1 Ağu 2012

Mezhep, tarikat ve cemaatleri SİYASET YARATIR


Müslümanlar, daha güçlü bir uygarlık yaratmak için kullanmaları gereken enerjilerini, birbirleriyle uğraşarak tüketti. Aynı tehlike bugün de söz konusu
Üniversiteler tatile girmiş. Sıcak bir Ankara gününün ikindisi... Beşevler’deki Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin yolunu tutuyorum. Mezhepler ve tarikatlar konusunda Prof. Dr. Hasan Onat titiz çalışmalar yapan bir bilim adamı.
“Mezhepler din değildir. Mezhepleri doğuran siyasettir. Kuran-ı Kerim’de ve Hz. Muhammed’in sağlığında mezhepler, cemaatler, tarikatlar yoktur. Kuran ısrarla dinde ayrılığa düşülmemesini savunur. Mezhepleri doğuran siyasettir” diyen bir bilim adamı. Dinin siyasallaşmasını sapma gören, dini siyasete alet edenlere de hoş bakmayan bir bilim adamı. Dahası İslam dünyasının geri kalmasının nedenlerini mezhep, tarikat ve cemaatlerin “birbirlerini boğazlamalarına” bağlayan bir ilahiyatçı...
Hasan Onat Hoca, tarikat, cemaat ve mezhepleri siyasetçilerin yarattığını savunuyor. AKP kuruluşunu omuzlayan Fethullah Gülen’in bu kuruluşun siyasi lideri yapılan Tayyip Erdoğan’la bugün fena halde çatıştığı günlerde yaşıyoruz.
En hakiki tarikat medeniyet
Hasan Onat Hoca’ya bu çatışmayı elbet soramıyorum. Ama mezhep, tarikat ve cemaatleri anlatırken işin özünü yakalıyorsunuz. Bütün sorun siyasi erk meselesi. Hükümdarlık. “Seni ben var ettim, bana biat edeceksin” çatışmanın özü yetki paylaşımı...
Mustafa Kemal ne diyor: “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.”
Ve Hasan Onat Hoca da atıf yapmadan bir din bilim adamı olarak hemen hemen aynı şeyleri söylüyor. Mustafa Kemal’in kurduğu cumhuriyette ilahiyat fakültelerini var etmesinin nasıl eşsiz bir öngörü olduğunu kavrıyorum.
‘Kur’an uyarıyor’
Prof. Dr. Hasan Onat Hoca’nın bilimsel söylemlerine bugün Türkiye’nin ve İslam coğrafyasının çok ihtiyacı var. “Ey Müslümanlar! Allah’ın ipine sarılanlar yakanızı şeyhler, tarikatlar ve mezheplerden kurtarın.”
İşte beni bu anlama çeken Prof. Dr. Hasan Onat Hoca’nın söylemleri...
“Kur’an uyarıyor: ‘Dinde ayrılığa düşmeyin’. ‘Dinlerini paramparça eden (ferreku dinehum) ve çeşitli zümrelere ayrılanlardan da olmayın ki, o ayrılığa düşen her zümre kendi inancı ve kendi görüşü ile övünüp durmaktadır.’ Hz. Peygamber de, müminleri bir vücudun organlarına benzeterek, kardeşliği pekiştirmeye çalışmıştır. Bütün bunlara rağmen, Müslümanlar yüzlerce mezhebe, cemaate, tarikata bölündü ve bölünmeye de devam ediyor. İşin ilginç yanı, Kur’an’ın uyarısına rağmen her grup kendisini ‘kurtuluşa eren fırka’ olarak görüyor. İşte, esas itibariyle egemenlik ve çıkar meseleleri etrafında ortaya çıkan bu bölünme ve parçalanmalar mezhepleri, cemaat ve tarikatları meydana getirmiştir.
“Müslümanların 14 asrı aşan tarihlerinde yüzlerce mezhep çatışması yaşandı. Bugün İslam dünyası, domino tesiri ile kolayca yayılabilecek bir mezhep çatışması riski ile karşı karşıya. Suriye’de, Irak’ta, Bahreyn’de, Pakistan’da ve Afganistan’da mezhep çatışması fiilen devam ediyor. Yüzlerce insan, sırf farklı mezheplerden oldukları için, hunharca öldürülüyor. Mezhep farklılıklarının insanların birbirlerini öldürmelerine sebep olması, akla mezheplerin din gibi algılandığı gerçeğini getiriyor.
‘Mezhepler din gibi algılanıyor’
“Mezhep çatışması, tarihte de, günümüzde de özünde ‘iktidar kavgasını’, egemenlik meselesini barındırıyor. Dünyevi çıkarlara, özellikle de siyasete alet eden zihniyetin sorgulanması gerekmez mi? Kur’an’a rağmen, Müslümanlar birbirleri boğazlıyorsa, bunun adının ‘cehalet ve hamakat’ olarak konulması gerek.”
‘Allah’ın ipine sımsıkı sarılın’
Prof. Dr. Hasan Onat, “Ben Müslümanım diyen bir kişiye hiç kimsenin ‘Sen ne biçim Müslümansın’ demeye hakkı olmadığını” söylüyor ve sözlerine şöyle devam ediyor:
“Bir kimsenin Müslüman olması için Kur’an’da belirtilen temel iman esaslarına, Tevhid, Ahiret, Nübüvvet, inanması yeterli. İslam, hiçbir kimsenin, hiçbir mezhebin, cemaatin ya da tarikatın tekelinde değil. Kur’an, ‘hepiniz birden Allah’ın ipine sımsıkı sarılın’ derken, Hz. Muhammed, mü’minlerin kardeş olduklarını belirtirken, Müslümanlar, maalesef din anlayışları yüzünden gittikçe de daha da küçük gruplara ayrılıyor. Kur’an, asırlar öncesinden Müslümanları şöyle uyarıyor: Dinlerini paramparça eden, her grubun kendi sahip olduğu ile övündüğü kimseler gibi olmayın. ( 30/32)”
İslam’ın Kur’an ve Hz. Peygamber’in örnek uygulamaları yerine, mezhep, tarikat ve cemaat üzerinden öğrenilmesinin ciddi bir açmaz olduğunu belirten Hasan Onat, dinin geleneğin gölgesinde kalması, ya da geleneğin din haline gelmesini doğal bir sonuç olarak görüyor.
Bu durumda ne namaz insanı kötülüklerden uzak tutuyor, ne oruç sorumluluk bilincini geliştiriyor, ne de zekat, Müslümana zekat verecek hale gelmesi gerektiği yolunda bir mesaj veriyor. En kötüsü de din birleştirmek, bütünleştirmek yerine, ayrıştırmaya başlıyor.
‘Enerjilerini birbirleriyle uğraşarak tüketiyorlar’
Prof. Dr. Hasan Onat, 14 asırlık İslam tarihinde yüzlerce mezhebin ortaya çıktığına dikkat çekiyor. Müslümanların bu çatışmayla güç harçadığını söyleyen Hasan Onat sözlerine devam ediyor:
“Müslümanlar, daha güçlü bir uygarlık yaratmak için kullanmaları gereken enerjilerini, birbirleriyle uğraşarak tüketti. Binlerce insan, yok yere hayatını kaybetti. Muazzam kültür eserleri, mezhep taassubu yüzünden yok oldu. Aynı tehlike bugün de söz konusu.
Her insan başlı başına bir dünya olduğuna göre, din anlayışında özgün bir boyut kaçınılmazdır. Çünkü bütün mezhepler insanın ürünüdür.İnsan unsuru devre dışı bırakıldığı takdirde, mezhepleri anlamak pek mümkün olmayacaktır.
“Kur’an, siyasi meselelerle ilgili olarak, evrensel nitelik taşıyan genel ilkelerin dışında herhangi bir belirlemede bulunmuş değildir. Bu genel ilkeleri, işlerin ehline verilmesi, vahiyle belirlenmemiş konularda müşavere ile hareket edilmesi, insanlar arasında adaletle hükmedilmesi, ‘Allah’a Peygamber’e ve mü’min emirlere itaat edilmesi’, bilinmeyen şeyin desteklenmemesi şeklinde sıralamak mümkündür. Kur’an’ın istediği ahlaklı ve adil toplum, Kur’an’ın dikkat çektiği ilkeler doğrultusunda Müslümanlar tarafından, sosyal değişme olgusu çerçevesinde şekillenecek olan siyasi sistemlerle idare edilecektir. Kur’an insanı ilgilendiren siyasi sorumluluğu, temel ilkeleri vererek insana bırakmıştır. Diğer taraftan, Kuran insanlar arasında tek üstünlük ölçüsünün ‘takva’ olduğunu Hucurat suresinin 13. ayetinde çok açık olarak belirtmiştir: Ey insanlar! Doğrusu biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, sizin Allah katında en üstün olanınız, en müteakınızdır. (O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır)”
‘Mezhebi din yapanlar ortak paydayı algılayamaz’
Prof. Dr. Hasan Onat, Hz. Muhammed’in sağlığında mezhep, tarikat, cemaatin olmadığına dikkat çekiyor. Onat işin aslını şu sözlerle özetliyor:
“Mezhep, tarikat ve cemaat hiçbir şekilde İslam ile özdeşleştirilemez. İşin gerçeği, siyaset, bütün mezheplerin ortaya çıkışında etkili olmuştur. İnsanlar, tarih boyunca siyasi erki ele geçirebilmek, daha sonra da egemenliklerini meşrulaştırabilmek ve sürdürebilmek için her yolu denemişler; bu arada dini de kullanmaktan çekinmemişlerdir.
“Bu egemenlik meselesi yüzünden çok kan akmıştır. Oysa İslam dininin egemenlik iddiası yoktur; İslam siyasi meseleleri insanın sorumluluğuna bırakmıştır. Mezheplerin ortaya çıkmasında en etkin faktör insanın varlık yapısıdır. Siyaset de, bu yapı ile ilgilidir. Toplumsal değişme, ekonomik koşullar, içinde yaşanılan fiziki-sosyo ortam, farklı kültür ve uygarlıklarla tanışma, ister istemez insanların dini anlama biçimlerini etkilemiştir. Bunlar din ile değil, dinin anlaşılma biçimi ile ilgili oluşumlardır. Bütünüyle beşeri olan bu tür oluşumların İslam’la özdeşleştirilmesi, hem İslam’ın evrenselliğine, hem de insan gerçeğine aykırı. Dinin anlaşılma biçiminden başka bir şey olmayan mezhepler dinle özdeşleştirilmişlerdir.
Dini nitelikli görüş ayrılıklarının çoğunun temelinde, çıkarlar ve siyaset yatmaktadır. Mezhepleri din gibi algılayanlar asla ortak paydayı bulamaz. Bir arada yaşamanın temel ortak paydasını yitirenler, tarihin karanlıklarında kaybolmaya mahkum olur.”
Son Güncelleme: Salı, 31 Temmuz 2012 18:18

Hiç yorum yok: