8 Mar 2014

Cehalet değil... Çok daha ötesi!

Cuma günü öğleden sonra telefonum çaldı. Arayan kişi, adının Hilmi olduğunu söyledi, sonra sordu:
“Soyadımı söylemesem olur mu?”
“Olur elbette, buyurun nasıl yardımcı olabilirim” dedim; sonra aramızda aynen şu konuşma geçti:

“Ben bir AK Parti seçmeniyim. Hatta seçmenden de öte üyeyim. Yazılarınızı gazetenizin internet sitesinden okuyorum.”
“Ne mutlu bana... “
“Biliyor musunuz; sizin hiçbir fikrinize katılmıyorum.”
“Memleket sevdasında bile mi?”
“Onda bile... Sizim memleket sevdanız benim için hiçbir anlam ifade etmiyor. Benim için din kardeşlerimin yaşadığı her yer memleketimdir...”
“Ya insan sevdası?”
“Yaratan da ötürü tüm yaratılanları seviyoruz biliyorsunuz... Ama bir dinsizi ya da başka dinden olan birini elbette din kardeşim kadar sevmiyorum.”
“Din kardeşiniz hırsızsa, yalancıysa, zalimse...”
“Bütün bunlarla benim dinime hizmet ediyorsa; hepsi sevaptır.”
“Nasıl yani, çalıyorsa, bu da mı sevaptır.”
“Dinimizin ve din kardeşlerimizin refahı için, inanmayanlardan alınan paralar, asla çalıntı değildir.”
“Sanırım siz sırf bu yüzden vergi vermeye de sıcak bakmazsınız... Ne de olsa, anayasasında ‘laik’ olduğu yazılı olan bir devlette yaşıyorsunuz...”
“Evet; vermek zorunda kaldığım dolaylı vergiler dışında vergi vermemek için elimden geleni yapıyorum.”
“Askerlik?”
“Çürük raporu aldım.”
“Ama aslında sağlamsınız değil mi?”
“Elbette ama bu anlayışta bir orduya hizmet etmem.”
“Peki Atatürk? Yurdu birlikte düşmandan kurtardıkları, bağımsız bir devlet kurdukları dava arkadaşları?”
“Atatürk için ne düşündüğümü elbette tahmin edebilirsiniz? Hilafeti kaldıran biri benim ‘Ata’m değildir. Dini bütünlere yaptığı baskılar, koyduğu yasaklar ortadadır...”
“Siz Başbakan’ı gerçekten çok seviyor olmalısınız. Onun, belediye başkanı seçilmeden önceki hali gibi konuşuyorsunuz. Bunların hepsinin yalan olduğu ortada.”
“Yalan değil; ayrıca Başbakanımızı seviyorum tabii...”
“Peki; son çıkan ‘tape’leri nasıl karşılıyorsunuz?”
“Başbakanımız dedi ya; dublaj, montaj hepsi...”
“Dublaj mı, montaj mı?”
“Kimi dublaj, kimi montaj olmalı...”
“Ya doğruysa?”
“Hiç önemli değil!”
“Anlamadım... Onca parayı nasıl kazanmış olabilir ki bir Başbakan?”
“Nasıl kazandığı önemli değil. Önemli olan nede harcadığı ve harcayacağı... Ezilen din kardeşlerimize gidiyorsa o para; haram sayılmaz ki... Hem Başbakan’ımızın ve ailesinin nasıl yaşadıkları ortada: Herhangi bir lüksleri yok. Demek ki çok paraya ihtiyaçları da yok. Eğer evlerinde tuttukları bu kadar bir para varsa; onun mutlaka dinimiz için kullanılacağı bir yer vardır.”
“İyi de Başbakan, bu ülkenin Başbakanı... Her şeyinin yasal olması, bu yüzden de o paraların kaynağını açıklaması gerekmez mi?”
“O, kanunu bir mecburiyet. Dini bir mecburiyet değil.”
“İyi de bu yasalara aykırı!”
“Ne anladıysanız, o...”
“Çok şey anladım. Peki; beni neden aradınız?”
“Açık söyleyeyim mi?
“Lütfen...”
“Sinir etmek için!”
“Bakın bunu anlamadım.”
“Hani ortaya paralel devletçilerin attığı kasetler var ya... Onlara çok güvenip Ak Parti’nin iktidardan düşeceğini sanıyorsunuz. Ama böyle bir şey asla olmayacak. En azından Başbakanımız yaşadığı sürece olmayacak... Bunu görün artık!”
“Peki; görelim de... Bugün ‘paralel devlet’ dediğiniz tarikatçılara daha düne kadar ‘hizmet’ diyordunuz. Nedir bu değişikliğin nedeni?”
“O zaman dine çalışıyorlardı, şimdi ABD’ye ve CHP’ye çalışıyorlar.
“Partide bir göreviniz var mı?
“Var. Ama söylemem... Yeterince sinir oldunuz, benim işim bitti.”
“Durun, daha yeni başlamıştık. Nereye...”
***
Son sözümün bitmesini bile beklemeden kapattı telefonu...
Peki; bu garip konuşmayı neden mi yazdım?
Hani ikide bir “Bu partiye oy veren insanlar bu dar mı cahil?” diye sorup duruyorsunuz ya...
Cehalet değil bu; daha da ötesi...
İşte; bunu artık görmenizi istedim.
GÜNÜN SORUSU
Bir kuyumcu, Başbakan ile oğlu Bilal Erdoğan’a ait olduğu söylenen “paraları sıfırlama” kaydını internete koymakla suçlanarak gözaltına alınmış... Sorum İçişleri Bakanı’na ve Emniyet Genel Müdürü’ne:
Başbakan’ın kasetini internete koyanı on günde bulabildiğinize göre, Deniz Baykal’a ait olduğu iddia edilen görüntüleri yayanları üç yıldır bulmamanızın özel bir nedeni var mı?
ÇAKMA YİĞİT VE ADAMLARI!
Başbakan’ın danışmanı Yiğit Bulut, Almanya’nın Stuttgart kentinde “Milli İrade” konferansına katılmış...
Bulut’un, Haziran eylemlerinin Türkiye’nin önünü kesmek için yapıldığını söylediği sırada, TGB Stuttgart Başkanı Onur Berrak, “Bilal Erdoğan ile Tayyip Erdoğan arasındaki ses kayıtlarından ve devlet kasasından çalınan paralardan neden hiç söz etmiyorsunuz?” diye tepki göstermiş... Bu sırada salonda TGB flaması açan bazı gençlere, AKP’liler tekbir getirerek saldırmış.
Sözüm bu çakma Yiğit arkadaşa:
Madem sorulan sorulara cevap veremeyeceksin; o zaman halkın arasında ne işin var?
Bir de şimdiden düşün bakalım:
AKP tarih olunca gönüllü korumalığını kim yapacak?
GÜNÜN İSYANI!
Başbakan dün Niğde’de yaptığı seçim mitinginde, “cemaatin ablalarının para toplaması” konusuna ilk kez değinmiş ve “Bunlar kapınıza gelip para isterse, ‘Hadi başka kapıya’ deyin. Sakın para vermeyin” demiş... İsyanım kendisine:
Yıllardır süren bu para toplama faaliyetine açıklamanız için ille de cemaatle kavga etmeniz mi gerekiyordu?

Hiç yorum yok: