“Türkiye’de genel söz devri kapanmıştır. Düşünce üreten, bu düşünceleri soyuttan somuta indirmek ve her konuyu araştırma ve inceleme süzgecinden geçirmek zorundadır. Bunu yapmazsa söylenen genel sözler, sabah kahvelerinin köpüğü gibi ancak bir yudumluk ve tadımlık zevk verir. Ama kahve falı bile köpüğe değil, fincanın dibinde kalan telveye bakılarak okunur.”
“İsterler ki susalım; isterler ki yazdıklarımızın hiçbiri, hele bu dönemde yazılmasın. Bunun içindir ki, bizleri susturmak için türlü yollara başvururlar. Bizleri susturmak için başvurdukları ve ellerine yüzlerine bulaştırdıkları sinsi girişimleri ile ilgili ipuçları ellerimizdedir! Bunu da bilir, bunların açığa çıkmaması için köşelerinde kıvranıp dururlar.
“Devekuşu için ‘ne kuştur ne deve’derler; bizim yeni gazeteci tiplerimiz de böyledir. Hem işadamıdırlar hem de gazeteci… Ama ne zaman gazetecidirler ne zaman işadamı olurlar, bunu kestirmek çok güçtür.Zaman zaman gazetecilik yerine işadamlığı yaparlar. Dünyaları iş çevrelerinin rüzgârlarıyla dolar, olaylara işveren gözlüğü ile bakmaya alışırlar. Beyin hücrelerine ticaret sicili bulaşmıştır; olaylara para ve sermaye açısından bakıp yorumları bu dünyanın koşullarına uydururlar.”
“Türk basını, tarihinde daha önce tanık olmadığı bir dönemi yaşıyor. Holdinglerin basına el attıkları, yönlendirdikleri, etkiledikleri ve basına yeni bir biçim ve öz verdikleri bu dönem, nerede ve nasıl sergilenmelidir?
...Basının kendi kendini eleştirmesi, çoğu kez ‘kişisel polemik’ gibi görünüyor. Böyle olmasa bile böyle niteleniyor, böyle gösteriliyor. Kaldı ki, holding basınını eleştirecek yayın organı da pek kalmış değildir. Çünkü sık sık şirket batırıp ‘ödeme güçlüğü içine düşen’ holdinglerimiz, gazete sahibi olmakta pek hünerli davranmışlardır. Hem böyleleri için karada ölüm de yoktur. Devlet bankalarına sırtınızı dayarsınız, sıkışınca, gazeteyi bir başka holdinge devredersiniz, borç yükünüz devlet bankalarının sırtında kalır, eldeki gazete yine ‘piyasa ekonomisinin faziletinden’ söz eden satırlar döktürür, olur biter.”
...Bu yeni oluşumun altyapısını böyle kurdunuz mu, kolay; sonra bu yayın organlarının başına gazetecilik alanı dışında eğitilmiş uzmanları getirirsiniz. Çünkü gazete, büyük kazançların perdesidir. Ve bu yayın organlarını ancak ‘tüccar kafalı’yöneticiler yönetmelidir. Böyle yaparsanız, bir deneyimli gazetecinin dediği gibi ‘Sirkeci sermayesi’ artık Babıâli’ye girmiş ve bütün kaleleri tek tek ele geçirmeye başlamıştır. Bu‘tüccar kafası’ basın özgürlüğünü,‘baht ve talih oyunları’ ile harmanlamış ve ‘köşe dönme’edebiyatıyla cilalamıştır."
"…Türkiye son yıllarda baş döndürücü gelişmelere tanık oldu. Ben, altmışlı yıllardan bu yana, okuyan, düşünen, tartışan ve yazan bir insan olarak bu depremlerin çoğunun içinde yaşadım. Birçok şaşırtıcı gerçeği gözlerimle gördüm, mangalda kül bırakmayan nice keskin devrimcinin holdinglerde kompartıman kapmak için hangi kılıklara girdiklerini içim kan ağlayarak izledim. Devrimci inançların bayrakları gibi dalgalanan yazarların, göz açıp kapayıncaya kadar geçecek bir zaman içinde nasıl işveren sofralarında birer buruşuk peçete olduklarını görmenin acısını yüreğimde duydum.
Bu oyunu niçin mi yazdım? İşte bunlar için… Bunları, toplumda sergilemek istiyordum. Hem, basındaki yeni oluşumun görüntüsünü vermek hem de bu yeni oluşum içindeki kişilik yapılarını sergilemekti amacım. Oyunu niçin mi yazdım?
Döneklerin bilinçaltındaki birtakım inançlara fener alayları düzenleyip holding basınını bu curcuna içinde tanıtmak için…
Boşa zahmet ettiğimi hiç sanmıyorum."
“Hangi suç işlenirse işlensin, soruşturma hangi sava dayanırsa dayansın, insanların hukuk devletinin öngördüğü yol ve yöntemlerle sorgulanmaları ve yargılanmaları gerekir. Hukuk devleti bunun için vardır. Demokrasi bunun için savunulur. Eğer ülkemizde gerçekten demokrasi istiyorsak kime ve niçin yapıldığını düşünmeden karşı çıkmak zorundayız.”
“Bugün bunca olaydan sonra yeniden kısıtlı da olsa bir demokrasi ortamına kavuşmuşsak, bizleri bugünlere getiren etkenlerin başında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sağlam gelenekleri bulunmaktadır. Temelinde Atatürk’ün demokrasi özlemi bulunan Silahlı Kuvvetler, şu otuz beş yıldaki çalkantılara karşı yine de kalıcı bir askeri diktatörlük yoluna sapmış değildir.”
“Bugün eğer yeniden bir askeri müdahale ile karşılaşmak istemiyorsak, şu son otuz beş yılın ihtilalleri ve ihtilal girişimlerini, nedenleri, sonuçları ve bütün ayrıntılarıyla bilmek zorundayız. Bunlar yaşanmış olaylardır, yaşanan bu olayları görmezlikten gelmek, yaşanmamış saymak ya da konuşulmasına ve yazılmasına izin vermemek, sağlıklı bir tutum değildir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder