıntılar ve en korkuncu çekirdek erimesi hep saklandı. Tıpkı TEPCO ile hükümetin yerel yöneticileri arasındaki sistemli rüşvet ilişkilerinde olduğu gibi...
Bugün reaktörlerin kapatılmasına karşın yakıt çubuklarının, radyoaktif atıkların ne olacağı belirsiz. Aslında 1 milyon yıl boyunca ölümcül radyasyon yayan nükleer santral atıkları, dünyanın başına bela. Kimsenin gerçek bir çözüm seçeneği yok...
Küresel sermaye geçen mayısta G-8 Zirvesi’nde gözü karalığını bir kez daha sergiledi.
Maliyeti 3 trilyon dolara yaklaşan 500’denfazla nükleer santral yapımının planlandığı açıklandı.
Japonya’da da sanki felaket yaşanmamış gibi reaktörleri yeniden çalıştırmak için nükleer lobi bastırıyor.
Türkiye’ye gelince, konu uluslararası boyut taşıdığından, hem Akkuyu hem de Sinop için yürütülen çalışmalar yeri geldikçe gündeme itiliyor.
Sonuç olarak anlaşılıyor ki insanlığın baş belalarından nükleer enerji, en büyük tehdit olarak varlığını sürdürüyor. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder