6 Kas 2013

Sarıgül ve “Beşinci Partiye” karşı son koz

Haziran gibi son ikiyüzyılın belki de en görkemli bir hareketi, ana muhalefet partisi CHP'de ancak bir "Mustafa Sarıgül" ve bir "Gürsel Tekin" adları uyandırabildi. Herhalde siyasal elitteki çürümenin daha iyi bir göstergesi olamaz. Sarıgül üzerinden çalınan "İstanbul Belediye Başkanlığı" davulları ise AKP'den ziyade, "beşinci partinin" kulaklarını zorluyor. Kılıçdaroğlu, böyle bir ismi en başından elinin tersiyle itmeyerek, siyaset sahnesindeki son rolüne hazırlanmış görünmektedir. Anlaşılan, önünde baraj olduğu büyük toplumsal enerjiyi ürküntüyle fark eden Kılıçdaroğlu, artık taşıyamayacağı bu yükü plazaların gösterdiği yeni isimlere devretme hevesindedir. Haziran'ın sokaktaki yüksek toplumundan, siyaset lobilerinin bataklıklarına bakıyoruz.
'Beşinci parti' ve Anayasa
Bir ay kadar önce, CHP milletvekili, cumhuriyetçi kanattan ve Meclis Anayasa Komisyonu'ndan değerli hukukçu Süheyl Batum, penguen televizyonunda bir programa konuk olmuştu. Programda izleyici, Süheyl Batum ve temsil ettiği cumhuriyetçi çizgiye, mecliste "beşinci parti" dendiğini öğrendi. AKP'li Çiçek'inden BDP'li Önder'ine ve bu arada CHP'li diğer üye Atilla Kart'a kadar Meclis'in "üç partisi" bu "beşinci partiye" her yerinden hürriyet akacak yeni anayasaya engel olduğu için yükleniyorlardı; MHP zaten etkisiz eleman iken cumhuriyetçi bir direnç görmek sinirlerini bozmuş olmalıdır. Türkiye halkı da, faşizm hevesini gizlemeyen bu hak kasabı hükümetin bir de CHP ve BDP süsüyle anayasa kılığına bürünememiş olmasını "beşinci partiye" borçlu olduğunu anlıyordu.
Anayasa mı? Plazaların yumuşak karnıdır. AKP hükümetinin dümdüz ettiği cumhuriyet enkazı üzerine bir anayasa örtüsü, büyük sermayenin kendini "güven" ve "istikrarda" hissetmesi için elzemdir. Nitekim OdaTV operasyonu döneminde, AKP'nin polis devleti doruğa çıkmışken, polis devletinin kurucularından anayasa beklediğini TÜSİAD açıklıyordu. Ardından, aynı TÜSİAD Haziran 2011 seçimleri sonrasında CHP ve BDP'ye milletvekillerini hapiste bırakıp meclise girmeleri telkininde bulunduğunda da en büyük önceliği "anayasa" idi. Bu beklentiler karşısında, şimdi CHP içinde bir kanat, fiilen çökmüş cumhuriyeti resmen de bitirecek bir belgenin altına imza atmakta direniyordu. Tahammülü zor olsa gerektir.
Gezi'ye uydurulan mesih ve İBB efsanesi
Dolayısıyla, Haziran direnişinin toz dumanı arasından bütün dişlerini sergileyerek sırıtan Sarıgül ile onu öpücüğüyle kutsayan Koç'un zuhur etmesi öğretici sayılmalıdır. CHP'ye bir mesih hazırlanıyordu ve her mesih gibi bir efsane bulmak zorunluydu. Efsaneye göre Gezi rüzgarıyla İstanbul belediye başkanlığı AKP'den alınabilirse, AKP hükümeti köşeye sıkışacaktı. Öyleyse herkes, hatta nedense BDP de belediyecilik üstadı Sarıgül için seferber olmalıydı. Böylelikle Haziran'da insanların pervasız polis şiddetine rağmen aylarca sürdürdükleri hükümet istifa talepleri, bir anda ucuz seçim ve belediyecilik pazarlıklarına tedavül edilmiş oldu.
Bir tezgahtan dökülenler
Tam bu sırada, bu medyakrat propagandasının geçersizliğini gösteren başka bir gelişmeye tanık olduk. Fethullah Gülen ve Abdullah Gül'e verilen merkez medya desteği karşısında giderek paranoyaklaşan Erdoğan, hem Gül hem Gülen'le yakınlığı bilinen Sarıgül'den de alarme olmakta gecikmedi.
Haberlere göre geçtiğimiz hafta, iktidarın beslediği bir genç, Sarıgül'le otel lobisinde buluştu. Sarıgül'ün koşarak gittiğini tahmin edebiliyoruz, genci gönderenin Erdoğan olduğundan emindir. Gencin her zamanki mafyatik üslubuyla, yüksek sesle "aday olursan Tayyip Bey'e hiç dokunmayacaksın, o zaman bizimkiler de sana dokunmayacaklar başkan, anlaştık mı?" diye sormuşluğu var. Sarıgül'ün yanıtı "Ben asla ve asla Tayyip Bey'i eleştirmem, hatta başkan seçilirsem kendisiyle Kadir Bey'den daha uyumlu çalışırım. Lütfen bunu ilet başbakanıma" olup kendisini az çok tanıyan kimseyi şaşırtmamaktadır.
Doğrusu, eğilip bükülmeye bu kadar alışık ve hazır bir figürün AKP'yi herhangi bir aşamada zorlayabileceğini düşünmek için naiflikten daha aşağı bir zihin düzeyi gerekiyor. Biz ise bütün bunları, Erdoğan'ın arka bahçesi Habertürk'ün Fatih Altaylı'sından öğreniyoruz. Gezi'de Erdoğan'la yaptığı söyleşideki utanılası tutumuyla alay konusu olan Altaylı, Sarıgül'ün, bir Erdoğan elçisiyle konuşmalarını da duyurmaktan geri kalmıyor. Gülleri ve Gülenleri pek seven merkez basın Sarıgül tezahüratları arasında bu görüşmeye yer ayıramamış, ne önemi var. Erdoğan'ın medya teşkilatı Sarıgül'e ilk yoklamasını çekmiş görünüyor.
CHP'nin tepesindeki balta
Bütün bu tablo, büyük sermayenin, özelde de Koç grubunun pek de gizlemedikleri Sarıgül desteği ardında nasıl bir güdü olduğu sorusunu beraberinde getirmektedir. İlk görünen, Sarıgül'ün İstanbul belediyesini alması düşük, alsa bile AKP'yi sıkıştıracak bir odak oluşturabilmesi sıfır ihtimaldir.
Kesin olan ise, CHP'de estirilecek bir Sarıgül furyasının şu ana kadar Kılıçdaroğlu'nun gözetir göründüğü "dengeyi" liberal kanat lehine zorlayacağıdır. Kılıçdaroğlu, cumhuriyetçi kanadın yükselişini engelleyememiş, bu yükü kaldıramamıştır. Şimdi Sarıgül'le sağ ve Kürt açılımıyla "sol" kanat, anayasanın önünde engel olarak görünen "beşinci partiye", yani cumhuriyetçilere karşı bir ağırlık kurma hevesindedir. Son beş yıllık siyaset tarihi AKP'den anayasa dilenmekten ibaret olan plazaların, meydanı "beşinci partiye" bırakmadan önce oynadığı son kozları acınası görünüyor.

Hiç yorum yok: