Bilindiği gibi Suudi Arabistan, ABD’nin sömürgesi bir Müslüman ülkedir. ABD gözetimi ve Suud sülalesinin diktası tarafından yönetilen bu ülke petrolleri ABD tarafından sömürülmekte ve ülke halkı, tarihin en geri usulleri ile yönetilip yaşamlarını sürdürmektedir. Suudlar, ülkelerini “İslam” ülkesi olarak göstermekte ve Arap halkına ait olan ülke kaynaklarını “kendi çıkarları adına” Hristiyan ABD’ye satmakta ve Arap Birliğini emperyalizme peşkeş çekmektedirler.
Suudlar, hiçbir zaman İsrail tarafından ezilen Filistin halkının yanında olmamışlardır. Suudlar, son zamanda yaşanan İsrail’in Lübnan’ı bombalamasına sessiz kalmıştır. Suudlar, Irak’ın işgaline yardım etmişlerdir. Suudlar, Irak’lı kadınlara ABD askerleri tecavüz ederken, beş yıldızlı otellerinde Hac ziyaretine gelen müslümanlara kebap ziyafeti çekmekle meşguldüler. Velhasıl Suudların, ABD’nin maşası olduğunu bilmeyen yoktur.
İşte bu Suudlar bakın Türkiye’deki ABD işbirlikçiliğini desteklemek için neler yapmışlardır.
ARAMCO, bir petrol şirketidir. Arap ve ABD ortak şirketi. 1953’te kurulan ARAMCO aracılığıyla Amerikancı İslam akımlarına kaynak aktarımı başlar. 1962’de bu kurum görevini RABITA örgütüne devreder. RABITA’nın kuruluşunda Menderes’in milletvekili Ahmet Gürkan ile Sebilül Reşat dergisi sahibi Salih Özcan da vardı. Salih Özcan aynı zamanda Suud sermayeli Faysal Finans’ın önemli hissedarlarındandır. Ayrıca Faysal Finansın Özcan ile birlikteki diğer “Nakşi” Türk ortakları Ahmet Tevfik Paksu ve Halil Şıvgın’dır. Türkiye’de özellikle Menderes Döneminde, Nakşiler ve onun kolları olan Süleymancılık ile Nurculuk bu beslenme ile palazlanmaya başlarlar.
Yine Suud sermayeli Al Baraka Grubu, Nakşi Korkut Özal ve Eymen Topbaş’ı Türk ortak olarak seçmiştir. “Haramzade” Kemal Unakıtan ve Talat İçöz de diğer Nakşibendi ortaklardır. İşte diğer tarikatların Türkiye’de niye gelişemediklerinin yanıtı buradadır. Emperyalizm onları beslememiştir de ondan. Bu isimler saymakla bitmez. ABD kuklası Suudi sermayesi görülmektedir ki, açıkça, Türkiye’deki Nakşileri palazlandırmakta ve onlar üzerinden ABD çıkarları organize olmaktadır. Tayyip ve tayfasının astarı yırtılmış yüzlerinin gerçek görüntüsü bu tabloda açık açık görünmektedir.
SİYASİ TARİHİMİZE DAİR BİR TAHLİL
1946, tartışmasız biçimde bir dönüm noktasıdır. Kemalist Devrimin hiçbir biçimde yüz vermediği tarikatlar, karşı devrimin evi Demokrat Partide yuvalanacaklar ve oy pazarlığında saf tutacaklardır.
Karşı Devrim;1950’de Demokrat Parti’nin tek başına iktidarı ile düşmanca siyasetini gütmeye başlar. Projesini ABD’nin çizdiği 1980 darbesi ve 82 Anayasası Karşı Devrim sürecinin bir başka aşamasıdır. ABD ajanı Turgut ÖZAL'IN ülkeyi nereye getirdiği ortadadır. Suudi sermayesi, Albaraka ve Faysal Finans, ekonominin artık meşrulaşan biçimiyle tarikatları şirketleştirecek ve yeşil sermaye deccalı” nı karşımıza çıkaracaktır. Yeşil sermaye, özellikle yurt dışındaki vatandaşlarımızı “din tacirliği ile dolandıracak”, bir sürü yolsuzluklara imzalarını atacaklardır. YİMPAŞ ve KOMBASSAN bunların en bilinen örnekleridir. Yine bu paraları toplayanlar Nakşi’lerdir.
1994’te ise bir başka “dönüm noktası” yaşanır. Yerel seçimlerden ciddi bir zafer ile çıkan Refah Partisi’nin, belediye kaynaklarını yandaşlarına peşkeş çekmesiyle tarifi ve hesabı yapılamayan yolsuzluklar tarikatların kasalarını dolduracaklardır. Ancak bir ayrıntıyı vurgulayalım.
Din tacirlerinin yolsuzlukları dillere destandır bilirsiniz: Kayıp trilyon davasından dolayı Erbakan hüküm Abdullah GÜL, dokunulmazlık zırhının arkasında kendisini güvenceye alacaktır.
Önce Demokrat Parti sonra da Adalet Partisi’nde yuvalanan Nakşibendiler, dinci örgütlenmelerini ancak 1970‘te Milli Nizam Partisi ile hayata geçirirler. Bu parti, Nakşibendi Şeyhi Mehmet Zahit Kotku'nun müridi Necmettin Erbakan, tarafından kurulur. Ancak Erbakan, diğer işbirlikçi müritlerden farklı olarak, çok az da olsa anti emperyalisttir. Tam İşbirlikçi karakter ile yetişen müritler ise ileride emperyalistlerin kadrolarını oluşturacak Abdullah GÜL, Tayyip ve Unakıtanlardır. ABD bu Nakşi kimlikli partiyi, AKP’yi kurdurarak “tam anlamıyla” ele geçirecek ve 2002 yılı 3 Kasım’ından sonra doğrudan kendi çıkarları için kullanmaya başlayacaktır.
Uluslararası bir komplo ile DSP-MHP-ANAP hükümeti düşürülür.
Bir erken seçim ile AKP iktidara gelir.
Seçim öncesi Tayyip efendi ABD’den icazeti alır. ABD, 80 darbesinde çizdiği hedefin “meyvalarını” toplamaya başlamıştır artık. Sömürü düzeninin maskesi ince ince işlenecektir. Sömürü düzeninin maskesi iişlenecektir. Emperyalizmin işbirlikçi aktörleri, Anadolu Halkının masum vicdanını sömürmek için yine “din” kozunu kullanacaklardır. İşte Tayyip ve tayfasının gelişim serüveninin anahtarı budur.
STRATEJİK ORTAK ABD
Takip eden yurttaşlarımız bilirler, AKP yetkililerinin ağzından, Türkiye’nin ABD ile stratejik ortak olduğu sürekli konuşulur durur. Ama tarih ne zaman yazmıştır ki; hangi stratejik ortak, diğer ortağının subaylarının kafasına çuval geçirmiştir.
Yoksa AKP-ABD ortak, Türkiye ise bu ortaklıktan haberi olmayan bir ülke mi?
Biliyorsunuz, bu stratejik ortak PKK’nın “ortadan kaldırılmasına değil beslenmesine” çalışıyor.
AKP ise ortaklıktan memnun Condi ile Abdullah yakın zamanda yeni bir stratejik ortaklık üzerine “vizyon” belgesi imzaladılar.
İŞBİRLİKÇİLERİN GERÇEK YÜZÜ
Irak kan gölüne döndü…
Bugüne kadar 670 bin Iraklının hayatını kaybettiği söyleniyor…
Irak ABD askerlerince piçleştiriliyor…
Kadınlara ve erkeklere tecavüz ediliyor…
Tayyip ve Abdullah Gül, bunların olması için ABD ile milyar dolarlar üzerinden pazarlık yapmıştı…
Yanı başlarında bunlar olurken, bugün Fettullah’ın müritleri “Zaman” gazetesinde, Hac ziyareti sırasında yedikleri kebabın lezzetini yazıyor köşelerinde. Fettullah da sahibinin sesine göre kişniyor okyanus ötesinde…
Suudlar, hiçbir zaman İsrail tarafından ezilen Filistin halkının yanında olmamışlardır. Suudlar, son zamanda yaşanan İsrail’in Lübnan’ı bombalamasına sessiz kalmıştır. Suudlar, Irak’ın işgaline yardım etmişlerdir. Suudlar, Irak’lı kadınlara ABD askerleri tecavüz ederken, beş yıldızlı otellerinde Hac ziyaretine gelen müslümanlara kebap ziyafeti çekmekle meşguldüler. Velhasıl Suudların, ABD’nin maşası olduğunu bilmeyen yoktur.
İşte bu Suudlar bakın Türkiye’deki ABD işbirlikçiliğini desteklemek için neler yapmışlardır.
ARAMCO, bir petrol şirketidir. Arap ve ABD ortak şirketi. 1953’te kurulan ARAMCO aracılığıyla Amerikancı İslam akımlarına kaynak aktarımı başlar. 1962’de bu kurum görevini RABITA örgütüne devreder. RABITA’nın kuruluşunda Menderes’in milletvekili Ahmet Gürkan ile Sebilül Reşat dergisi sahibi Salih Özcan da vardı. Salih Özcan aynı zamanda Suud sermayeli Faysal Finans’ın önemli hissedarlarındandır. Ayrıca Faysal Finansın Özcan ile birlikteki diğer “Nakşi” Türk ortakları Ahmet Tevfik Paksu ve Halil Şıvgın’dır. Türkiye’de özellikle Menderes Döneminde, Nakşiler ve onun kolları olan Süleymancılık ile Nurculuk bu beslenme ile palazlanmaya başlarlar.
Yine Suud sermayeli Al Baraka Grubu, Nakşi Korkut Özal ve Eymen Topbaş’ı Türk ortak olarak seçmiştir. “Haramzade” Kemal Unakıtan ve Talat İçöz de diğer Nakşibendi ortaklardır. İşte diğer tarikatların Türkiye’de niye gelişemediklerinin yanıtı buradadır. Emperyalizm onları beslememiştir de ondan. Bu isimler saymakla bitmez. ABD kuklası Suudi sermayesi görülmektedir ki, açıkça, Türkiye’deki Nakşileri palazlandırmakta ve onlar üzerinden ABD çıkarları organize olmaktadır. Tayyip ve tayfasının astarı yırtılmış yüzlerinin gerçek görüntüsü bu tabloda açık açık görünmektedir.
SİYASİ TARİHİMİZE DAİR BİR TAHLİL
1946, tartışmasız biçimde bir dönüm noktasıdır. Kemalist Devrimin hiçbir biçimde yüz vermediği tarikatlar, karşı devrimin evi Demokrat Partide yuvalanacaklar ve oy pazarlığında saf tutacaklardır.
Karşı Devrim;1950’de Demokrat Parti’nin tek başına iktidarı ile düşmanca siyasetini gütmeye başlar. Projesini ABD’nin çizdiği 1980 darbesi ve 82 Anayasası Karşı Devrim sürecinin bir başka aşamasıdır. ABD ajanı Turgut ÖZAL'IN ülkeyi nereye getirdiği ortadadır. Suudi sermayesi, Albaraka ve Faysal Finans, ekonominin artık meşrulaşan biçimiyle tarikatları şirketleştirecek ve yeşil sermaye deccalı” nı karşımıza çıkaracaktır. Yeşil sermaye, özellikle yurt dışındaki vatandaşlarımızı “din tacirliği ile dolandıracak”, bir sürü yolsuzluklara imzalarını atacaklardır. YİMPAŞ ve KOMBASSAN bunların en bilinen örnekleridir. Yine bu paraları toplayanlar Nakşi’lerdir.
1994’te ise bir başka “dönüm noktası” yaşanır. Yerel seçimlerden ciddi bir zafer ile çıkan Refah Partisi’nin, belediye kaynaklarını yandaşlarına peşkeş çekmesiyle tarifi ve hesabı yapılamayan yolsuzluklar tarikatların kasalarını dolduracaklardır. Ancak bir ayrıntıyı vurgulayalım.
Din tacirlerinin yolsuzlukları dillere destandır bilirsiniz: Kayıp trilyon davasından dolayı Erbakan hüküm Abdullah GÜL, dokunulmazlık zırhının arkasında kendisini güvenceye alacaktır.
Önce Demokrat Parti sonra da Adalet Partisi’nde yuvalanan Nakşibendiler, dinci örgütlenmelerini ancak 1970‘te Milli Nizam Partisi ile hayata geçirirler. Bu parti, Nakşibendi Şeyhi Mehmet Zahit Kotku'nun müridi Necmettin Erbakan, tarafından kurulur. Ancak Erbakan, diğer işbirlikçi müritlerden farklı olarak, çok az da olsa anti emperyalisttir. Tam İşbirlikçi karakter ile yetişen müritler ise ileride emperyalistlerin kadrolarını oluşturacak Abdullah GÜL, Tayyip ve Unakıtanlardır. ABD bu Nakşi kimlikli partiyi, AKP’yi kurdurarak “tam anlamıyla” ele geçirecek ve 2002 yılı 3 Kasım’ından sonra doğrudan kendi çıkarları için kullanmaya başlayacaktır.
Uluslararası bir komplo ile DSP-MHP-ANAP hükümeti düşürülür.
Bir erken seçim ile AKP iktidara gelir.
Seçim öncesi Tayyip efendi ABD’den icazeti alır. ABD, 80 darbesinde çizdiği hedefin “meyvalarını” toplamaya başlamıştır artık. Sömürü düzeninin maskesi ince ince işlenecektir. Sömürü düzeninin maskesi iişlenecektir. Emperyalizmin işbirlikçi aktörleri, Anadolu Halkının masum vicdanını sömürmek için yine “din” kozunu kullanacaklardır. İşte Tayyip ve tayfasının gelişim serüveninin anahtarı budur.
STRATEJİK ORTAK ABD
Takip eden yurttaşlarımız bilirler, AKP yetkililerinin ağzından, Türkiye’nin ABD ile stratejik ortak olduğu sürekli konuşulur durur. Ama tarih ne zaman yazmıştır ki; hangi stratejik ortak, diğer ortağının subaylarının kafasına çuval geçirmiştir.
Yoksa AKP-ABD ortak, Türkiye ise bu ortaklıktan haberi olmayan bir ülke mi?
Biliyorsunuz, bu stratejik ortak PKK’nın “ortadan kaldırılmasına değil beslenmesine” çalışıyor.
AKP ise ortaklıktan memnun Condi ile Abdullah yakın zamanda yeni bir stratejik ortaklık üzerine “vizyon” belgesi imzaladılar.
İŞBİRLİKÇİLERİN GERÇEK YÜZÜ
Irak kan gölüne döndü…
Bugüne kadar 670 bin Iraklının hayatını kaybettiği söyleniyor…
Irak ABD askerlerince piçleştiriliyor…
Kadınlara ve erkeklere tecavüz ediliyor…
Tayyip ve Abdullah Gül, bunların olması için ABD ile milyar dolarlar üzerinden pazarlık yapmıştı…
Yanı başlarında bunlar olurken, bugün Fettullah’ın müritleri “Zaman” gazetesinde, Hac ziyareti sırasında yedikleri kebabın lezzetini yazıyor köşelerinde. Fettullah da sahibinin sesine göre kişniyor okyanus ötesinde…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder