"Aydın", "sol", hatta "sosyal demokrasi" , bir zamanlar bağımsız bir güçtü bu ülkede. 1950'lerin, 1960'ların nesli aydınlardan bahsediyorum. Ülke sorunlarına yakın, ekonomiyi bilen ve hallaç pamuğu gibi atan, araştırıcı niteliği olan, okuyan ve düşünen, yazan ve çizen...
Bunlar birer birer gündemden düştüler, kenara çekildiler.
Bu dönemin aydınları gerçi genellikle "sol" daydılar ama "bağımsız" tiplerdi de.
En azından, ortalıkta bir güç olarak vardılar. Bir "güven" kaynağı olarak. Yazarı, ressamı, sanatçısı, edibi, yontucusu, edebiyatçısı, gazetecisi...
Farklı görüşleri olabilirdi ama ortak bir özellikleri vardı: Ülke sevgisi, emek sevgisi, halk sevgisi, yurtsever, emperyalizme karşı, ulusal egemenlikten yana, yazgısını ele almış bir ülke ve siyasal yönetim arzusu... Bugün "ulusal" veya "ulusallık" deyince, akla gelenlerin hepsi...
Bunların hepsi veya çoğu yok oldu: ya kenara çekildi, ya fikirleri ve duruşları dönüştü, ya satın alındı, ya yoruldu, ya aramızdan ayrıldı...
Bazıları ise inatla yaşıyor ve savaşıyor.
Ortalıktan çekilenler ise yerlerini önemli ölçüde yeni bir "bağımlı aydın" tipine bıraktı.
Bu bağımlı tip için emperyalizm kayboldu. Kadiri mutlak bir "küresel durum" ve bu durumun patronları var, herkesin boyun eğmesi gereken.
Bağımsızlık? Ne komik bir deyim! "Hangi bağımsızlık?!"
Birileri ortalığı sulandırıyor: "Artık herkesin birbirine bağımlı olduğu bir dünya var. Sadece milli çıkarlar var" !
Demek herkes birbirine bağımlı!?
Ama bu curcunada "bağımsızlık tarifi" için en önemli bir ipucu saklanıyor: Herkesin birbirine bağımlı olduğu bir dünyada, bazıları birilerine daha çok bağımlı! Özellikle bizim gibi ülkeler, en yukarıda birilerine, mesela ABD'ye çok bağımlı! Yani herkesin birbirine bağımlı olduğu dünya ne kadar gerçekse, ondan daha büyük gerçek , çok sayıda ülkenin birkaç merkeze olan haddinden fazla bağımlılığı!
Her ülkenin milli çıkarlarının yönlendirdiği adil bir ilişkiler dünyasından bahsetmek olası değil. Çünkü sizin "fazla bağımlılık" durumunuz, kendi milli çıkarlarınızı gerçekleştirme olasılığını zayıflatıyor, bazen de sıfıra indiriyor.
"Bağımsızlık" diyenlere pis bir saldırı var: "Vay sen herkesin birbirine bağlı olduğu dünyada nasıl bağımsızlık istersin? Ey eski kafa! Türkiye'yi dünyadan koparmak, içine kapatmak, tecrit etmek mi istiyorsun!"
Hayır, kasıtlı (!) kafa, öyle bir şey demek istemiyoruz. Bu birbirini yiyen vahşi ilişkiler içinde, Türkiye'nin "milli çıkar" larını, ülkenin, milletin, geçmişin ve geleceğin çıkarlarını en iyi savunabilmesi için "gerekli derecede bir bağımsızlık" istiyoruz!
Söz! Fazlası değil!
Bunun yolu da, "tek yönlü" bağımlılıklara son vermekten geçiyor. " Eşit bağımlılık" ların asla olamayacağı bir dünyadayız, ama en azından en önemli ulusal çıkarlarını savunabilecek derecede bir "bağımsızlık" istiyoruz!
Bu bile size niye fazla geliyor ve batıyor!?
Günümüzde ortalığa salınan "aydın" tipinin böyle bir derdi yok.
O, eğer tam değilse biraz Fethullahçı! Tam değilse epey AKP'ci. Tam değilse fazlasıyla emperyalizmden ve efendilerden yana! Türkiye'nin kuruluşuna saldıran.. tam değilse epey ümmetçilikten yana! Dolayısıyla asla bağımsızlıkçı değil, tersine Türkiye'nin daha çok boyunduruğa alınmasından taraf! Ama kesin parçalayıcı, bölücü, çifte standartçı... bunlar düşünce tutarsızlığı ve sahtekârlığı çamurunda boğuluyorlar.
"Demokratik hak ve özgürlükler" , der. Ama esas demokrasinin günümüzde kitlelerin özgürleşmesiyle, satın alma gücünün artmasıyla, anayasada yazan her türlü özgürlüğü teneffüs edecek olanaklara kavuşturulması ile birebir ilişkili olduğunu hiç bilmez.
Türkiye ekonomisi batar çıkar, yerli sermaye "imdaaat ölüyorum, bitiyorum, satılıyorum!" diye avaz avaz bağırır, ama o hiç duymaz! Tam tersine, neredeyse ülkenin her bakımdan tam bir istilasını, giderek yok olmasını savunur!
Ölen, ütülen, canı yanan, saldırıya uğrayan milletin sokaklara dökülmesi ve hak aramasından da derin korkuya kapılır: "Eyvah faşizm geliyor!" Ama öte yandan da sandığa tapıcı, millet egemenliği sevicidir!
Bu "Bağımlı Aydın" tipi kendiliğinden mi ortaya çıktı? Ülkeye 60 yıldır egemen olan "sağcı-gerici düşünce" mi kendi aydın tipi olarak onları yeniden yarattı? Yoksa kendi cephaneliğinden "aydın"çıkaramadığı için, üretmeyen "entelektüel" ler arasından mı devşirdi? Eski "solcu" ve "aydın"tiplerini satın alarak mı gündeme oturttu! "Bak, biz bu tip yazar çizeri baş koltuğa oturturuz, cebini de doldururuz" politikasıyla, örnek olmaları için onları meydana mı saldı?
Hiç şüphem yok: Bu saydıklarımın hepsinden oluşan bir "salya" var ortada.
Marmara Denizi bu yaz alglerin istilasına uğradı. Deniz kirliliğiyle bunların karışımından oluşan, örneğini ancak kurgubilim filmlerinde gördüğünüz, şöyle pencerenin pervazlarından, bacalardan içeriye doğru sızan, duvarlarda kımıl kımıl yürüyen yaratıklar oluştu denizde iki ay boyunca ve balıkçılarımız onlara "salya" adını verdi!
Toplumsal ve siyasal gündemi uzun bir süredir bu tür "salyalar" basmış durumda...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder