27 Kas 2011

Stephen Hadley’den Türkiye’ye mesajlar


PORTRE

STEPHEN HADLEY
Toledo, Ohio, 1947 doğumlu. Cornell Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nü bitirdikten sonra Yale Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden doktorasını aldı. Gerald Ford’un başkanlığı döneminde Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi olarak çalıştı. Başkan Ronald Reagan döneminde 1986-87 arası ABD’nin İran’a silah satışlarını mercek altına alan özel komisyona danışmanlık yaptı. Baba Bush’un başkanlığı sırasında Savunma Bakan Yardımcısı oldu. Geogre W. Bush’un başkanlığında 2001-2002 arası Beyaz Saray’ın Irak Grubu’nda yer aldı. Bush’u Irak’taki nükleer silahlar konusunda yanlış yönlendirdiğini itiraf edip istifa etmek istediyse de Başkan Bush istifasını kabul etmedi. 2005’te Condoleezza Rice Dışişleri Bakanlığı’na atanınca başkanın Ulusal Güvenlik Danışmanı oldu. Şimdi U.S. Institute For Peace adlı düşünce kuruluşunun uluslararası ilişkilerinden sorumlu üst düzey danışmanı.



ABD’nin eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley’den Türkiye’ye dikkat çekici çağrılar:
İran’a baskılar arttırılmalı
Terör sadece Türkiye’nin değil Irak’ın da güvenliğini tehdit ediyor. Dolayısıyla ABD ve Türkiye çıkarlarının örtüştüğü bu alanda çalışmalıdır.İ ran halkı kendi geleceğini tayin için çaba harcamalıdır.
Bizler İran halkını, rejime baskı uygulaması amacıyla yüreklendirmeliyiz.

ABD’nin eski başkanlarından baba ve oğul Bush’un Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevinde bulunan Büyükelçi Stephen Hadley’le Ortadoğu’nun geleceğini konuşuyoruz. Konuşmasının satır aralarından Irak’tan ABD askerlerinin çekilmesinden sonra özellikle Kuzey Irak’ın güvenliğinin Türkiye’ye bırakılacağı gibi bir izlenim ediniyorum. Hadley ayrıca iddiaların aksine PKK terörüyle savaşta ABD’nin Türkiye’ye kesintisiz istihbarat paylaşımı sağladığını anlatıyor. Bir de söylediği şu ilginç nokta var ki onu da mealen aktarıyorum: ABD artık totaliter rejimlere karşı ayaklanan halkları desteklemekte çok kararlı. Hele de İran’da böyle bir kalkışma ABD’de büyük memnunluk uyandıracak.
- ABD’yle Türkiye’nin bu bağlamda yakın gelecekteki ilişkilerini nasıl görüyorsunuz?
S.H. - Bana göre ABD-Türkiye ilişkilerinin önünde çok iyi fırsatlar var. Çünkü ABD ve Türkiye demokrasi, özgürlük, serbest pazarlar gibi ortak değerlere inanıyorlar. Ortak değerleri paylaşmak sağlam iş birliğinin de temelini oluşturur. ABD’nin en yakın uluslararası ilişkileri olan ülkeler bizim değerlerimizi paylaşanlardır.
Dolayısıyla Arap dünyasının uyanışında ABD ve Türkiye’nin birlikte çalışmalarının önünde ciddi fırsatlar olduğunu düşünüyorum. Uzun vadede ABD-Türkiye ilişkilerinin geleceği konusunda çok iyimserim. Bu demek değildir ki her konuda aynı fikirde olalım. Bizim, ABD olarak, en yakın dostlarımız ve müttefiklerimizle ciddi ve sert fikir ayrılıklarımız var. Buna bir örnek olarak Fransa’yı gösterebilirim.
İstikrarsızlıkları destekleriz
- Biliyorsunuz, Türkiye’yle İsrail arasında bir zamanlar neredeyse mükemmel olan ilişkiler son yıllarda iyice limonileşti. Türkiye ve İsrail aynı zamanda ABD’nin yakın dostu ve müttefiki. İki ülke arasında bu zorluklar yaşanırken sizce ABD’nin tavrı ne olur? İkili anlaşmazlıkların derinleşmesi durumunda ABD taraf tutmak zorunda kalabilir mi?
S.H.- ABD, her ikisi de kendi yakın müttefiki olan Türkiye ve İsrail’den yana tavır alır. ABD olarak biz aralarındaki sorunları çözüp anlaşmazlıklarını gidermenin sadece ve sadece Türkiye ve İsrail’in çıkarına olduğunu düşünüyoruz. Üstelik bu iki ülke ortak değerleri paylaşıyorlar. Daha da öte, Türkiye ve İsrail ekonomik iş birliğini geliştirerek birbirlerine gayet yararlı olabilirler. İki ülkenin bu konular doğrultusunda birlikte çalışacaklarından umutluyuz. Böyle yaparlarsa ikili çıkarlarına hizmet etmiş olurlar.
- Bölgemizde ciddi istikrarsızlıklar yaşanıyor. Suriye’de muhalifler Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın gitmesini istiyor. Öte yandan Uluslararası Atom Enerji Komisyonu İran’ın nükleer silahlar üzerinde çalıştığının tespit edildiğini duyuran bir rapor yayımladı. İsrail ve İran arasında bir savaş çıkacağı spekülasyonları yapılıyor. İran’ın gerçekten nükleer silah üretmek için çalışmalar yaptığına dair somut kanıtlar ortaya çıkarsa bölgede neler olur? Türkiye hiç istemediği bir savaşa sürüklenir mi?
S.H.- Türkiye, ABD ve uluslararası camianın yanında yer alarak İran’a baskı uygulanmasının yollarını aramalıdır. Hâlâ bunun mümkün olduğunu düşünüyorum. Ama baskılar ve yaptırımlar daha da arttırılmalıdır kanısındayım. İran’ın nükleer güce sahip olacağı tarihi mümkün olduğunca geciktirecek başka önlemler alınmalıdır.
Aslında İran halkının kendisi hükümetine nükleer silahlardan vazgeçmesi için baskı yapmalı ya da rejimi değiştirmek için kolları sıvamalıdır. Açık konuşalım. İran’da da Arap ülkelerinde meydana gelen uyanışın aynısı olursa sorun çözülür. 2009’da İran halkı mevcut hükümetin siyasetini değiştirmek ve daha açık bir rejim oluşturmak için harekete geçmişti. İran halkı kendi geleceğini tayin için çaba harcamalıdır. Bizim hedefimiz de bu olmalıdır. Böyle bir İran’la nükleer güç sorunlarını da çözmeyi başarabiliriz.
Bölgedeki istikrarsızlıkların büyük bölümü umut vericidir. Çünkü özgür, müreffeh toplumlar ve gelecekler yaratılabilmesi için totaliter rejimlere başkaldıranlar o ülkelerin halklarıdır. Bunu İran halkı için istemeliyiz. Bana göre İran halkı kendisi için böyle bir gelecek istiyor. Bu nedenle de bizler İran halkını, rejimine baskı uygulaması amacıyla yüreklendirmeliyiz.
Irak başarısı Türkiye’ye bağlı
Türkiye Irak’ta ekonomik ve diplomatik olarak çok etkin.
ABD veTürkiye’nin ortak çıkarı Irak’ın başarısına katkıda bulunmaktır
- Aşağı yukarı bir aydan fazla bir süre içinde ABD askerleri Irak’tan tamamıyla çekilmeye başlayacak. O zaman Irak’ın, özellikle de Kuzey Irak’ın güvenliğini kim sağlayacak?
S.H.- ABD kuvvetleri Irak’tan 2007’den itibaren çekilmeye başladılar. Çekilen asker sayısı 160 binin üzerindeydi. Şu anda Irak’ta aşağı yukarı 30 bin ABD askeri kalmış durumda. Asker çekme işlemi Irak ve ABD hükümetleri arasında, 2008 sonunda varılan anlaşmalar uyarınca gerçekleştiriliyor.
ABD askerlerinin bu ülkeden geri çekilmesi memnunluk vericidir. Çünkü bu Irak hükümeti ve Irak halkının kendi geleceklerini tayin etmede sorumluluk almaya hazır olduklarını gösteriyor.
Sözünü ettiğim bu antlaşmalardan birisi ABD ve Irak arasında uzun erimli ilişkiler öngören Stratejik Çerçeve Antlaşması’dır. Bu antlaşmanın diplomatik, ekonomik ve güvenlik boyutu vardır. Aralıkta Irak Başbakanı Nuri El Maliki Washington’a geldiğinde BaşkanObama’yla görüşmesi sırasında Stratejik Çerçeve Antlaşması’nın içerdiği bu uzun erimli ilişkinin somut olarak tanımlanacağını umuyorum. Bu antlaşma, demin dediğim gibi güvenlik boyutunu de içeriyor. Güvenlik boyutu da geçiş döneminde ABD’nin Irak’a, halkına daha iyi bir yaşam oluşturabilmek için ayakta kalıp kendini savunabilmesi amacıyla yardımcı olmasını da içerecektir, diye düşünüyorum.
- Peki, Kuzey Iraklı Kürtlere ne olacak?
S.H.- Kuzey Irak’ta ekonomik durum iyi görünüyor. Siyaseten de belli bir istikrara sahip. Irak çok heyecan verici bir deneyim. Bölgede ilk kez Sünniler, Şiiler ve Kürtler birlikte, Irak’ta demokratik bir çerçevede geleceklerini tayin etme çalışmaları yapıyorlar.
- Gerçekten öyle mi?
S.H.-- Evet, gerçekten öyle. Bu demokratik bir çerçeve. Sünniler, Şiiler ve Kürtler kendilerine ortak bir gelecek çizmek için birlikte çalışıyorlar.
Önlerindeki sorunların hepsini hallettiler mi, diye sorabilirsiniz. Tabii ki hayır.
İşleri çok zor. Ortadoğu genelinde, Irak özelinde, tarihte şimdiye kadar bu hiç yapılmamıştı. Hepimizin bu çalışmanın başarıya ulaşması için işbirliği yapmamız lazım. Şiilerin Sünnileri, Sünnilerin Şiileri, her ikisinin birden de Kürtleri baskı altında tuttukları bir dünyanın dışında farklı bir dünya olması gerekiyor artık. Ortadoğu tarihi bu dediğim örneklerle doludur.
Irak bunu başarmalı. Türkiye de Irak’ın başarılı olmasına yardımcı olmak için önemli bir role sahip. Türkiye zaten Irak’ta büyük ölçüde ekonomik ve diplomatik olarak ciddi biçimde etkin. İşte, burada ABD ve Türkiye’nin ortak bir başka çıkarı var. O da Irak’ın başarılı olmasına katkıda bulunmak.

2007’deki anlaşma aksatılmadan uygulanıyor
- Ankara yıllardır PKK terörüyle mücadelede ABD’den yeterli istihbarat alınamadığından yakınır. Ankara’daki ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone ise bunu kabul etmedi ve yeterli istihbaratın Türkiye’ye sağlandığını söyledi. Sizce Ankara, ABD’nin terörle mücadelede yeterli istihbaratı sağlamadığı sanısına neden kapıldı?
S.H.- Ben artık ABD yönetiminde değilim. Üstelik Türk hükümetinin bu yakınmaları dile getirdiğini de bilmiyorum. Ama hatırladığıma göre Başbakan Erdoğan, 2007’de Washington’da Başkan Bush’la görüştüğü zaman bir anlaşma formüle etmişlerdi. Buna göre açıkça PKK terörünün sadece Türkiye için değil, ABD ve Irak için de tehdit oluşturduğu, dolayısıyla da üçlü olarak işbirliği yapılması gerektiği beyan edilmişti. Bundan sonra Türkiye’ye istihbarat akışı çok geniş boyutlarda arttırılmıştı. Anladığım kadarıyla bu yakın işbirliği ve istihbarat paylaşımı Başkan Obama yönetiminde de aksamadan sürmektedir. Umarım öyledir. Çünkü Irak, Türkiye ve ABD arasında PKK terörüne karşı istihbarat paylaşımı çok önemlidir. PKK terörü hem Türkiye hem Irak hem de ABD çıkarları için tehdittir.
PKK hem Türkiye hem ABD için tehdit
- 2007 Martı’nda Türk Silahlı Kuvvetleri Kuzey Irak’a girip Kandil’i bombalamışlardı..
S.H.- Türk ordusu sadece 2007’de değil, pek çok kez Kuzey Irak’a girip çıktı. Bu ilk kez değildi.
- Evet de 2007 operasyonunda bizim gazetelere yansıdığı kadarıyla Buşkan Bush çok kızmış ve Türk ordusu Kuzey Irak’tan çıksın diye bağırmış. Bu haber doğru muydu?
S.H- Hayır, bu haberler doğru değildi. Bunun doğru olmadığını Başbakanınız Erdoğan’la Başkan Bush’un o Washington görüşmesinden de anlamak mümkün. Tekrar ediyorum. Başkan Bush, PKK terörünün hem Türkiye hem de ABD için tehdit olduğunu açıklıkla beyan etmiş, Türkiye’yle bu sorunun üstesinden gelmek için işbirliğinin arttırılması, Irak’ın da aynı yolda yürümesi için ısrar edilmesi gerektiğini söylemişti.
Mesele bundan ibarettir.

NATO’nun Afganistan misyonu 2014’te bitmez
- Bir de Afganistan sorunu var. On yıldan fazla bir süredir NATO Afganistan’da. Ama bu ülkede çatışmalar durulmuyor. NATO’nun Afganistan’da başarılı olduğunu söyleyebilir misiniz?
S.H.- Afganistan’da belli bir mesafe alındı diyebilirim. Bir kere kadınların ve çocukların durumları düzelmeye yüz tuttu. Okul ve okullu olan çocuk sayısı giderek artıyor. Ekonomik büyüme artıyor. Kamusal sağlık hizmetleri yaygınlaşıyor.
Bugün Afganistan, on yıl öncesine kıyasla çok daha düzgün bir ülke oldu.
Hedef 2014’te ülkenin güvenliği büyük ölçüde Afgan birliklerine devredilmesi. Ama bu çok kolay olacak bir iş değil. Uzun zaman alacaktır. Afganistan’ın önünde iki zor iş var. Birincisi ülkenin tüm güvenliğini sağlayabilmesi için Afgan ordusunun güçlenmesi, ikincisi de daha iyi bir gelecek için ülke içindeki bütün gruplar arasında siyasi bir çözümün oluşması. Bunu yapmak da tabii ki uzun zaman alacak, çalışmalar 2014 sonrasına sarkacaktır. Bu çalışmalar zaman zaman da Pakistan’daki istikrarsızlıklar yüzünden sekteye uğramaktadır.
Afganistan da Türkiye ve ABD’nin ortak çıkar alanına girmektedir. Her iki ülkenin de hem Afganistan hem de Pakistan’ın güvenliği ve istikrarı için çalışmaları ABD ve Türkiye’nin çıkarınadır.




Hiç yorum yok: