20 May 2011

İSTANBUL HÜKÜMETİ, İZMİR HALKININ BAŞINA NASIL ÇUVAL GEÇİRTTİ!



Ercan Dolapçı
Milli Mücadele’de yaşadıklarımız bir çok derse konu olur.15 Mayıs 1919 günü İzmir’in işgali tam bir ‘çuval geçirme hadisesidir’! İşgal süresince Ege halkı 1milyon 200 bin evladını kaybetti. İlk gün 2000 kişi katledilmişti… Kurtuluşta İzmir yakılıp yıkılmış, Aydın’da 8000 haneden 87 hane sağlam kalmıştı.
Hükümet “Sakin olun” dedi
İşgalin ayak sesleri duyulunca İzmir’deki 17. Kolordunun kumandanı Ali Nadir Paşa, Harbiye nezaretine başvurur. Bu sırada İngilizlerin İzmir’deki temsilcisi Amiral Calthorpe işgal konusunda nota bile vermiştir. Bu konuda Şakir Paşadan şu cevap alınır.”İşgal vukuunda Babıaliye verilmiş bir malumat yoktur. Amiralin bu teklifi, mütareke şartları hükümleri icabından olmakla muvafakat edilmesi lüzumu tabiidir…” Israrlı yazışmalara Ali Nadir Paşa şu cevapla olayı kapatır.”Bu gibi şayialara ehemmiyet vermeyiniz…”
Ali nadir Paşa birliklerine ise şu emri gönderir.”İzmir Müstahkem Mevkii tahkimat bölgesi, bu gün öğleden sonra İtilaf Devletleri tarafından işgal edilecek, toplar ve diğer harp malzemesi bu kıtalara teslim olunacaktır. Komutanlar subaylar ve erler bu bölge dışında gerilerinde toplanacaklar, kolorduca verilecek emre göre hareket edecekler, bu işgal esnasında katiyen karşı konulmayacak, işgale gelecek itilaf müfrezelerine gereken kolaylıklar gösterilecektir.”
Ali Nadir Paşa “İkna’ Edildi
Anlayacağınız Ali Nadir Paşa “ikna” edilir. Halk ise Ali Nadir Paşa gibi düşünmez. Geliyorum diyen felakete karşı hükümetin kaygısızlığını görünce kendisi hızlı bir örgütlenmeye girer. Bu doğrultuda “Reddi İlhak Heyeti” kurulur, şehrin ileri gelenleri ve aydınlar valiyle görüşürler, buradan istedikleri kararlılığı göremeyince kendi aralarında toplanırlar. 14 Mayıs 1919 günü sadrazamdan şu cevap gelir: “Hükümet bu bapta milletin hukuku ve devletin muhafazası için uhdesinde terettüp eden vazifeleri ifaya teşebbüs eylemiş, vakar ve sükûnetin muhafaza edilmesi lüzumunun münasip lisanla ahaliye tavsiyesi, Dâhiliye Nezareti’nden vilayetlere tebliğ kılınmıştır.” İzmir valisi, panik üzerine Köylü Gazetesine şu cevabı verir. “Bazı kötü niyetliler, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edileceği tarzında şayialar çıkarmışlardır. Tekzip olunur”
Tekzipçi valiyi, işgal tekzip etti
Bu arada panik ve korku şehre de yayılır. Vatandaşlardan ve askeri birliklerden şehir dışına kaçanlar olur. İşte bu ortamda Yunan birlikleri 15 Mayıs günü İzmir’e çıkarlar. Bir anlamda İzmir valisini “tekzip” ederler. İşgal sırasında şehirde bulunan azınlık Rumlar Kordon boyuna birikir ve görülmedik tezahüratlarla askerlerini karşılar. Papazlarda hazırdır. Onlarda askerleri “3 bin yıllık hayali gerçekleştirdikleri ”için kutsarlar. Yunanlılar kolordu kışlasına yaklaştıkları sırada bir el silah sesi duyulur ve askerler sağı solu taramaya başlar. Panik havası kısa sürede yayılır ve sivillerde katledilmeye başlanır. Sözde “barış ve huzur” getirmek için İzmir’e gelen Yunan birlikleri, yerli işbirlikçileri ile kısa süre içerisinde akıl almaz cinayetler işler. Askerlerimize “çuval” bu sırada geçirilir.


Akıl almaz hakaret ve katliam
İstanbul Hükümetinin telkinlerine uyan Kolordu Kumandanı Ali Nadir Paşa başına gelenleri, 20 Mayıs tarihli raporunda şöyle anlatır: “Nizamiye kapısına çıkıldığı andan itibaren haysiyet ve şeref ve namus-ı hükümeti askeriyeyi tamamen ayakaltına alan ve şimdiye kadar tarihin kaydetmediği cinayet ve fecayi ve hakaret başlamıştı. Bizzat bendenizde dâhil olduğum halde en ağır muamelelere maruz kalınmış ve zabitanın süngü ve dipçik darbeleri altında aramalar yapılmış ve kalpakları alınarak yırtılmış, çiğnenmiş ve bir kısmı da süngülere takılmış, üzerlerinde bulunan para, saat, yüzük, sigara tabakası ve mendil gibi her türlü levazım teçhizatı tamamen gasp ve yağma edilmiş ve en ağır çirkin sözler ile tahkir ve darp edilerek ve şekil ve kıyafetleri acayip komiteci ve çeteci kişilerden oluşan askerler tarafından kuşatılarak heyeti umumiye ye tahrik edilmiş ve buna karşı Yunan zabitanının eylemleri ve harekatı yalnız ihmal ve hoşgörülü değil, bilakis hayvanca tutum ve tavırları ile etrafımızı ihata eden rezil topluluğu teşvik ve kışkırtma mahiyetinde idi.”
Ne ibretlik olay değilmi? Aynı günün akşamı Mustafa Kemal’de Samsun’a yola çıkar. “çuval”ı çıkarmak için.   
Ercan Dolapçı 20.05.2011 Aydınlık Gazetesi

Şimdi o tarih de işgali acıyla yaşayan Rahmetli dedemin (İstiklal savaşı gazisi Emekli Tümgeneral Neşet Toron) yukarıdaki yazıyı doğrulayan, notlarını aşağıya aktaracağım.(Tıklayarak büyütüp okuyabilirsiniz.) O yazıyı ilk tercüme eden emekli kıdemli topçu albayı İhsan Ali Alpar'dır.O' nunda ruhu şad olsun.


Ali Toron


İzmir Yunan İşgali

Emekli (Merhum İstiklal Gazisi) Tümgeneral Neşet Toron


İzmir işgalinde Yunan azınlık işbirlikçileri



































Bende şimdiki 19 Mayıs Gençliğinin yukarıdaki çeviriyi anlamakta güçlük çekeceklerini düşünerek metni daha anlaşılır hale getirdim.


ÇEVİRİ

Bu yazıyı kıymetli arkadaşım, aramızdan ayrılmış Emekli Tümgeneral Neşet Toron’un kendi el yazısı ile yazıp oğlu Bedi Toron’a verdiği tarihi hatırasını Türk insanının okuması ve anlaması için yeni yazıya çeviriyorum.
Kardeşlim Neşet’in el yazısını yeni yazımıza çevirirken güzel ruhunu anıyorum.

İzmir – Karantina
1919
İzmir’in yunan askeri tarafından işgali gününde gerçek olarak cereyan edip durumumuzun sıkıntılı, elemli, ibret alınacak kısımlarını anlatan bu olay tanığı olanların yaralarını tazeler, görmeyip işitenleri yeniden ağlatır, halen işitmeyenleri şaşkınlık ve hayret içerisinde bırakır. Kalplerde (Sinelerde) iz bırakacak bu vahşeti elem içinde ve gerçekleştirilen zulüm ve acımasızlığa tanık olduğum yönüyle insanlarımıza sunuyorum.

Yalnız bu acı olayı yeterince ve hakkıyla açıklayamamak, yapılanları anlatacak doğru kelimeleri bulamamak beni çok üzüyor. Bunun için affınızı rica ederim.

Kışladaki görevim nedeni ile işgal günü her zamanki gibi sabah saat 08:00 da daireme gittim. Fakat gece alınan bilgiye göre yakın zamanda yunan kuvvetlerinin işgalinin gerçekleşeceği ve resmi dairelere ve belirli mekânlara yerleşeceklerini işittim. Bana ait bir görev olmaması nedeni ile ana görevimle uğraşmaya başladım.

Saat 11:00 sıralarında kışlanın kapısında bir telaş ile Rumca tehditkar bağırışlar duydum. Pencereden baktım. Yunan askerinin geçişini gördüm. Bir dakika sonra silah gürültüsü ile asker ve halkın birbirine karışmış olarak koştuğunu gördüm. Kısa bir süre sonra bize doğru şiddetli ateş başladı. İşte bu alçakça ve akla hayale gelmeyecek olay karşısında birlikte görev yaptığım mesai arkadaşlarımla birlikte siper aldık. Ateş ve feryatlar yarım saat kadar devam etti. Arada odamızın dışından “Çıkınız korkmayınız” emri üzerine odadan dışarı çıktım.

Kolordu komutanı Nadir Paşa ile Kolordu Erkan ve Heyeti kışlada bulunan kıta askerleri toplanmış meselenin zorluğunu, tehlikenin büyüklüğünü bilerek olayın yatışması için beyaz bayrak sallayarak yunan askerini sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Bende o guruba katıldım. Yunan neferlerinin bizi aşağıya davet etmeleri üzerine merdiven başına kadar ilerledim. Yunan askerinin aşağıya inen asker ve subaylardan birer birer kalpaklarını alıp yere atmakta olduklarını gördüm. Askerin şerefini temsil eden serpuşumun (Şapkamın) yerlerde sürünmemesi için başımdan çıkarıp koltuğumun altına aldım. Fakat kapıdan çıkarken süngü ile tehdit ve hafif yaralanarak zorla kalpağım elimden alındı. Yunan askeri süngüsünün ucuna taktığı kalpağı savuruyor ve bir yandan bana ağza alınmayacak küfürler savuruyordu. O canavarın yüzünü ve yaptıklarını üzüntü ve acı içinde yaşaran gözlerimle seyrettim. Bende sonunun ne olacağı bilinmeyen kafilenin (grubun) arasına karıştım. O dakikadan itibaren artık hayatımdan, ailemden, geleceğimden umudu kesmiştim. Çünkü daha ilk anda yaşadığım insanlık dışı vahşetin, yabaniliğin elinden kurtulamayacağımı anlamıştım.

Kordon tramvay istasyonu önünde durdurulduk. İnsanlara, insaniyete reva görülmeyen aşağılama, tehdit, işkence ile azab ederek silah aramaya başladılar. Artık ölüm duygusunun acıklı halimize, matemimize ortak olduğunu düşünmeye başlamıştık.

Keder ve üzüntüden akan gözyaşlarımız ve o dakikadan itibaren dökülmeye başlayan masum kanlarımızla matemli sahneyi siliyorduk. Silah araması son buldu.

Felaket uçurumuna doğru yuvarlanmaya başladık. Yolda yunan askeri ve ahali tarafından bize medeniyetin anlamını inkâr edercesine, insanın varlığını sorgulatırcasına yöneltilen hakaretler, tokatlar, namus ve şerefimizi, diyanet ve milletimizi ayaklar altına alan küfürler, küçük düşürmeler devam etti.

Yunan askeri ve rum ahali tarafından atılan mermilerden arkadaşlarım birer birer masumane bir şekilde kötülüğün kurbanı olmaya başladılar. Bu yaralanıp düşen arkadaşlarımın canhıraş feryatlarını acı içinde izlerken inanılmaz ve korkunç bir durumun tanığı oluyordum.

Yaralanıp yere düşenleri, acı içinde feryat edenleri, şehit olanları denize atmaya başladılar.
Yaptıkları mezalimi gizlemek için hunharca katlettikleri insanların bedenlerini denize atarak kendilerini lanetliyorlardı.

Sonunda bana da bir kurşun isabet etti. Sol bacağımın yanından sıyırarak yanımda kurşunlardan korunmaya çalışan arkadaşımı kalbinden vurup şehit etti. Aynı durumla karşılaşmamak için yaralı vaziyette koştum. Ölüme koşan, acı sonlarını bekleyen arkadaşlarımı yalnız bırakmadım. Fazla kan kaybettiğim için gücümü yitiriyordum. Sonun da yere düştüm. Şiddetli yağmur altında acı ile kıvranırken ölmediğimi gören yunan askeri hayatıma son vermek için aç bir kurt gibi üzerime saldırıp süngüsü ile sekiz yerimden yaralayıp bedenimde delikler açtı. Bir dakika sonra yanımda beliren bir başka yunan askeri hemen ceplerimi karıştırdı. Ayakkabılarım dahil nem varsa çıkarıp aldı. Aldığım yaralar, çektiğim acı ile yetinmeyip tüfeğinin dipçiği ile başıma, göğsüme ve koluma vurup uzaklaştı.

Ben o halimle can çekişir yardım ararken arkadaşlarımın elli metre ilerde vapura çıkmak üzere sahilde bulunan bir mavnanın üzerinde olduklarını gördüm. Yanımdan bir sivil geçti. Kendisinden beni mavnaya götürmesini rica ettim. Beni ayaklarımdan sürüyerek mavnanın yanına kadar getirdi. İnsanların perperişan halini fırsat bilip oraya kadar bin bir güçlükle gelenleri yağmalamak için bekleyen serserilerin birinden yardım için tekrar ricada bulundum. Bana vücudumu yok etmek için denize atmayı teklif ettiler.

Ben de bu kadar acıdan sonra hiç olmazsa cenazemin kaybolmaması için o hain serserilerin teklifini anlayarak ayaklarımı bana yardım eden sivilin ellerinden kurtardım ve mavnadaki arkadaşlarımdan yardım istedim.

Vapurda bulunan arkadaşlarım tarafından iskeleden mavnaya oradan da alınıp güverteye bırakıldım. Güvertede hayatımdan ümidi kesmiş bir durumda yağmur altında 4,5 saat bekletildim.

Bir süre sonra vapur tayfasının ikazı ile bir yunan doktoru gelip yaralarımı sardı. Bana bir tezkere düzenleyerek sağlık görevlilerince vapur ambarına indirilmemi sağladı. Sabaha kadar ambarda kaldım.

Sabahleyin cenazemi almaya gelen yunan sağlık askerleri (sıhhiye neferi) beni hayatta görünce kamaraya götürdüler. Kaptanlar sıcak sütlü çay ikram ettiler. Akşama kadar kamarada kaldıktan sonra bir römorkör ile İzmir asker hastanesine tedavi için sevk edildim.

Kırk gün Osmanlı doktorları tarafından tedavi edilerek iyileşip taburcu oldum.



OSMANLI İSTİHKAM MİLAZİMLERİNDEN
MEHMET NEŞET

ÇEVİRİ

EMEKLİ KIDEMLİ TOPÇU ALBAYI
MUHARİP GAZİ
İHSAN ALİ ALPAR (03.05.1977)












Hiç yorum yok: