31 Oca 2010

İSLAMOFAŞİZM


Siyasal olayların değişkenlik hızı öyle alışılmadık ki bizim hızımız gündemi izlemekte çoğu kez yetersiz kalıyor. Daha dün denecek kadar yakın bir zamanda toplumu etkilemiş bir olay hiçbir iz bırakmadan belleklerimizden silinip gidiyor.
Örneğin, 1 Ağustos 2008 günü Konya-Taşkent’e bağlı Balcılar beldesinde sabaha karşı bir gaz patlaması sonucu çöken Özel Boğaziçi Öğrenci Yurdu’nda bir öğretmenle 17 öğrencinin canına mal olan, 29 öğrencinin de yaralandığı o acı olayı hangimiz anımsıyoruz?
Oysa olaya ilişkin Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan dava hâlâ sürüyor. Hafta içinde kazadan yaralı kurtulan yedi öğrenci yargıç tarafından dinlendi ve bu öğrenciler daha önce poliste verdikleri ifedeleri değiştirerek, ağız birliğiyle çöken öğrenci yurduna İngilizce öğrenmek için gittiklerini ve taksirle ölüme sebebiyet verme ve yaralama suçundan tutuksuz olarak yargılanan 11 sanıktan şikâyetçi olmadıklarını belirttiler. Ölen çocukların anne babaları daağız birliği yaparak ölen yavrularının oraya gitme amaçlarının İngilizce olduğunu, kimseden şikâyetçi olmadıklarını söylediler.
Ne var ki söz konusu yurtta kalan 14-15 yaşlarında olan öğrencilerin tümünün kız oldukları, orada Kuran eğitimi aldıkları, bu eğitimin yasadışı olarak verildiği ya da başka bir deyişle yurdun kaçak Kuran kursuolarak işletildiği bilinip söyleniyor. Kazaya ise sabah namazına kalkan bir öğrencinin elektrik düğmesine basmasıyla yapıya sızarak, sıkışan LPG gazının patlamasının yol açtığı savlanıyor.
***
Özetle, 17 kişinin ölümü ve 29 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan bir kazaya ilişkin olarak açılan davada ne yaralananlar, ne de ölenlerin ve yaralananların yakınları şikâyetçi oluyor, olabiliyor. İngilizce öğreniyordukkorosu, yargılanan tutukluların işledikleri savlanan taksir suçunu ortadan kaldırabilir mi?
Bu doğal ki ayrı bir konudur, üzerinde durulması, irdelenmesi gereken ise yaralananlar ile ölen ve yaralananların yakınlarının hak arama istençleriniellerinden alan, onlara yurttaş olma özgürlüklerini yok saydıran güçtür.
Bu güç, son yıllarda başta Orta Anadolu olmak üzere Türkiye geneline hızla yayılanİslamofaşizm olarak adlandırdığımız ve Türkiye’ye özgü ideolojik/siyasal bir yapılanmadır.
***
Türkiye’ye özgüdür, çünkü nüfusunun çok büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu başka hiçbir ülkede özünde otoriter-feodal bir inanç sistemi olan İslam ile modern kapitalizm Türkiye’de olduğu gibi iç içe geçip bütünleşmemiştir.
İslamofaşizm bugün Orta Anadolu’nun neredeyse tüm kentlerinde yerel yönetimleri, başta ekonomiyle ilişkisi olanlar olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının büyük çoğunluğunu ele geçirerek siyasal ve ekonomik erki dilediğince kullanır duruma gelmiştir. Bu açıdan bakıldığında demokrasi İslamofaşizm için yalnızca bir araçtır. Bu nedenle İslamofaşizmin egemen olduğu bölgelerde ne demokrasiden, ne birey özgürlüğünden, ne çoğulculuktan, ne de insan haklarından söz edilebilir.
***
Biçimsel bir bakışla Türkiye parlamenter demokratik, çoğulcu, özgürlükçü bir ülke görünümü sergilemektedir. Ne var ki ülkemizin geniş bölgelerinde bu kavramların hayatta karşılıkları yoktur; İslamofaşizm doğrultusunda araçlaştırılmışlardır.
Özgürlük, demokrasi gibi kavramların yol arkadaşlığında toplum susturulmakta, suskunlaştırılmaktadır.
Bugün Türkiye’de gerçek demokratların karşısındaki en önemli sorun İslamofaşizmdir.

Hiç yorum yok: