Bu on bir yıl boyunca şahit olduğumuz adaletsizlikleri, siyasi davaları, uzun tutukluluk sürelerini, cezaevlerine doldurulan binlerce öğrenciyi, gazeteciyi, aydını, akademisyeni bir kenara bırakalım şimdilik ve sadece son bir buçuk ay içerisinde yaşadıklarımızı tekrar bir hatırlayalım.
En temel anayasal hakların askıya alınması, polisin protesto eylemlerine bir düşmana saldırırcasına saldırması, TOMA’dan sıkılan suyun içine insan vücudunu yakan kimyasallar konulması, gaz bombalarının pervasızca kullanılması…
Ve elbette ki hepsinden daha önemlisi beş gencecik insanın katledilmesi, Türkiye tarihinin hiç de yabancı olmadığı bir şekilde devletin eline halk çocuklarının kanının bir kez daha bulaşması…
İsminde adalet sözcüğü olan bir partinin, kürsüye her çıktıklarında “diktatör Esed” naraları atanların, Mısır’daki darbeye karşı demokrasi mücahitliğine soyunanların ikiyüzlülüğü yani.
Haftalardır devam etmekte olan direniş, iktidarın yüzündeki demokrat maskesini kaldırıp attı, adalet söylemini bütünüyle boşa çıkardı, hukuk devletinin bir masaldan ibaret olduğunu ortaya koydu.
Ethem Sarısülük’ün polis kurşunuyla öldürülmesi yetmedi, katil polis serbest meşru müdafaa gerekçesiyle serbest bırakıldı, savcılığın hazırladığı iddianamede istenebilecek en az ceza istendi, yargı adeta Ethem’in ölmeyi hak ettiğini söylemiş oldu böylelikle.
Tam “daha fazlası ne olabilir” diye düşünürken, 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz’ın ölüm haberi geldi Eskişehir’den.
Ali İsmail eli sopalı sivil polislerin ve sivil faşistlerin işbirliğiyle öldüresiye dövülmüş ve yoğun bakıma girmişti. Dövülmesine dair kamera kayıtlarını polis çevredeki işyerlerinden toplamış ve sonrasında ise savcılığa teslim etmişti. Ancak “ne hikmetse”, o kayıtların Ali’nin dövülme anına ait kısmı hasar görmüş, silinmişti.
Türkiye’nin yakın tarihine bakıldığında bu hiç de şaşırtıcı değildi aslında; Engin Çeber’den Hrant Dink’e bu tür cinayetlerde, yani devletin parmağının bir şekilde içerisinde olduğu cinayetlerde, deliller karartılır, kayıtlar hasar görür, silinirdi.
Ali İsmail cinayetinde de aynısı oldu, vali “arkadaşları tarafından dövülmüş olabilir” cümlesini kuracak ölçüde saçmalayabildi, direnişe baktığında Soros’u, Otpor’u, dış mihrakları gören yağdanlık medya, on dokuz yaşındaki bir çocuğun ölümünü görmedi, duymadı, konuşmadı.
Öldürülen çocuklarımızın katillerine dair en ufak bir adım atılmazken, Taksim Dayanışması üyeleri gözaltına alınıp günlerce nezarette tutuluyor, kötü muameleye maruz kalıyor ve yasadışı örgüt kurup hükümeti devirmeye çalışmakla suçlanıyorlardı.
Dahası, elinde palayla yurttaşların üzerine saldıran ak gömleklilerden biri kaçma şüphesi olmadığı gerekçesiyle salınıyor ve çok geçmeden kaçarak yurtdışında soluğu alıyordu.
Adalete, yargıya ve hukuka dair bir kara mizah romanı yazılsa, okuyucuya “yazarın da amma geniş bir hayal gücü varmış” diyeceği olaylara tanıklık ediyoruz hepimiz.
“Artık bundan sonra olacaklara şaşırmayız herhalde” demeye hazırlanırken, yeni bir adaletsizlik, hukuksuzluk örneği bir yerden karşımıza çıkıveriyor ansızın.
Şaşırıyoruz belki ama hiçbir şeyi unutmuyoruz, günü geldiğinde her şeyin hesabı sorulsun diye, başta öldürülen çocuklarımızın gülümseyişleri olmak üzere, yazıyoruz her şeyi bir yerlere, hiçbir şeyi unutmuyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder