26 Tem 2013

15-16 Haziran hüküm gecesi

Artık daha net görebiliyoruz; Suriye’ye savaş açamayan Tayyip Erdoğan, çareyi Türk halkına savaş açmakta bulmuştur. 15-16 Haziran 2013 gecesi İstanbul’da yaşananları savaştan daha iyi anlatacak sözcük yoktur. Tayyip Erdoğan, Taksim Gezi’de, yediden yetmişe buluşmuş, sevgi, kardeşlik, adalet ve insanlık yumağı oluşturmuş, hiçbir silahı olmayan bir halkın üzerine, hunharca, zehirli gaz ve sularla polis ordularını salmıştır. Akşamın erken bir saatinde, ana babaların küçük çocuklarını da alıp geldikleri yeni Türkiye’nin doğum yeri, Gezi bahçesine böyle bir saldırı, zulümde ölçülerin aşıldığının kanıtıdır. İstanbul halkı, yeni Türkiye’nin kurucuları gece boyunca bu vahşete karşı koymuştur. 15-16 Haziran 1970, büyük işçi kalkışmasının yıldönümünde, İstanbul, polis ordularının savaş açtığı halkın büyük direnişine sahne olmuştur.
16 Mart işgalcileri bile
Bu, nasıl bir savaştır? Bir tarafta kimyasal silahlar, plastik kurşunlar, zırhlı araçlarla saldıran polis orduları, karşısında insanlık onurundan, hak ve adalet bilincinden, hürriyet ve bağımsızlık özleminden başka silahları olmayan bir halk vardır. Yaralıların ilk tedavilerinin yapıldığı revirlere kimyasal silahlarla saldıran, insanları sığındıkları hastanelerde, otellerde, kafelerde sıkıştırıp gaza boğan bir polis ordusu, İstanbul’u işgal etme girişiminde bulunmuştur. Tarih boyunca, yaralı, çocuk, yaşlı demeden silah sıkan böylesine zalim bir işgal ordusu az görülmüştür. 16 Mart 1920’de İstanbul’u işgal eden emperyalistler bile halka bunlar ölçüsünde düşmanca saldırmamışlardır dense yeridir.
Sanki 43 yıl önceki büyük işçi kalkışmasının, 15-16 Haziran’ın ruhunu kuşanmış İstanbul halkı, bir uçtan bir uca, otoyolları kapatmış, Taksim’e yürümüştür. Önlerini kesen polis bentlerini aşan insan nehirleri, 16 Haziran gecesi boyunca, insanlıktan nasibini almamış, uzay filmlerinin robot yaratıklarına benzeyen iktidar polislerinin kimyasal silahlarına direnerek Taksim’e akmıştır. Kartal, Sarıgazi, Kadıköy’den gelenler, önlerine örülen polis ve jandarma barikatlarını geçerek, 1 Haziran’da aştıkları Boğaz Köprüsü’nü bir kere daha geçmişlerdir. Kimyasal silahların zehirleriyle boğulma pahasına Boğaz’a kurulan bu ikinci kardeşlik ve dayanışma köprüsünün üçüncüsü, dilerim, bir zafer yürüyüşü olacaktır ve bu zaferle, Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’a orman, su, hava suikastı demek olan üçüncü Boğaz Köprüsü de temellerinden Boğaz’ın akıntılı sularına gömülecektir.
Halka savaş açanı halk yıkar
Tayyip Erdoğan’ın açtığı savaşın bilincine varan halkımız, onlarca şehirde, gece boyunca, “Faşizme karşı omuz omuza” haykırışlarıyla sesini İstanbul’a katmıştır. 15-16 Haziran 2013 gecesi, bu görülmemiş zulmün sorumlusu iktidarın kaderinin halkın bilincinde belirlendiği tarih olmuştur. Büyük romancımız Yakup Kadri’nin, yüz yıl önceki devrim İstanbul’unu anlattığı romanının adıyla söylersek, AKP iktidarının “hüküm gecesi” diyebiliriz.
Yiğit halkımızın, dünyaya yeni bir insanlık örneği sunan Gezi gençliğimizin verdiği bu hüküm, er veya geç yürürlüğe konacaktır: Halka savaş açan bir hükümetin sonu, o halkın elleriyle yıkılmak olacaktır. Gerisi teferruattır; bebelerimizi bile kimyasal silahlarla boğmaya azmetmiş, bu savaş suçlularını adil mahkemelerde yargılayıp teker teker hükümlerini vermeye kalmıştır.

Hiç yorum yok: