PORTRE - SÜHA UMAR
İstanbul, 1945 doğumlu. Yükseköğrenimini AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamladıktan sonra 1967 yılında Dışişleri Bakanlığı’nda üçüncü kâtip olarak göreve başladı. Arjantin’de başkâtip, Bulgaristan’da maiyette başkonsolos; Strasbourg’da (Avrupa Konseyi) müsteşar; NATO ve AGİT nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği’nde Daimi Temsilci Yardımcısı gibi önemli görevlerde bulunduktan sonra, 1995 yılında Ürdün’e büyükelçi atandı. Kral Hüseyin tarafından Ürdün’ün en büyük nişanı; 1. Derece İstiklal Madalyası’yla taltif edildi. 1999’da kendi isteği ile emekli oldu. 2002’de Dışişleri Bakanı’nın isteği üzerine tekrar büyükelçilik görevini üstlendi. 2004-2008 yıllarında Dışişleri Bakanlığı İkili Siyasi İşler (Afrika ve Doğu Asya) Genel Müdürü olarak görev yaptı. 2008’de Belgrad Büyükelçiliği’ne atandı. Geçen ay emekli oldu. Çevre, doğal yaşam ve avcılık konusunda, Milliyet, Yeni Günaydın, Yeni Yüzyıl ve Habertürk gazetelerinde köşe yazıları, ayrıca pek çok makale yazdı. Çevre alanında çok sayıda ödül aldı.
İstanbul, 1945 doğumlu. Yükseköğrenimini AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamladıktan sonra 1967 yılında Dışişleri Bakanlığı’nda üçüncü kâtip olarak göreve başladı. Arjantin’de başkâtip, Bulgaristan’da maiyette başkonsolos; Strasbourg’da (Avrupa Konseyi) müsteşar; NATO ve AGİT nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği’nde Daimi Temsilci Yardımcısı gibi önemli görevlerde bulunduktan sonra, 1995 yılında Ürdün’e büyükelçi atandı. Kral Hüseyin tarafından Ürdün’ün en büyük nişanı; 1. Derece İstiklal Madalyası’yla taltif edildi. 1999’da kendi isteği ile emekli oldu. 2002’de Dışişleri Bakanı’nın isteği üzerine tekrar büyükelçilik görevini üstlendi. 2004-2008 yıllarında Dışişleri Bakanlığı İkili Siyasi İşler (Afrika ve Doğu Asya) Genel Müdürü olarak görev yaptı. 2008’de Belgrad Büyükelçiliği’ne atandı. Geçen ay emekli oldu. Çevre, doğal yaşam ve avcılık konusunda, Milliyet, Yeni Günaydın, Yeni Yüzyıl ve Habertürk gazetelerinde köşe yazıları, ayrıca pek çok makale yazdı. Çevre alanında çok sayıda ödül aldı.
Emekli büyükelçi Süha UmarArap ülkelerinde halkların modern Atatürk Türkiyesi’ni örnek aldıklarını söyledi:
AKP hükümetinin son yıllarda Suriye-İran ikilisine katılması ve çeşitli nedenlerle ortak bir tutum sergilemeye başlamasının Batı’da not edildiği muhakkaktır. Tek başınıza politika belirleyecek ve uygulayacak kadar güçlü değilseniz bunun bedeli mutlaka olur. Korkarım Türkiye bu bedeli ödeme aşamasına geldi.
Türkiye ekonomik sıkıntılardan kaynaklanan memnuniyetsizliklerin yaşandığını yakın geçmişte görmüştür. Sonunda bugünkü iktidar iş başına gelmiştir. AKP iktidarının yönetimden ayrılması da büyük olasılıkla yanlış bir politika sonunda palazlandırdığı etnik kalkışma yanında, yeni bir ekonomik krizle olabilecektir.Ortadoğu ve Arap dünyasını yakından izlemiş bir diplomat olan emekli büyükelçi Süha Umar’la Arap Baharı’nı, bunun Türkiye’ye olası etkilerini ve İsrail’deki halk kalkışmalarını konuşuyoruz. Umar diyor ki:“Türkiye’nin ilişkilerini üzerine oturttuğu rejimler ve yönetimler Batı’nın da girişimiyle birer birer devrilince AKP yeni arayışlara girmek zorunda kaldı. AKP’nin yanlış hesabı zaten Bağdat’tan dönmüştü. Şimdi Trablus ve Şam’dan da dönmüştür. Yeni yanlışlarla sonucun daha da vahim olmasından, sadece ekonomik kayıplarla sınırlı kalmamasından korkulur.” Umar bir de şu ilginç tespitte bulunuyor: “Kendi rejimlerine baş kaldıran Arap halklarının en azından öncülerinin, yakın geçmişe kadar, yöneticilerinin aksine, kendilerine modern Atatürk Türkiyesi’ni örnek aldıkları ve AKP’yle gelen değişikliği biraz da endişeyle izledikleri bilinir.”AKP’nin beklentisinin halk kalkışmalarının olduğu Arap ülkelerinde Müslüman Kardeşler türü yönetimlerin işbaşına gelmesi ve Türkiye’nin de onlara liderlik etmesi olduğunu düşündüğüne dikkat çeken Umar,“Kanımca bu fazla hayalci bir beklentidir” uyarısını yapıyor.
- İsrail’in birçok kentinde patlak veren hükümet aleyhtarı gösteriler üzerine Arap Baharı’nın İsrail’e sıçradığı yorumlarına katılıyor musunuz?
İsrail halkı radikalİsrail’de olup biteni Arap Baharı ile karşılaştırmak, hele aynı kefeye koymak, İsrail’i ve bölgeyi biraz olsun bilen bir kişinin yapabileceği bir değerlendirme değildir. Arap ülkelerinin birçoğunda çeşitli zamanlarda ve şekillerde ortaya çıkan ve gelişen olaylar, temelde bu ülkelerde ve bölgede düzen değişikliğine yol açan ve bundan sonra da açması beklenebilecek olaylar olarak görünmektedir. Henüz tam olarak tüm nedenleri, tetikleyen olaylar, saikler ve dış ve iç güçler tam olarak bilinmese de Arap Baharı, bir yaşam biçimi, yönetim sistemi değişikliği amacını taşıdığı izlenimini vermektedir.Birçoklarının düşündüğünün tersine İsrail, din temeline dayalı, kendine özgü bir devlet düzenine, siyaset yapısına sahiptir. Bu yapı hemen tümüyle “hayatta kalma” mücadelesine odaklanmıştır. İsrail’in “Hayatta kalma”kavramı ve buna yönelik tehdit algılaması tartışılabilir, ancak bu İsrail halkının ve devletinin tutumunu değiştirmez. Bugüne kadar da değiştirmemiştir. İsrail halkı, zaman zaman çıkan bir iki aykırı ses bir yana, bu açıdan her zaman radikal söylemlere destek vermiştir. Bu nedenle de İsrail’de, Arap ülkelerinde beklenen türden bir yaklaşım ve yönetim değişikliğine yönelik halk hareketlerinin olacağına inanmakta zorlanırım.
- İsrail’de Binyamin Netanyahu hükümetinin işbaşına geldiği 2.5 yıl içinde hükümet karşıtı gösteriler yapılmamasına karşın tam şimdi protesto olaylarının patlak vermesine nasıl bir anlam yükleyebiliriz?
İsrail’deki gösterilerin, en azından bıugün için, hemen her ülkede zaman zaman görülen, “grup memnuniyetsizliği” türünden bir hareket olduğu düşüncesindeyim. Yakın geçmişte yaşanan ve Batı sistemi içindeki hemen tüm ülkeleri etkileyen ekonomik krizin son olaylarda da etkisinin olduğunu düşünmek yanıltıcı olmaz. Bu tür hareketler, İsrail örneğinde olduğu gibi, günlük yaşamı ilgilendiren herhangi bir nedenle ortaya çıkabilir. Hükümetleri bile düşürebilir. Özellikle ekonomik sıkıntılardan kaynaklanan memnuniyetsizliklerin bu tür sonuçları hep olmuştur. Türkiye de yakın geçmişte böyle bir dönemi yaşamış ve sonunda bugünkü iktidar işbaşına gelmiştir. AKP iktidarının yönetimden ayrılması da büyük olasılıkla, yanlış bir politika sonunda palazlandırdığı etnik kalkışma yanında, yeni bir ekonomik kriz ile olabilecektir.
Ankara Batı’yı iyi okumalı
Ankara Batı’yı iyi okumalı
İsrail hareketleri bugünkü niteliğini sürdürürse Türkiye’ye olumlu veya olumsuz bir etkisi olmaz. İsrail ekonomisinin daralması ile Türkiye-İsrail ekonomik ilişkilerinde de ortaya çıkacak daralmanın kayıplarını ise sineye çekmeye hazır olmalıyız. Arap Baharı için ise AKP’nin beklentisinin, bu ülkelerde Müslüman Kardeşler türü yönetimlerin işbaşına gelmesi ve Türkiye’nin de benzer bir rejime sahip -en azından ılımlı İslam- en güçlü Müslüman ülke olarak onlara liderlik etmesi gibi görünmektedir. Kanımca bu fazla hayalci bir beklentidir. Bugün Müslüman Kardeşler’i çok da zararlı gibi görmediği, hatta zaman zaman teşvik ettiği izlenimini veren ABD’nin ve AB’nin gerçek durumu çok geçmeden göreceklerini düşünüyorum. Kaldı ki Batı’nın Türkiye’ye böyle bir rol biçmesini gerektirecek bir durumun da olmadığı kanısındayım. Batı’nın, daha düne kadar şu veya bu biçimde desteklediği Libya, Mısır, hatta Suriye rejimlerinin arkasındaki desteğini böylesine radikal biçimde çekmesini, olası Türkiye bağlantısını doğru değerlendirmeliyiz.
Türkiye bedel ödeme aşamasında
Türkiye bedel ödeme aşamasında
- Bir de Suriye’de ordu birliklerinin Humus kentinde hükümet karşıtı gösterilerde ateş açarak 121 kişiyi öldürmesi Beşşar Esad rejimini nasıl etkiler?
Beşşar Esad yönetimi, ipleri elden kaçırmış görünüyor. Ülkenin yönetilemediği ortadadır. Suriye’nin derinliğine incelenmesi olayların sürpriz olmadığını hemen gösterecektir. Böylesine karmaşık siyasi yapı ve nüfus yapısına sahip bir ülkenin, sonsuza kadar, ülkedeki en küçük grup tarafından idare edilebileceğini düşünmek safdilliktir. Kaldı ki Esad yönetimi ABD ve AB gibi önemli aktörlerin hiçbir zaman tam desteğini almamış, güvenini kazanmamıştır. İran’ın desteği ise Batı için, Suriye açısından olumsuz bir olgudur. AKP hükümetinin son yıllarda Suriye-İran ikilisine katılması ve -bir kısmı anlaşılabilir olsa da- çeşitli nedenlerle ortak bir tutum sergilemeye başlamasının Batı’da not edildiği muhakkaktır. Eğer tek başınıza politika belirleyecek ve uygulayacak kadar güçlü değilseniz, bu tür politikaların bir bedeli mutlaka olur. Korkarım Türkiye bu bedeli ödeme aşamasındadır.
Netanyahu hükümeti gidebilir
Netanyahu hükümeti gidebilir
- Dafne Leef adlı kadının evinden çıkarılmasını protesto etmesiyle giderek yaygınlaşan halk hareketleri Netanyahu hükümetinin istifasına yol açabilir mi? Hükümet istifa ederse sizce İsrail’de neler olur?
Bu hareketler Netanyahu hükümetinin görevden ayrılmak zorunda kalmasına yol açabilir. Bu, yukarıda da belirttiğim gibi, birçok ülkede örnekleri görülmüş bir siyasi gelişme olur. Türkiye ve dünya için önemli olan, İsrail’in Ortadoğu’yu derinden etkileyen, Filistin sorununun çözümünü en azından yıllardır güçleştiren politikasında bir değişikliğe yol açacak bir yönetim değişikliğidir. Son günlerde yaşananların İsrail’de böyle bir değişikliğe yol açması olasılığını uzak görüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder