17 Kas 2011

Issız çölde yalnız devrimci...

 Allah Peygamberinin ne söylediğini tartışıyorlar. Acaba eşek derisi üzerinde namaz kılınabilir mi?
Hayatın içinden okunmayan dinsel metin, ölü bir metne dönüşeli, abes ile iştigal mevzular kuşatıyor meydanları.
Ama size bir yaşamdan bahsedeceğim. Selman-ı Farisi, Peygamber’in en seçkin sahabesi...
Devrimler beldesi İran’ın Ceyy kentinde bir dikhan (bahçe sahibi) çocuğu olarak büyümüş ateşperest Selman. Lakin, yaşadığı iklimin “mazideki” ruhundan nasiplenmiş, mal-mülk artıranlar karşısındaki nefreti ile düşmüş yollara...
Önceleri Hıristiyan oldu Selman. Bir şey arıyordu. Hakikat denilen bir bilgi. İçeride eksik bir şey vardı. Ve içerideki savaş bitmeden, dışarıdaki bitmiyordu...
Ancak bağlı olduğu kilisenin papazı öldükten sonra, “Sizin dininizden bana hayır gelmez” demişti.
Nedenini sorduklarında, “Bu adamın arkasından ne ağlıyorsunuz? Adam çuvalla altını miras bırakmıştır” demişti...
Sonra, tanıştığı bir papaz ona “Medine’de bir adam çıkmış, ‘Kölelere özgürlük’ diyor” gibisinden bir laf ettiğinde, hiçbir güç Selman’ı oraya gitmekten alıkoyamadı...
Ailesinin serveti, parası, statükonun baskısı; çölde yalın ayak koşan bir adamın heyecanının altında kalmıştı. Fekku Raqabetin/Kölelere Özgürlük!
Yolda gördüğü kervan, Selman’ı Medine’ye götürebileceğini söyledi. Lakin hile ve hurdayla, yolda “zorla” köle yapıp sattılar Selman’ı...
Sattıkları kişi Medineli bir tüccardı...
Evet, kölelere özgürlük sırrına koşan Selman, köle olmuştu. Ama içinde bir huzur vardı. Çünkü Medine’de rüzgar, farklı esiyordu. Tanıdık bir kokuydu bu... İhtişamlı Mazdek ayaklanmalarına benzettiği bu yapı, bir anda Selman’ı kuşattı. Kölelikten kurtulup kendisini büyük bir devrim süreci içinde buldu...
Selman meseleyi anlamıştı.
Bir gün Hz. Ömer, Selmân’a “Ben hükümdar mıyım, yoksa halife miyim?” diye sormuştur.
Selmân şu karşılığı vermiştir:
“Sen, Müslümanların topraklarından bir dirhem yahut daha az veya daha çok vergi alıp da onu hakkı olmayan yere koyarsan halife değil, meliksin!”
Hz. Ömer, Selman’ın bu cevabı karşısında ağlamıştır.
Ömer’i ağlatan bu sözün hikmeti, Selman’da vuku bulmuştur.
Abdullah b. Cerir, sıcak bir günde Sıfah’a gitmiştir. Bir adamın güneşin yakıcı sıcağında uyumakta olduğunu, ağacın altında gölgelendiğini görmüştür. Yanında da yiyecek bir şeyler vardır. Başının altında yastık, üzerinde bir abası bulunmaktadır. Abdullah b. Cerir, ona gölge olmak istemiştir. İyice yaklaşınca, adamın Selman olduğunu fark etmiştir. Ona“Üzerine gölge yaptıktan sonra seni tanıyabildim” deyince Selman“Ey Cerir! Dünyada, Allah’ın kıyamet günü senin dereceni yükseltmesini istiyorsan, en alçakgönüllü halinle mütevazı ol! Dünyada kim büyüklenirse; Allah kıyamet günü, ona kaybettirir. Şayet cennette az bir su ve azık bulmak istersin de bulamazsın!” demiştir.
Abdullah b. Cerir “Nasıl yani?” diye sorunca, Selman-ı Farisi “Ağacın kökleri altın ve gümüşten olsa da meyvesi yükseltilmiştir, Ey İbn-i Cerir! Cehennem zulmü nedir, bilir misin?” diye karşılık vermiştir.
Abdullah b. Cerir, bilmediğini söyleyince, Selman “İnsanların zulmüdür” demiştir.
Bir gün Selman-ı Farisi bir davette yemekten çekilince ev sahibi ona biraz daha yemesi için ısrar etmiştir.
Selman-ı Farisi, “Bana bu kadar yeter, bana bu kadar yeter! Zira Rasülullah bana ‘İnsanların bu dünyada en çok doyanları, ahirette en çok aç kalanlarıdır. Ey Selman! Dünya müminin hapishanesi, kafirin cennetidir’ buyurdu”  demiştir.
Sa’d b. Ebi Vakkas, Selman-ı Farisi’yi ölümüne yakın ziyarete gitmişti. Bu ziyarette Selman ağlamıştır. Sa’d, Selman’a “Niye ağlıyorsun Ey Eba Abdillah! Rasülullah, vefat ederken senden razı idi. O ashabını karşılayacak ve onun havz-ı kevserine erişeceksin!” demiş, Selman-ı Farisi “Vallahi ölümden korktuğum için ağlamıyorum. Dünyaya karşı bir hırsım da yoktur. Fakat Rasülullah, bizden şu sözlerle bir ahid almıştı: ‘Dünyada sizden birinizin sahip olacağı mal, yolcunun taşıyacağı azık kadar olsun!’ Halbuki çevremde bunca servet var!” karşılığını vererek korkusunu belirtmiştir.
Sa’d, Selman’ın çevresinde bir kase, bir leğen ve bir kilimden başka bir şey olmadığını ifade etmiştir.
Sonra Sa’d, Selman’a “Bize bir öğüt ver de senden sonra onu tutalım Ey Eba Abdillah!” demiş, Selman-ı Farisi “Bir şeye karar verirken, bir meselede hükmünü belirtirken ve bir malı taksim ederken Rab’bini hatırla, Ey Sa’d!” diyerek Allah’tan korkmanın gerekliliğini belirtmiştir.
Selman Selman’dır. Selman devrimdir.
Devrim, Selman’dır...
Devam edecek..

Hiç yorum yok: