17 Nis 2011

BAĞNAZLIK - SİVASLAR OLMASIN

Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu”nda ilk kez karşımıza çıkan ve Arapça “mutaassıp/taassup”a karşılık olup Batı dillerindeki “fanatik/fanatizm” sözcüğüyle anlamdaş “bağnaz/bağnazlık” sözcükleri, genel olarak, kendi düşünce ve inançlarına körü körüne bağlanarak başkalarının düşünce ve inançlarına yaşama hakkı tanımama anlamında kullanılıyor.

Sivas toplu kıyımının yaşandığı o alacakaranlık günlerde kaleme aldığım ve Cumhuriyet gazetesinde 8 Eylül 1993’te yukarıdaki başlıkta yayımlanan yazımda bağnazlık konusunda en kapsamlı açıklamayı yapan Mısır’ın ünlü din bilgini şeyh Muhammed Abduh (1845-1905)’un *Mehmet Akif Ersoy (1873-1936) tarafından Arapça’dan Osmanlıcaya çevrilmiş bir yazısının ilginç ve çarpıcı bölümlerini, dilini sadeleştirerek alıntılamıştım. Bu yazımda da  “bağnazlık” sözcüğünün tanımlanması üzerinde dururken şeyh Muhammed Abduh’dan yine alıntı yapmamak olanaksız.

Muhammed Abduhİkinci Türk Dili Kurultayı’nın yönergesiyle 1933 yılında çalışmalarına başlanan ve 1935’te yayımlanan “Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzunda ilk kez karşımıza çıkan ve Arapça “mutaassıp/taassup”a karşılık olup Batı dillerindeki “fanatik/fanatizm sözcüğüyle anlamdaş “bağnaz/bağnazlık” sözcükleri, genel olarak, kendi düşünce ve inançlarına körü körüne bağlanarak başkalarının düşünce ve inançlarına yaşama hakkı tanımama anlamında kullanılıyor. Türkçe Sözlükte bağnaz “Bir görüşe, bir inanca katılıkla bağlanıp ondan başkasını kabul etmeyen, "yobaz” biçiminde tanımlanarak Nurullah Ataç’tan şu örnek verilir: Bağnaz, kendi kendine düşünemeyen adamdır. 


Kubbealtı Lugatında ise “bağnazlık = taassup”un anlamı şöyledir: Taasup (Ar. te’aşub)

1. Bir kimseye veya şeye karşı aşırı taraftarlık gösterme, aşırı derecede yan tutma.
2. Bir din ve inanışa, bir fikre aşırı derecede bağlı olup onun dışındakileri düşman gibi görme.


“Bağnaz” sözcüğünün Andreas Tietse’nin etimolojik sözlüğündeki karşılığı “dar kafalı”dır. Falih Rıfkı Atay (1894-1971) bağnazlık için “Doğrudan doğruya vicdan ve düşünce özgürlüğüyle mücadele halindedir” der. Şemsettin Sami (1850-1904), Kamus-u Türki’sinde bağnazlığı “Kendi din ve ulusunu son derece üstün tutarak diğer bir din ve ulustan olanlara kin, düşmanlık ve nefret gösterme” biçiminde tanımladıktan sonra devam eder: “Bağnazık, gelişme ve medenileşmeye manidir. Diyanet (dindarlık) ne kadar memduh (övülmeye değer) ise bağnazlık o kadar mezmumdur (yerilir)."
Yukarıdan beri görülüyor ki, bağnazlığın dilimizde olumlu bir anlamı yok.
Tanzimat dönemi yazarlarından Ebüzziya Tevfik (1848-1913)ise, ancak iki cildini yayımlayabildiği Lûgat-ı Ebüzziya (1886) adlı sözlüğünde şöyle yazar: “Bu sözcük çok yanlış anlaşılmakta Sözcüğün anlamı: Aile bireylerini ve akrabalarını, daha geniş anlamda budununu (kavmini) korumak ve kollamak. Terim olarak: Gerek din işlerinde ve gerek budununun gelenek, görenek ve kurallarını kollamada eylemli olarak yan tutmaktır. “Bağnazlık, akla uygun bir konuda, aşırıya varmamak üzere memduh (övülür), akla uygun olmayan davranışlarda nasıl olsa mezmumdur (kınanır). ”Şeyh Muhammed Abduh da uzun yazısından özetle “Bağnazlık; yurdunu, ulusunu ve dinini kayırma, kollama anlamındadır. ”der ve onu üç bölüme ayırır: Bağnazlıkta itidal (ölçülü ve yapıcı olma); bağnazlıkta tefrit(ölçüyü gevşetme, ilgisizleşme) ;bağnazlıkta ifrat (aşırıya kaçma, şiddet uygulama). Bağnazlıkta itidal (ölçülü bağnazlık): “Ortak inanç ve düşünce sahibi kişilerle yakın ilişkilerde ölçü korunur; davranışlarda adaletsizliğe yer verilmez; dinsel ya da düşünsel karşıtlarına saygı gösterilir, haklarını tanımamak gibi davranışlarda ve saldırılarda bulunulmazsa bu tür bağnazlık, insani erdemlerin en yücesi, en yararlısıdır. Böyle ölçülü bir bağnazlık en kutsal, en yüce bir bağlılıktır ki, bu yüksek dereceye çıkanları, efendiliğin doruğuna, büyüklüğün ve onurun zirvesine yükseltir.”

Voltaire “Düşüncelerinize karşıyım; ama onları özgürce dile getirme hakkınızı sonuna kadar savunurum ”derken; insanı “insan” yapan, kişilik sahibi kılan bu ölçülü bağnazlığın en anlamlı örneğini vermektedir. Bağnazlıkta tefrit (ölçüde gevşeme): “Tanrı’nın yarattığı bu evren üzerinde değişmez yasa öyledir ki, bir toplumun asabiyeti  (akraba, ulus, yurt, dil, din ve özgürlüğü koruma gayreti) zayıfladığı zaman Cenab-ı Hak onu aymazlık içinde bırakır; kişiler birbirinden habersiz kalır, ulus arasına ayrılık düşer; yabancı dış unsurların ülke işlerine el atması için geniş bir alan açılır. Artık böyle bir toplumun içine düştüğü ölüm bataklığından doğrulup kalkması olanaksızdır. Ola ki Kudret-i Fâtı-ra (yaratıcı güç) tarafından yapıcı bağnazlık ruhu coşturulsun da“ikinci doğuş” şeklinde, tekrar diriltilmiş olsun. ”Kudret-i Fâtıra, böyle bir şansı, böyle bir dirilişi, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’le son bir kez bağışladı Türk ulusuna. Bu ülke halkı bu şansı değerlendiremezse, karanlık ve bilinçsiz güçleri nitelemesiyle Büyük Ortadoğu Projesi içinde eritilmekten kurtulamayacaktır. Haklı ya da haksız mı olduklarını akıl süzgecinden geçiremeyeceklerinden Ataç’ın deyişiyle, kendi kendine düşünemeyen kişilerin; eğitim yetersizliği nedeniyle ulus bilinci tam geliştirilememiş halkın, yanlış yola güdülenmesiyle yeni bir karanlığa doğru çekilmek istendiği ortada. Bu aymazlıktan sıyrılıp ne zaman uyanılacak? Her zaman bir Atatürk bulunmaz ki. Bağnazlıkta ifrat (aşırı bağnazlık): “Bu tür bağnazlık, kişileri zulme, hak ve insaf sınırlarını aşarak düşmanlığa yönelteceği için çok kötüdür. Aşırı bağnazlar,kendi halkını, onun örf, adet ve inançlarını, körü körüne savunurlar. Yalnız kendi inançlarından yana olan topluluğu, her çeşit hakka sahip görerek kendilerinden olmayanlara‘başıboş hayvan’ gözüyle bakarlar; onların da kendileri gibi bazı hakları olabileceğini akıllarına getirmez, onlara yaşama hakkı tanımazlar.“ Bu şekilde, adaletin geniş yolundan çıkarlar ki, o zaman ölçülü, yapıcı bağnazlıktan beklenen gelişim zarara dönüşür, onur ve yüceliğin temelleri sarsılır; daha doğrusu, milletin onuru gider. Çünkü insan toplumunun dayandığı temel, adalettir. Milletlerin yaşamı, dürüstlükle ayakta kalır. Adalet kanununa boyun eğmeyen hiçbir güç yoktur ki, sonunda ortadan kalkmasın. “Zaten, aşırılığa kaçan bağnazlık, Asabiyyete sebep olanlar bizden değildir mealindeki hadis-i şerifiyle Hazret-i fiâri’Sallalahü Aleyhi Vesselâm Efendimiz tarafından dahi şiddetle yasaklanmıştır. ”Bağnazlıkta aşırılık, dinsel bağnazlığa dönüştüğünde birtakım karanlık olaylar ortaya çıkar. Hatta bu, bir dine bağlı olanların inanç yönünden kendilerine ters düşenleri yok etmeye kadar varır. Örneklerini çok gördük. Bağnazlığın Türkçe Sözlük’te yobaz; Tietze’nin Etimoloji Sözlüğü’nde dar kafalı diye tanımlanmasına neden olanlar işte bu aşırı bağnazlardır.
(*) Özgeçmişinde Türkmen kökenli olduğunu belirten şeyh Muhammed Abduh, Mısır müftülüğü de yapmış ünlü bir İslam bilginidir. Zamanın Fransa Dışişleri Bakanı G. Hanotaux’ya karşı İslam dinine ilişkin ünlü savunmasıda Türkçeye çevrilmşltir.•

ORHAN VELİDEDEOĞLU - (Bütün Dünya)

Hiç yorum yok: