Yazılıyor, yazdık... Doğu Akdeniz cadı kazanı (1). Kazanın altındaki ateşe şimdilerde Suriye’de benzin dökülüyor...
Hikaye hep aynı hikaye... “Esad rejimine son verilerek ülkenin demokrasiye geçişinin sağlanması...” Irak’ta, Mısır’da demokrasiye nasıl şıppadanak geçiliverdiyse... Suriye üzerinde yoğunlaştırılan boğucu baskının, iç savaş kışkırtıcılığının zihinlere kazınmak istenen nedeni bu.
Oysa, olaya daha derin bakıp, biraz arkasına dolanmak gerekmiyor mu?
Yine Kıbrıs...
“Deneyimli gazeteci Reşat Akar “Ateşle Dans Etmek” başlıklı yazısında, D. Akdeniz’deki petrol yatakları ile ilgili, Denktaş’la yaklaşık 32 yıl önce yaptığı söyleşiyi şöyle aktarıyordu:
“Denktaş, 1979 yılında Rum lideri Kiprianu’nun Mısır’la petrol konusunda flört etmesinden rahatsızlık duymuştu.”
Akar, Denktaş’a soruyor 1979’da:
“Sondaj çalışmalarına başlanırsa tepkiniz ne olur?”
Denktaş:
“Bu, bir savaş nedeni olur!”
Akar’ın haberi o tarihte Günaydın’da yayımlandı... Ardından BM örgütü harekete geçti... Denktaş’ın ve Ankara’nın sert uyarıları karşısında Rum lider bir açıklama yapma gereği duydu:
“BM Genel Sekreteri, petrol konusunda geri adım atmamızı istiyor ve Türklerin şaka yapmadığını söylüyor.”
Rumlar geri adım attı ve petrol arama çalışmalarını durdurdu.” (2).
Peki, şimdilerde neler oluyor D. Akdenizde?
Bu konuyu yıllar sonra yeniden ısıtan Rum lideri Papadopulos oldu. Papadopulos, KKTC’nin ve Türkiye’nin ‘sözlü uyarılarını’ dinlemeden, bazı yabancı şirketlerle bağlantı kurdu. 2007 yılı başında, G.Kıbrıs ile Lübnan arasında denizde ekonomik bölge sınırlarının belirlenmesine ilişkin anlaşma, Türkiye’nin tepkisine rağmen, D.işleri Bakanı Lillikasın Lübnan’ı ziyareti sırasında imzalandı. Anlaşma ile iki ülke, Mısır’la da yapıldığı gibi, ekonomik bölgenin orta hattını ve “müşterek yararlanma” koşullarını belirliyordu. Haravgi Gazetesi ise, Rum Yönetiminin ‘’petrol üretimini sistemleştireceği” başlığı ile ‘’Kıbrıs’da petrol arama faaliyetinin başlaması için yasal süreç oluşturuluyor’’ ifadesini kullanıyor ve PSG.GEOPHYSİCAL adlı Norveç şirketi ile işbirliği sağlanıldığını belirtiyordu. Şirket, bir süre sonra Limasol açıklarında arama yapmaya başladı. Üç ya da dört gün sürdü bu çalışma... Türk donanmasının bölgede bir tur atmasından sonra, ilgili şirket ‘güvenlik endişesiyle’ geri çekildi...
Sonuç:
“İskenderun, Hayfa, Kıbrıs, Meis dörtgeni yeni doğalgaz ve petrol bölgesi. Doğu Akdeniz’in yeni siyasi ve iktisadi haritası böyle.
- İsrail açıklarında da çok zengin doğalgaz yatakları bulundu.
- Kıbrıs Rum Yönetimi Amerikan şirketleri ile birlikte önemli rezervlere ulaştı.
- İskenderun Körfezi ve çevresi enerji nakil yollarının yoğunluk kazanacağı bir alan oluyor.
- Suriye’ye sahip olan Doğu Akdeniz yataklarını, nakil yollarını ve Irak’ın Akdeniz’e çıkışını denetimi altında tutacak.
- Ve Suriye’de iç savaş çıkmak üzere; dış müdahalenin altyapısı hazırlanıyor.
- Kuzey Irak’a (Kürdistan’a), Akdeniz’e çıkış yolu gerekiyor.” (5).
Bütün bunlar, büyük resmin parçaları olarak birlikte değerlendirildiğinde ve analize İran da katıldığında “Suriye meselesinin” gerçekte, “demokrasi taşımak” gibi soyut değil, dışımızda oluşan küresel ittifakın somut çıkarlarına dayanan bir mesele olduğunu gösteriyor.
İşte bu durumda hepimize bir soru, tam bir ev ödevi. Mazlum, tarihsel-kültürel yakınlıklar içinde olduğumuz toplumların yanında olma, kadirşinaslık (Libya), “ahde vefa”(Suriye) gibi diplomatik erdemlerimizi ve zaten paçavraya dönüşen “0 Sorunlu Dış Politika” tezlerini bir yana bıraksak, sadece “uluslararası ilişkilerde sürekli dostluklar değil, çıkarlar sözkonusudur” gibi yalın bir ilkeyi esas alsak dahi, Türkiye, şimdi olduğu gibi, artık netleşen A.B.D., A.B.(Başta, her konuda Türkiye aleyhine politikalar izlemeyi gelenek haline getirmiş Fransa), İngiltere, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve İsrail ekseni içinde yer almayı mı sürdürmeli (sonunda kabağın kendi başına patlayacağını bilerek), yoksa “Yurtta barış, dünyada barış” umdesi uyarınca “Ülkelerin iç işlerine karışmama” ilkesine uygun davranarak Bolivarcı Latin Amerika ülkeleri, Suriye, İran ve giderek Rusya, Çin eksenini daha ciddi şekilde tartışıp, kavramalı mı?
 
 
 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder