4 Haz 2011

ORGENERAL BİLGİN BALANLI


Şeytan bir günah işleteceği zaman işe o günaha kutsallık zırhı sarmakla başlarmış. AKP' de şimdi kötü ve art niyetli eylemlerini kutsallaştırdığı kavramların ardına gizleyip topluma sunma çabası içinde. En sevdiği kutsal kavramlar: İleri demokrasi, Açılım, Küreselleşme, Kürt Açılımı, Alt Kimlik, Üst Kimlik, Hıristiyan ve İslam kardeşliği, Yeniden Yapılanma, Globalizm, Özerklik, Verimlilik, Barsakların Temizlenmesi, Ezber Bozma, Yüzleşme, Serbest Piyasa Ekonomisi, Darbesiz Sivil Demokrasi, Refah, Büyük Ortadoğu Projesi, Çılgın Proje, 
Seçim sonrası  yeterli milletvekili çoğunluğuyla anayasayı değiştirecek güce eriştiğinde kendisine engel teşkil edebilecek Adliye, Mülkiye, Harbiye gibi  kurumları etkisizleştirme ve itibarsızlaştırma çabasını sürdürüyor.

  1. Üniversiteler (YÖK): Üniversitelerde Roma Hukuku dersi önce kaldırıldı, sonra seçmeli ders oldu. cemaate ve hükümete yakın badem bıyıklar rektörlüğe atandı.
  2. Milli Eğitim (MEB): Okul yönetimleri ağırlıklı İmam Hatip mezunlarına bırakıldı. Din dersi öğretmenleri ön plana çıkarıldı. Türban ve başörtüsüne örtülü yeşil ışık yakıldı.
  3. Hukuk ve Yargı: Hakimleri ve savcıları denetimleri altına aldılar. Yargıyı siyasallaştırdılar.
  4. Emniyet: Polis Kolejleri, Polis Akademilerinde en etkili ve kritik pozisyonlara Fetullah yanlısı kişiler atandı. Polis meslek Yüksek Okulu Sınav soruları cemaate yakın olanlara sızdırıldı. Türk Ordusuna alternatif ikinci bir ordu yaratıldı.
  5. Gazete, TV, Medya: Ulusal ve yerel basının %80'nini satın aldılar. Alamadıklarını ürküterek sindirerek yandaş yaptılar.
  6. Emekçiler: İşçinin bu güne kadarki önemli kazanımlarını yerle bir ettiler. Örgütsüzleştirdiler. 
  7. Sivil Toplum Kuruluşları: AKP den yana iseniz sorun yok. Ama ona karşı iseniz dayak, biber gazı, tutuklama, her türlü aşağılanmaya açıksınız.
  8. Ekonomik Kaynaklar: Çok önemli ve kritik gelir kaynaklarımızı yabancılara sattılar. 1986 yılından AKP dönemine kadar özelleştirme satışı 9.300 milyar dolar idi. AKP döneminde (7,5 Yıl) ise özelleştirme satışı 30.300 milyar doları buldu. Toplam 22.000 kişi işsiz kaldı. Kontrolsuz satıp savma politikası ekonomimizin yönetimini yabancılara teslim etmiş oldu.
  9. Türk Silahlı Kuvvetleri: Türkiye Cumhuriyetinin varlık sebebi, Ataürk'çü, Ulusalcı, Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünü, Anayasa'sını koruma ve kollama görevini yasal olarak uhdesinde (Görev, yetki ve sorumluluğunda) bulunduran,  aynı zamanda M. Kemal Atatürk'ün kendilerine verdiği yetkiyi  kullanacaklarından rahatsız. Bu sebeple "Ergenekon", "Balyoz" "Kafes" "Poyrazköy" gibi tertiplerle komutanları Hasdal ve Silivri'de toplamaya başladı. 
ORGENERAL BALANLI NEDEN CEZAEVİNDE?
  1. Türk Ordusunu Savaşmadan yenmenin tek yolu onu yukarıda yazdığım tertiplerin içine sokmak, komuta kademesini etkisizleştirmek.
  2. YAŞ Atamalarını kendilerine göre düzenlemek.
  3. Türk Ordusunun savaş yeteneğini yok etmek.
  4. Kendisini güçlü gösterip "Oy" devşirmek.
İktidarın tüm devşirdiği güçlerle yeri geldiğinde şiddet kullanarak yürüttüğü bu operasyonu sandıkta oy kullanarak çözme şansımızın gittikçe olanaksızlaştığını söyleyebilirim.

TUTUKLANMA NEDENİ
MENZİL tarikatının merkezi BİLVANİS28 Şubat öncesi gerici, dinci faaliyetleri izlemek, değerlendirmek görevi olan TSK, Orgeneral Balanlı ( 1.Hava Kuvvetleri Komutanı iken) talimatıyla son derece stratejik bir bölgede (Eskiişehir - Sivrihisar ilçesi) faaliyet gösteren "Ağabeydin Potoğlu Çiftliği" halk arasında "Biilvanis Çiftliği" olarak  anılan Menzil Tarikatına bağlı Nakşibendilerin istihbarat çalışmalarını yürütüyordu. İddiaya göre Balanlı keşif uçakları ile bölgeyi izlemeye ve faaliyet içerisinde bulunanları tespit etmeye başladı. 2007 Yılında operasyon kararı alındı. Çiftlik havadan bombalanacaktı.!? Ancak son anda operasyon durduruldu.!?
Kısaca suçu İrticayı takip etmek.
28 Şubat sonrası RTE talimatıyla bu konuda yürürlükte olan tüm genelge, tamim,eylem planı, yönergeler iptal edilerek kamudaki gerici faaliyetlerin takibine son verildi. İzlenen ve kayıt altına alınan kişi ve kuruluşların belgeleri istenerek takibi engellendi.


MENZİLCİLER KİMDİR?
Cumhuriyet'ten sonra yer altına inen ve en kolay yayılanı, kuşkusuz Nakşibendi tarikatı oldu.Tarikatların ritüellerini gizli yapma "Bulunduğu topluma uyum sağlama", "bulunduğu topluma uyum sağlama", "Günlük ekonomik, ticari ve sosyal hayatın içinde olma" gibi ilkeleri nedeni ile Nakşilik Anadolu'daki genişlemesini sürdürdü. Anadoluda'ki Nakşi şeyhlerinin takva sahibi ve güvenilir gördükleri müritlerini "Halife" olarak tayin etmelerinden dolayı, tarikat Sunni İslam'ın egemen olduğu bütün köylerde taban buldu.Tarikatın Şeyh Mehmet Zahit Kotku'nun ölümünden sonraki kopuş sürecinde, Anadoludaki Nakşi merkezleride sürece dahil oldu. Bunlar arasında adıyaman merkezli cemaat öne çıktı. Başında Mehmet Raşit Erol'un bulunduğu cemaat dergahın kurulduğu yer olan Menzil adıyla ünlendi. Menzil cemaatini öne çıkaran ve onu diğerlerinden ayıran başlıca özelliklerinden biri de M.Erol'un devlet yanlısı tutumu oldu.

CUMHURİYET HABERİ (08.02.2008)


MENZİLCİLER ESKİŞEHİR'DE ARAZİ SATIN ALDI
Tarikat köy kuruyor AKP yolunu yapıyor
CAN HACIOĞLU
ESKİŞEHİR - Menzil tarikatının Eskişehir'in Sivrihisar ilçesindeki dağlık bir arazide yeni bir köy kurmaya hazırlandığı ortaya çıktı.
Adıyaman, Siirt, Bitlis gibi kentlerde etkin olan Menzil tarikatı şeyhi Muhammed Raşit Erol' un oğlu Fevzeddin Erol, Eskişehir'in Sivrihisar ilçesine 70 kilometre uzaklıkta bulunan 5 bin dönümlük " Potoğlu çiftliği" ni satın alarak köy kurma çalışmalarına başladı. Kurulacak köye Muhammed Raşit Erol'un bir zamanlar yaşadığı Bitlis'teki Bilvanis Köyü'nün adı verilecek. Tarikat, kendi internet sitesinde de araziyi Bilvanis Köyü olarak gösteriyor. Dağlık alanda kurulan köy için il özel idaresi tarafından 7 kilometrelik yol yaptırılırken yola Bilvanis adıyla işaret levhaları da yerleştirildi. Çevre köylerde yaşayan yurttaşlar ise olaydan rahatsız.
Eskişehir İl Genel Meclisi'nin DSP'li meclis üyesi Mehmet İlhan , il özel idaresinden ayrılan kaynaklarla Menzil tarikatının kurduğu köye özel olarak yol yapıldığını vurgulayarak " Bu yolun en az 1 milyon YTL'ye mal olduğunu tahmin ediyorum" dedi.
İlhan, konuyu dün il genel meclisinde de gündeme getirdi. AKP'li İl Genel Meclis BaşkanıMustafa Pekak , köy için İl Özel İdaresi'nden para harcanmadığını savunurken, AKP'li il genel meclis üyesi ve MÜSİAD Eskişehir Şube Başkanı Harun Çetintürk ise, "Biz herkese hizmet götürüyoruz. Bu memlekette tarikat mensuplarının insanca yaşam hakkı yok mu" diyerek tarikat köyünü savundu .




 "KAYNARCA CEMAATLERİN GÖZDESİ "(16.07.2008) SAKARYA GAZETESİ
Ülkemizin her yerinde etkinliklerini artıran ve son yıllarda bazı çevreler tarafından demokratik sivil toplum örgütü olarak görülen tarikat ve cemaatlerin Kaynarca’da da faaliyetlerini artırdığı konuşuluyor.
Yıllardır Süleymancılar ve Nurcular dışındaki cemaatlerin pek görülmediği (14 yıl önce kısa bir sürelğine Kadiriler faaliyet göstermişti) Fetullahçı Kaynakder’den sonra Adıyaman Kahta menşeli Menzil tarikatının da teşkilatlanmaya başladığı ileri sürülür oldu.
Orta Mahallede kiraladıkları binada zikir ayinleri düzenledikleri iddia edilen cemaate son günlerde çok sayıda Kaynarcalının davet edildiği iddia edilirken, aynı binanın üstündeki “Abiler evi” de ilçedeki merak konuları arasında…
Fetuhlahçı olarak bilinen Sebat Eğitim A.Ş. de ilçeye öğrenci yurdu yatırımı yapan dinci gruplar arasında yer alıyor. Kaynarca Belediye Meclisi’nin Temmuz ayı toplantısında talepleri yerinde bulunan grubun Merkez Mahalle Domuz Bayırı mevkisindeki arsasına kat artırımı yapılması oy çokluğu ile kabul edilmişti. Bu cemaatinde ilçe öğrencileri etkilemeye yönelik olarak çalışacakları konuşuluyor.Yıllardır erkek öğrenci yurtlarıyla hizmet veren Süleymancılar ise Meşebayırı Caddesi üzerinde ilçeye hakim tepeye bir kız öğrenci yurdu yaptırıyorlar. Süleymancılar’ın da Kaynarca Meslek Yüksek Okulu öğrencilerini kazanmaya çalışacakları öne sürülüyor. Geçen yıl faaliye geçen Seyfettin Selim Meslek Yüksek Okulu’yla birlikte başka cemaat ve tarikatların da ilçeye geleceği , öğrenci kapma konusunda aralarında rekabet yaşanacağı öngörülüyor.

CUMHURİYET GAZETESİ (10.01.2010)
Avrasya Kamuoyu Araştırmaları Merkezinin (AKAM) Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yaptığı araştırmaya göre,

Sizin için aile-aşiret kuralları mı yoksa yasalar mı daha önemli? sorusu da yöneltildi. Bu soruya yüzde 63.1 oranında aile-aşiret yanıtı geldi. Yasalardiyenlerin oranı ise yüzde 36.9’da kaldı. Aşiretlerin bölgedeki rolünün de konu edildiği araştırmada, katılımcıların yüzde 63.8’i aşiretlerin bölgenin istikrara kavuşmasını engellediğini düşündüğünü ifade etti, yüzde 22’si ise kararsız olduğunu belirtti.

Aşiretlerin PKKyi desteklediğini düşünüyor musunuz?” sorusu yöneltilen katılımcıların yüzde 50.5’ievet, yüzde 23.1’i hayır” yüzde 26.4’ü kararsızım” dedi. KatılımcılaraSizce Kürt toplumu üzerinde en etkili kişi kimdir?” sorusu da yöneltildi. Bu soruya yüzde 45.4 oranında Abdullah Öcalan, yüzde 17.1 oranında “Osman Baydemir, yüzde 16.3 oranında Recep Tayyip Erdoğan, yüzde 14.9 oranındaFethullah Gülen yanıtı geldi.
Araştırmaya katılanlara herhangi bir cemaat veya tarikata bağlı olup olmadıkları da soruldu.
Tarikata bağlı olmadığını söyleyenlerin oranı yüzde 59.2 oranında çıkarken yüzde 13.4’ü Gülen Cemaatine, yüzde 7.6’sı Nakşibendi Haznevilere, yüzde 4.9’uNakşibendi Tilloculara, yüzde 4.8’iMenzil tarikatına, yüzde 3.7’si iseSüleymancılara bağlı olduğunu söyledi. Tarikata bağlı olduğunu söyleyenlere yöneltilen Sizin için cemaat-tarikatınızın aldığı kararlar mı yoksa yasalar mı daha önemli ve bağlayıcıdır? sorusuna yüzde 73.2 oranında cemaat-tarikat yanıtı geldi. Araştırmaya katılanların yüzde 68.1’i Kürtlerin Türkiye’den ayrılıp bağımsız bir devlet kurmasını desteklemediğini ifade ederken, yüzde 31.9’u ayrılık taraftarı.





CUMHURİYET GAZETESİ  (04.03.2008)
ABD'NİN YEŞİL KUŞAK PROJESİ 

Türk - İslam sentezi uygulanıyor
Bu dönemler (1960-1990) Soğuk Savaş'ın yoğun olarak yaşandığı yıllardır. ABD, Sovyetler Birliği'ni güneyden çembere almak için "Yeşil Kuşak" kuramını ortaya atmıştı. İslamiyet referansı NATO'nun ve 12 Eylül'ü yapan generallerin bağlandıkları en önemli olguydu. Bu dönemde Özal 'ın da etkin yerlere getirilmesi "Türk-İslam" sentezinin uygulamaya konulmasını kolaylaştırdı. 12 Eylül 1980 rejiminin kurduğu Atatürk Yüksek Kurulu, 20 Haziran 1986 günü Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in başkanlığında toplanarak "Türk-İslam sentezini temel alan bir kültürün bütün millete kabul ettirilmesine yönelik" bir raporu kabul etti. Bu noktada, Atatürk devrimlerine ve laik Türk Cumhuriyeti'nin temellerine dinamit konulması, imam hatip okullarının sayılarının her iktidar tarafından arttırılmasıyla ortaya çıktı. Yandaki tablo bu durumu açıkça gösterir.
YEŞİL KUŞAK PROJESİ
Görüldüğü gibi en fazla imam hatip lisesi 327 adetle Süleyman Demirel hükümetleri zamanında açılmıştı. Burada Sovyetler'in yayılmalarına karşı yeşil bir kuşak yaratmak projesi önem kazanmıştır. Bu proje, ABD'nin yarattığı bir projeydi. Din ağırlıklı bir eğitim ve imam hatip liselerinin çoğaltılması büyük itibar kazanıyordu. Evren, anayasaya zorunlu din dersi koydurdu.
EVREN'İN EN BÜYÜK SUÇU
Evren döneminde, Yeşil Kuşak Projesi en üstün günlerini yaşamış, özellikle 1983 yılında çıkarılan bir yasa ile Atatürk' ün Eğitim Birliği kuralı altüst edilmiştir.
12 Eylül yönetiminin ülkeye yaptığı en büyük kötülük, Eğitim Birliği Yasası'nı delmek için 30 yıldır uğraş veren karşıdevrimci siyasal oluşumlara olanak yaratmasıdır. Çünkü 12 Eylülcüler, 16.06.1983 tarihinde 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Yasası'nda bir değişiklik yaparak (md. 10), imam hatip liselerinden mezun olanların üniversitelerin istediği fakültesine girebilmesi olanağını vermiştir. Böylece bugün içinden çıkamadığımız toplumsal kaosu yaratmışlardır.
ATATÜRK DEVRİMLERİNE İHANET
Evren'in gerçekleştirdiği bu yasa sayesinde imam hatipten mezun doktor, yargıç, polis, kaymakam, vali, milletvekili, bakan ve başbakanlar ülkeyi yönetir hale gelmişlerdir. Bu yasa nedeniyle Kenan Evren, gelecek nesillerin gözünde en büyük suçlu, hatta Atatürk Devrimleri'ne ihanet eden bir kişi olarak kabul edilecektir.
Bugün siyasal İslamcıların, tarikatların elinde yüzlerce öğrenci yurdu, vakıflar kanalıyla kurdukları, her düzeyde yüzlerce okulları ve üniversiteleri vardır. Bugünkü iktidar, karşı- devrimcilerin eğitim birliği yasasını delmelerinin ürünüdür.
BUGÜNKÜ ÇATIŞMA
Nasıl Osmanlı Devleti'nde iki ayrı eğitim kurumundan (mahalle mektepleri ve çağdaş okullar) gelenler yaşamda birbirleriyle çatışıyorlarsa, bugün de Türkiye'de iki ayrı eğitim sisteminden gelenler yetişkinliklerinde çatışmaktadırlar. Bu konu böyle giderse, türban çatışması sürecek ve daha büyük boyutlarda çatışmalar yaşanacaktır. Çünkü iki ayrı kültür, iki ayrı eğitim referansı söz konusudur. Birisinin kaynağı kutsal kitap, diğerinin kaynağı ise çağdaş ve evrensel bilimdir. Bu iki ayrı kaynaktan yetişen bu ulusun çocukları, kendilerini anladıkları yetişkinlik dönemlerinde birbirlerine düşman olmaktadırlar. Kabahat bu insanlarda değil, onları çatışan değerler okullarında okutanlardır.
İslamı referans alarak yetişmiş kuşakların özellikle polis, yargı ve idare kadrolarına egemen olmalarının yolu açılmıştır. Atatürk'ün çağdaş, ilerici ve birleştirici eğitim sistemi altüst edilmiştir.
ATATÜRK'ÜN SÖZLERİYLE DURUM DEĞERLENDİRMESİ
Atatürk, en önemli devrimlerden biri olan Eğitim ve Öğretim Birliği Yasası'nın yürürlüğe girmesinden hemen sonra bir yurtiçi gezisine çıktı. Bu gezide laik eğitimin ve öğretim birliğinin milli bütünlüğü sağlamadaki yaşamsal önemini açıkça vurguladı. İşte bu konuşmalardan birisi: "Eğitim ve öğretimde birlik sağlanmadıkça aynı fikirde, aynı düşüncede kişilerden kurulu bir ulus yapmaya imkân aramak abesle uğraşmak (ipe sapa gelmez şeylerle vakit harcamak) olmaz mıydı? Dünya uygarlık ailesinde saygı toplayan bir yerin sahibi olmaya layık Türk milleti, evlatlarına vereceği eğitimi mektep ve medrese adında birbirinden büsbütün başka iki çeşit kuruma bölmeye katlanabilir miydi?" (Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi II, Ankara, YÖK yayını, 1987, s. 160.)
Aslında Atatürk'ün bu düşüncesi, Eğitim Birliği Yasası'nın gerekçesinde çok açık bir biçimde gösterilmiştir. Saruhan Milletvekili Vasıf Çınar ve arkadaşları, yasa tasarısının gerekçesinde bu anafikri şöyle özetlemişlerdir: "Bir milletin kültür ve milli eğitim siyasetinde, milletin fikir ve duygu bakımından birliğini sağlamak için öğretim birliği, en doğru, en bilimsel, en çağdaş ve her yerde yararlı görülmüş bir ilkedir... Bir millet fertleri ancak bir eğitim görebilir. İki türlü eğitim bir memlekette iki türlü insan yetiştirir."
Atatürk'ün bu değerlendirmesinden ve Eğitim Birliği Yasası'nın bu gerekçesinden sonra söylenecek fazla bir şey kalmıyor.
Atatürk'ün "iki parça halinde yaşayan milletler, zayıftır, hastadır" sözü hiçbir zaman unutulmamalıdır. Bu hastalık bugün ülkemizde geçerlidir. Ne yazık ki bu hastalığı kaldıracak siyasal güç ve siyasal uzlaşma şu anda Türk siyasal yaşamında görülmüyor, yakın gelecekte de böylesi umutlu bir gelişim olanaksızdır.
Bu çözülemediği takdirde de Türk milletinin, Türk toplumunun huzur bulması olanaklı değildir. Kısır çekişmeler, dine dayalı politikalar sürecektir. Çünkü kutsal din duygularının kötüye kullanılmasıyla elde edilen politik rant çok yüksektir.
Ne yazık ki Atatürk'ün sözünü yinelemek zorundayız: "İki parça halinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır..."






1 yorum:

Adsız dedi ki...

Sizde gram akıl yooook