“Kürt Sorunu” alalaması altında saklanan gizli niyet Türkiye Cumhuriyeti’ni etkisiz hale getirmek, içini boşaltmak, gerekli koşullar yaratıldığında da bölmek, emperyal güçler yönetiminde bir kenar ülke konumuna dönüştürmektir: Türkiye’de sorunun Kürt milliyetçiliği, Türk milliyetçiliği çatışması şeklinde ortaya konulması tümüyle yanıltıcıdır. Türkiye’de mücadele, savaşım, etnik kökene dayalı değil, Türkiye Cumhuriyeti’ni benimsemiş, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan onur duyanlarla, Türkiye Cumhuriyeti karşıtları, Türkiye Cumhuriyeti’ni küçük düşürmeye yeltenenler arasındadır.
Bağımsız, devrimci, kişilikli, laik, kalkınmış bir Türkiye amacı dış güçleri, onların yerli uzantılarını, çıkarları zedelenenleri, din istismarcılarını rahatsız etmiş, rahatsız etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’ni benimseyenler arasında kendini Türk, Kürt, Laz, Boşnak, Ermeni, Çerkez vb. olarak niteleyenler, her etnik gruba (etnik grup, etnisite ne kadar doğal ve sağlıklı bir kavram, kuşkum var) dahil kişiler bulunduğu gibi her meslek grubuna, her ekonomik sınıfa, her gelir grubuna girenler de vardır.
Türkiye Cumhuriyeti karşıtları arasında da her etnik gruba giren kişileri, değişik oranlarda da olsa bulabilirsiniz. Bölünme etnik ayrıma değil, TC’yi benimsemeye, terim yerindeyse ideolojiye dayanır.
Bağımsız, güdülemeyen, kalkınmış, kişilikli bir Türkiye Cumhuriyeti emperyal güçlerin, onların yerli uzantılarının, din tacirlerinin daima tepkisini çekmiştir. Emperyal güçler, günümüz koşullarında, yurtiçi yandaşlarıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni kuruluş amacından, ideallerinden uzaklaştırmak istemektedirler. Ne yazık ki emperyal güçler ülkede buna yatkın, dinden beslenen, kendini solcu diye nitelendiren, şeyhin kerameti kendinden menkul misali aydın diye yaftalanan, yabancı işbirliğinden çıkar sağlayan, geleceklerini yabancıların korumasında gören, demokrasi, insan hakları gibi kavramların ardına gerçek niyetlerini saklayan geniş bir kitle bulmuştur. Bu kitleyi, 1923’ten bu yana bir şekilde hareketlendirmekte, yönlendirmektedirler. Olayları, gelişmeleri, algılatılmaya çalışıldığı gibi değil, gerçek nedenleriyle görmeye çalışmak gerekir.
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin simgesidir. Atatürk düşmanlığı kişiye karşı bir tepki değil, Türkiye Cumhuriyeti karşıtlığının dışavurumudur. Simge yıkıldığında Türkiye Cumhuriyeti’nin de yıkılacağı, en azından istenen yörüngeye oturtulacağı düşünülmektedir.
İnsanların ne söyledikleri önemli değil, ne yaptıkları, nasıl davrandıkları önemlidir.
Kişilerin, grupların neye, nelere hizmet ettiklerini anlayabilmek için onları destekleyenlere ve destekleyen güçlere bakmak gerekir. Bugün hemen her alanda orta ipte gösteriye çıkanların hangi çevrelerin sesyayarı olduklarına doğru tanı koymak gerekir.
Aslında Türkiye’de Türkiye Cumhuriyeti’ni benimseyenler, daha nitelikli, kişilikli olanlar, bir şekilde dışlanmakta, tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. Biz vatanperverlikle övünürüz. Gerçekten öyle mi? Vatanperverlik toplumdan yana olmakla, özveri göstermekle, inançlı savaşımla gerçekleşir. Boş lafla, kişisel çıkar kollayarak, özsever davranarak, bazı çevrelerin sesyayarlığını yaparak vatanperver olunamaz. Geniş kitlelerin hakları korunamaz. Emperyal güçlerin, onların yerli uzantılarının hedefinde Türkiye Cumhuriyeti vardır.
Sorunun çözümü bağımsız, özgür Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmakta aranmalıdır. Bugün bu coğrafyada yaşayanların bu bağlamdaki tutumu ülkenin geleceğini belirleyecektir. Sesler kısılmaya çalışılsa da vatandaşları ayartılara (iğvaya) karşı uyarmak görev olmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder