Milliyetçilik, tarihseldir; feodalizmin çözülmesi çağında ortaya çıkmıştır. Bu, Milliyetçiliğin birinci büyük dalgasıdır; 18- 19. yüzyılı kaplar.
İkinci dalga, 20. yüzyıldadır. Erken milletleşen kapitalist ülkeler, Mazlumlar Dünyasındaki milletleşme süreçlerini bastıran konumundadırlar. Bu nedenle İkinci Dalga Milliyetçilik, yalnız feodalizme değil, öncelikle emperyalizme karşıdır.
Milliyetçiliğin birinci dalgası
Milliyetçilik, anavatanındaki tahtları ve taçları devirmiş, derebeyliği yıkmış ve tarihsel devrimci rolünü oynamıştır.
Milliyetçiliğin ikinci dalgası
20. yüzyıla geldiğimiz zaman, gelişmiş kapitalist ülkelerde, başka deyişle emperyalist ülkelerde, Milliyetçilik gerici bir karakter kazandı. İçerde gericilikle birleşti ve dışta da Ezilen Dünya ülkelerini boyunduruk altına alan uluslararası gericiliğin ekseni oldu.
Bu aşamada, Mazlumlar Dünyasında iki tip Milliyetçilik görüyoruz. Emperyalizmle işbirliği yapan sınıfların gerici milliyetçiliği ile emperyalizme karşı mücadele eden sınıfların Devrimci Milliyetçiliği ve yurtseverliği.
Örnekleri, kendi çağımızdan verecek olursak, Türk Milliyetçiliği, emperyalizme karşı mücadele içinde oluştu. Buna karşılık Yunan, Bulgar ve Ermeni Milliyetçilikleri, büyük emperyalist devletlerle işbirliği içinde şekillendi. Ermeni tarihçisi Karinyan, “Ermeni Milliyetçiliğinin tarihi, emperyalizmle işbirliğinin tarihidir” diye yazar. (Karinyan, Ermeni Milliyetçiliği, Kaynak Yayınları)
Türk Milliyetçiliğinin devrimci dönemi
Türk Milliyetçiliği, bir Mazlum Millet Milliyetçiliğidir ve 20. yüzyılın başında 1908 ve 1920 devrimleriyle, emperyalizme karşı akımın önder konumlarında olmuştur. Tıpkı Çin ve İran gibi, Türk Milliyetçiliğinin de arkasında büyük imparatorluk mirası olması, çok önemli bir örgütlenme ve özgüven kaynağıdır.
Ezilen Dünyadaki mill? devrimler, ilk önce o imparatorluk coğrafyalarında gerçekleşti. 20. yüzyılın başındaki Rus, Türk, İran ve Çin devrimleri bu açıdan birbirlerine benzerler.
Ülkemizde 19. yüzyılın ikinci yarısında Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Mustafa Cel?lettin Paşa, Ahmet Vefik Paşa ile filizlenen Milliyetçilik, daha sonra Hüseyinz?de Ali Bey, İsmail Gaspıralı, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp gibi düşünürlerle İttihat Terakki’nin siyasal önderliğinde devrimcileşti ve uluslararası etkileri olan iki önemli devrime damgasını vurdu. 1908 Hürriyet İhtil?linden sonra 1920-1945 Atatürk Devrimi, Milliyetçiliğin doruğudur. (Milliyetçiliğin tarihi konusunda bkz. Yusuf Akçura, Türkçülüğün Tarihi, Kaynak Yayınları)
Devrimci Milliyetçiliğin unsurları birleştirme çabası
Devrimci Milliyetçilik, cephesini emperyalizme döndüğü için, ülke içindeki Bulgar, Arnavut, Rum, Ermeni, Kürt ve Arap unsurlarını, kazanmaya çalışmıştır. Mustafa Celalettin Paşa‘dan beri böyledir. O’nun 1869 yılında yazdığı Les Turces Anciens et Modernes başlıklı Fransızca kitabında bu tavır kendisini gösterir.
Yine İttihat Terakki, hem Abdülhamit‘i yıkma mücadelesinde, hem de emperyalizme karşı savaşta Ermeniler dahil tüm unsurları kucaklamak için sonuna kadar gayret içindedir. Mustafa Kemal Paşa’nın Kurtuluş Savaşı yıllarında, Kürtleri “öz kardeş” olarak kucaklayan tavrı, zaferin en önemli etkenleri içindedir.
Devrimci Milliyetçilerin meselesi, bağımsız ve başı dik bir ülke kurmaktır.
Neden icap etti
Türkiye’de Milliyetçiliğin tarihini ve genel olarak Milliyetçiliğin dünya ölçeğindeki tarihsel - devrimci rolünü hatırlatmaya niçin gerek duyduk?
Amacımız, Aydınlık yazarı M. Ali Güller ile Yeni Çağ yazarı Servet Avcı arasındaki tartışmaya katkıda bulunmak.
Servet Avcı, solcuların Türkiye’de bölücülüğe destek olduğunu yazmıştı. M. Ali Güller ise solculuğun ayrılıkçılığın panzehiri olduğunu vurguladı. Avcı, Güller’in o yazısını da eleştirdi. (Yeniçağ, 13 Ağustos 2012)
Peki bu tartışmaya bizim katkımız ne, onu da izin verirseniz yarın sunalım.
Devrimci, Milliyetçi geleneğin canlanışı
Dün bu köşede Türkiye’de Milliyetçiliğin Şinasilerden Mustafa Kemallere uzanan devrimci geleneğine değinmiştik. Dünyayı etkileyen 2 devrime önderlik etmişlerdi. Sultanlığı yıkmış, Cumhuriyet kurmuş, şeyhlerin müritlerin olmadığı çağdaş bir toplum için devrim yapmışlardı. Dünyada 2 yüzyıldır emperyalizme karşı savaşan başka kaç millet vardı!
Ne oldu da o büyük gelenek terk edildi?
Peki ne oldu da, Türkiye’de 1945 sonrasında Atlantik sisteminin denetiminde, şeyhleri, ağaları olan bir Milliyetçilik akımı ortaya çıktı?
M. Ali Güller ile Servet Avcı arasındaki tartışmanın gelip dayanacağı soru, en sonunda budur.
Türk Milliyetçiliği adına gerici bir akımın ortaya çıkışı, İkinci Dünya Savaşı yıllarındadır. Nazi işbirlikçisi ırkçı akım o yıllarda şekillendi. Atatürk’e açıkça düşmanlık güden bu akım, devrimci gelenekten koptu ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu kez ABD emperyalizminin denetimine girdi. Dahası 1960’larda ABD’nin vurucu gücüne dönüştü. 19 ve 20. yüzyılda emperyalizme karşı savaşan Türk Milliyetçiliğine hiç benzemeyen bir Milliyetçilik ortaya çıktı.
Zindanlarında çürüdüğümüz Abdülhamit “Ulu Hakan” tahtına oturtuldu
Emperyalizme karşı mücadelenin yerini, ABD emperyalizmiyle işbirliği aldı.
Milliyetçiler, Abdülhamit’in zindanlarında hürriyet savaşı verirdi, Abdülhamit’in sürgünlerinde boğulurlardı. Abdülhamit’i Milliyetçiler tahtından indirmişti. Başka Milliyetçiler, Abdülhamit’i Cumhuriyet çağında “Ulu Hakan” tahtına oturttular. Hangisi Milliyetçiydi? Devrimci olanlar mı, yoksa padişahçı olanlar mı?
Mustafa Kemal Milliyetçiliği Sultan Vahdettin’i yıkmıştı. Oysa yeni ortaya çıkan akım, Atatürk’e yan bakıyordu. MHP, feodalizmin, ağalığın, şeyhliğin muhafızlığı rolünü üstlendi. Milliyetçiler cemaatçi oldu.
Tekkeleri zaviyeleri kapatanlar mı Milliyetçi idi, yoksa cemaatçi olanlar mı?
Halkçılık mı Holdingçilik mi?
Namık Kemaller, Hüseyinzade Ali Beyler, İsmail Gaspıralılar, M. Emin Yurdakullar, Yusuf Akçuralar, Ziya Gökalpler, Talat Paşalar, Mustafa Kemaller, hepsi halkçıydı; yoksuldan yanaydı. Zamanın sosyalist akımıyla iç içelerdi. Not defterlerine “Evvelâ sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı” diye yazıyorlardı [Mustafa Kemal, 10 Ocak 1904, Atatürk’ün Bütün Eserleri, C. I, s. 15]. Atlantik güdümlü Milliyetçilerin ise ayırt edici karakteri devrim düşmanlığı, sosyalizm düşmanlığıydı. Terse dönmüşlerdi.
Büyük millet Milliyetçiliği ve küçük kavim Milliyetçiliği
Emperyalizme karşı mücadele geleneğinden ayrılan MHP Milliyetçiliği, Türkiye içindeki milliyetlere ve komşumuz olan mazlum milletlere cephe tuttu.
Bu açıdan MHP Milliyetçiliği, tıpkı Ermeni ve Kürt Milliyetçiliği gibi, güdülen Milliyetçilik olarak boy verdi. Düşman, emperyalizm değil, fakat mazlum milletlerdi.
Akçura, Gökalp ve Mustafa Kemallerin “Büyük Millet” tavrı, Türkeşlerde “Küçük Millet” bağnazlığına dönüşmüştü. Kürde şüpheyle bakmak ayırt edici özellikleri idi.
1945 sonrasında yurtseverliğin taşıyıcıları
Oysa Türk Milleti, büyük millettir ve çağımızda Mazlum Milletlerin öncüsü konumundadır. Milletleri bir arada yaşatan imparatorluk geleneğinin ustasıdır; 1 numarasıdır.
İki yüzyıldan beri emperyalizme karşı savaşan kaç millet var? İşte MHP Milliyetçiliği, bu büyük geleneği terk etti.
Bu iki yüzyıllık devrimci gelenek, kuşkusuz bir toplumsal - ekonomik temelden besleniyor.
Bir kısım Milliyetçiler, ABD işbirlikçiliğine yöneldi diye, Mustafa Kemal geleneği ölemezdi ve ölmemiştir. Emperyalizme karşı mücadeleyi, 1945’ten sonra, özellikle 1960’lı yıllarda Bilimsel Sosyalist hareket üstlenmiştir.
Bugün her yurtsever, arkasına dönüp, Türkiye’nin Atlantik sistemine bağlanmasını eleştiriyor. Cumhuriyet Devriminin kazanımlarını bu süreçte yitirdik. Vatanımız, bu sürecin sonunda bölünme tehdidiyle karşı karşıyadır ve millet bu süreçte bölünüyor!
1945’ten bugüne Türkiye sosyalistlerinin ve bir kısım Devrimci Atatürkçünün ABD emperyalizmine karşı mücadelesi haklı çıkmıştır. Bunu saptamak, o paslanmış, Atlantik patentli “Komünizm düşmanlığı” yobazlığından kurtulmak için önemlidir. Eski Milliyetçilerde böyle bir saplantı yoktu.
Cepheyi emperyalizme dönecek miyiz?
ABD güdümlü Milliyetçilerin, “ya sev ya terk et”, “Kerkük’ü almak”, “İran Azerilerini kurtarmak” gibi tavırları da, artık yaşatılamıyor!
Tartışmanın gelip dayandığı nokta budur: Cepheyi emperyalizme dönmek ya da Mazlum Milletlere düşmanlık!
Bu soru bugün yeniden, daha yakıcı olarak önümüzdedir.
Cepheyi Türk Milliyetçi geleneğinin yaptığı gibi emperyalizme dönersek, Mazlum Milletlerle dostluk siyaseti zorunlu olur. Atatürk, hep bunu yaptı. İttihat Terakki ve daha önceki Milliyetçiler de öyleydi.
Cepheyi emperyalizme dönerseniz, ülkedeki Kürt ile diğer millî unsurları kazanacak siyasetler üreteceksiniz. Genç Türkler, bunu yaptı.
Kürdü ve Ermeniyi kucaklamak eski gelenektir
İttihat Terakki’yi 1889 yılında Askeri Tıbbiye’nin bodrumunda kuran 5 devrimcinin 2’si Kafkas Türkü, 2’si Kürt ve biri de Arnavuttu. Milliyetçiliğin öncüleri, Türk Milliyetçiliğinin etnik değil, kucaklayıcı olduğunu kanıtlarlar.
Genç Türkler, 1908 Devrimi öncesinde Ermenileri kazanmaya büyük önem verdiler. Talat Paşa 1915 yılında Ermenileri ikna için sonuna kadar gayret gösterdi. Mustafa Kemal, Kürdümüzü kazandığı için İstiklâl Savaşı’nı başarıya ulaştırdı.
Bu duyarlılıklar doğruydu. Bunu anlamak için, emperyalizme karşı mücadele mevzisine girmek gerekir.
Yanlışlarımıza aşık değiliz
Peki yanlışlar yok muydu?
Bu soruya cevap verirken, Servet Avcı’nın eleştirilerinden yararlanmak gerekir. Üslûba takılmanın bir yararı yok.
Biz yanlışlarımıza aşık değiliz; halkımızı, vatanımızı seviyoruz. Bireyci değil, devrimciyiz!
Birbirimizi iyi anlamalıyız. Kürdümüzü kazanma uğraşı, doğrudur; bugün de doğrudur. Ama bazı gerçekçi olmayan değerlendirmeler yapılmıştır. Veya kazanmanın program ve siyasetlerinde amaca uygun olmayanlar vardır.
Bağlantılı olanlar dışında, iyi niyetli Milliyetçiler ise, ABD’nin önümüze koyduğu “Komünizm” tehdidinden hareketle yanlış vatanseverlik tanımları yapmışlar, yanlış görevler belirlemişlerdir.
Bütün bunları bugün sorumluluk duygusuyla ve cesaretle saptamak gerekir. Çünkü!
Yeni durum ve uyanış
1990’dan sonra yeni bir tablo ortaya çıktı. Sovyetler Birliği dağıldı ve ABD emperyalizmi, 1940’ların sonlarından beri bir kalkan olarak kullandığı Türk Millî Devletini tasfiye programını ilan etti.
Yeni durum, o zamana kadar Atlantik sistemi içinde konumlanan Milliyetçiler arasında uyanışı ateşledi. Artık Milliyetçiler, arkaya bakıp, içinde bulunduğu hareketin Atlantikçi geçmişini irdeliyor. Bu süreç ilerlemektedir.
Bu gelişme, komşulara ve Kürtlere karşı bağnaz yaklaşımların da sorgulanmasını getirdi. Eskiden Kerkük - Musul seferine çok merâklı olan Milliyetçiler, bugün Irak’ın toprak bütünlüğünü savunuyorlar ve Suriye’ye karşı Haçlı Seferine soğuk bakıyorlar. Kürt yurttaşlarımıza karşı eski bağnaz ve itici tavırların da terk edildiğini görüyoruz. Bu olumlu yöneliş, daha da güçlenecektir.
Kızıl Elma: Türkiye gerçeği
Emperyalizme karşı olan, bağımsızlıkçı, gerçek solun Milliyetçi akım içindeki olumlu gelişmeleri görmesi çok önemlidir. Kızıl Elma, bir Türkiye gerçeğidir ve ABD emperyalizmini korkutmuştur.
Geçmişte ABD çekim alanında kalmış Milliyetçilerin büyük kesiminin, yeniden Atatürk Devrimciliğine bağlanmaları, Yusuf Akçura ve Ziya Gökalplerdeki halkçı - devrimci köklere sarılmaları kaçınılmazdır.
Sol da, aslında Bilimsel Sosyalizme bütünüyle yabancı olan vatansızlaşma, kozmopolitleşme, milletsizleşme gibi, emperyalizm kökenli, ideolojik yozlaşmalardan arınmak göreviyle karşı karşıyadır.
Kemalist Devrimi tamamlama görevi
Eğer önümüze Kemalist Devrimi tamamlamak diye özetleyebileceğimiz doğru programı koyarsak, cephemizi emperyalizme ve Ortaçağ kurumlarına döneriz. Atatürk’te buluşuruz.
İki yüzyıldır bütün yurtseverlerin programı budur. Bağımsızlık, vatan, millet, emek, devrim, aydınlanma, çağdaşlaşma; bu programın temel değerleridir.
Mücadele arkadaşını anlamak
O nedenle yarın omuz omuza savaşacak olan yurtseverler, birbirini itmek yerine, birbirini anlamaya ve kazanmaya özen göstermelidir.
Savaş, güçle kazanılır. Aynı cephede olanların birbirlerini savaş dışı bırakmaya gayret göstermeleri düşünülemez. Böyle bir tavrı, ancak mücadele etmek istemeyenler takınır. Bizim sorumluluğumuz, herkeste mücadele isteğini ateşlemektir.
Bir süre önce E. Jnd. Alb. Atilla Uğur’un Milliyetçi gençlere yaptığı “TGB ile kaynaşma” çağrısı çok anlamlıydı ve ufuk açıcıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder