13 Mar 2012

KENZCİ TESLİS!


Hedefi saptırmayın! Uyurgezerler beldesinin, uyanık bekçileri yemez bu martavalları...Tarih yazmak, geçmişi boynundan tutup meydana getirmenin bir tarzıdır.( Johann Wolfang Goethe)
İnsanlık tarihi, eşi benzeri görülmemiş bir yıkım ile çalkalanıyor. Tüm kavramlar tersyüz edilirken; insanlık ‘’uyurgezerliğin’’ etkisi altında savruluyor etrafa...
Bir bilinç değişimi gerekiyor. Köklü ve kalıcı bir değişim! Ki küllerinden doğan bir değişim. Kendi ateşinde yanmaya hazır olanların ellerinde yükselecek bir değişimden bahsediyorum. İçsel ve etkin..!
Kelimelere boğulmuş hakikatlerin yakasına yapışmış bir jenerasyon lazım yeryüzüne. Dirayetli, onurlu ve şerefine sahip çıkmayı bilen bir jenerasyon...
Yeryüzüne indirilesi hakikatlerce kuşatılmış zihinler. Zihinlerde başlayan değişim ve şehrin surlarını kuşatan o anlamlı kelimeler...
Allah elçisinin şu ifadesini işitir gibiyim; ‘’Tebbet ya kanizun!’’ Kahrolsun biriktirenler!!!
Kuran’ı sokakta yanan ateşin alevinden okuyanlar bilirler ki; kitabın hedefindeki siyasi ideoloji biçimsel olarak belirli bir temele sahiptir. Bu temeli ben şu şekilde adlandırıyorum...
Kenzolar En Nass/Halk-İnsanlık ailesi
Kenzoların meşru kılınan iktidarı ise, teslis inancına dayanır. Bu teslis (Üçlü) şu biçimdedir;
Firavun (Siyasi hegemonya)
Karun (Ekonomik hegemonya)
Belam (Dini sömürü)
Bu teslis, Aziz Pavlus’ın insanlığa verdiği zarardan daha feci bir tehlike barındırmaktadır. Çünkü; doğal-ekolojik süreci inkar ve ılga eden bir görüşü enjekte eden bu teslis, iktidarını; ilgili görüşün ılgası akabinde; yarattığı algıdan alır...
Nedir bu görüş ?
Rasyonelleşen Kapitalizmin dikta ettiği sosyo-politik görüşün kutsalı olan ‘‘mülkiyettir.’’
Mülkiyet görüşü, bugün yeryüzünde ki savaşımın temelinde yatan etkendir. Bütün meselenin bu kavram etrafında biçimlendiğini söylemek, ütopik bir hayalperestlik değil, mutlak gerçeğe yürümek olacaktır...
Bana göre mülkiyet hırsızlık değildir. Çünkü hırsızlık, negatif bir kavram olmak ile birlikte; kendi içinde ‘‘ölçülü bir masumiyet ihtiva eder.’’
Mülkiyet, hırsızlığın ötesinde; İslam’ın sosyo-politik duruşunun tam zıttında yer alan; şirk kutbundadır. Çünkü bir hak olarak konumlandırılan mülkiyet; mutlak anlamda ‘’hak olamayacak tek olgudur.’’
Çünkü hak edinimi mülkiyet üzerinde değil, mülkiyete bağımlı olan değerler üzerinde söz konusu olabilir. İnsan ve toplum bilimsel çerçevede; biçimlenmesi gereken asli durum budur.
Bu şu anlama gelir; bir kişinin bir tarlada çalışması, emek vermesi; onu tarlaya melik/mülk sahibi kılmaz. O’nu ancak tarlada ürettiklerine sahip kılar... Tarla ise Allah’ındır. Yani; diğer üreticilerin kullanımına açıktır...
Kapitalizmin rasyonelleşmesinden bahsetmiştim. Bu ne anlama gelir ?
Kapitalizmin akılcı bir us edinimidir. Ve kapitalizmin rasyonel yüzü ‘‘bugünün revaç ta kavramı olan liberalizmdir.’’
Bugün yaşananlar; emperyal dünyanın ileri demokrasi projesi eşliğinde yürütülen ‘’küreselleşme projesine’’ uyum sürecinde biçimlenmekten öte bir şey değildir. Bu biçimlenme, sosyo-kültürel (BELAM sahası), sosyo-politik(FİRAVUN sahası), sosyo-ekonomik(KARUN sahası) temelde oluşan yozlaşmaya bağlı ve bağımlıdır. Bu yozlaşma ise; bilinçli bir biçimde, uzman ellerde geliştirilen kavramlarca oluşmaktadır.
Yani zamanın Firavun, Karun ve Belam’ları iş başındadır...
Buradan bütün Müslümanlara sesleneyim; ‘’Ha bu küreselleşme müreselleşme dedikleri varya, zinhar dine kitaba aykırıdır...’’ Sanırım bu şekilde ifade ederek anlatabiliriz bazı şeyleri...
HEM MÜSLÜMAN, HEM LİBERAL OLUNMAZ!
Delil mi istiyorsunuz ?
Her sayfasında ‘‘Lehul mülk mührü basılı olan Kuran’dan sadece iki ayet alacağım’’;
Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor. Allah’ın nimetini mi inkâr ediyor bunlar? (NAHL suresi 71. ayet)
Allah, şu ülkeyi/medeniyeti de örnek vermiştir: Güvenli, mutlu-huzurlu idi; rızkı her yandan bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah’ın nimetini inkar ettiler de Allah kendilerine, sanayi olarak ürettikleri şeyler yüzünden açlık ve korku elbisesini/birlikteliğini/karmaşasını tattırdı. (NAHL suresi 112. ayet)
Her insan, herkes karşısında, her şeyden sorumludur. (Jean Paul Sartre ) ve en büyük hastalığımız, genel düşünüp detayları yaşamaktır...
Bu ne anlama gelir dersiniz ?
Rasyonelleşen kapitalizmin genel sosyo-politiğini irdeleyenler; Liberalizmin ve reel politikalarının asıl hedef olamayacağını bilirler.!
Yani, bugünün siyasi iktidarı asıl hedef değildir. İktidarı asıl hedefmiş gibi göstermek, projenin bir diğer yüzüdür. Kapitalizmin kontrollü muhalefet siyasetine uygun düşen bir eylemselliktir. Yani; esas hedefi vurmayan bir mermi üretmek gibidir...
Esas mesele, canavarı omzundan ya da bacağından yaralamak değil, bizzat beynine atmaktır mermiyi!
Son Güncelleme: Salı, 17 Ocak 2012 20:24

Hiç yorum yok: