Suikastta ABD elçisi
rol aldı
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in içinde
bulunduğu uçak, 17 Şubat 1993’te Diyarbakır’a gitmek üzere havalanmıştı. ABD
uçakları, Bitlis’in helikopterini henüz 2 ay önce taciz etmişti. Orgeneral
Bitlis, Amerika’nın hedefinde olduğunu biliyordu. Tek isteği ise terörü
bitirmek, Irak’ı ve bölgeyi parçalayacak bir Kürt devletini önlemekti
Eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in
katledilişinin 20. yılı... Genelkurmay Başkanlığı’na kesin gözüyle bakılan
Bitlis, 17 Şubat 1993’te Yenimahalle Posta İşleme Merkezi Bahçesi’ne çakılan
uçakta 4 askeriyle beraber şehit düştü. Kara kutu ‘yok olduğu’ için kimse
şehitlerin son sözlerini duyamadı.
Neden hedef
seçilmişti?
Eşref Bitlis, Çekiç Güç’ün hedefindeydi. ABD’nin birinci
Irak saldırısı sonrasında, Barzani ve Talabani kontrolündeki bölgede bir devlet
kurmak için bölgeye yerleşen Çekiç Güç, hem Irak hem de Türkiye içinde yıkıcı
faaliyetlerin odağı haline gelmişti. PKK’ya attığı yardım sandıkları ortaya
çıkan Çekiç Güç’le ilgili çok sayıda rapor hazırladı. Bu raporlarda gerek Çekiç
Güç’ün, gerekse de Çekiç Güç’ün Kuzey Irak’taki birimi olan Askeri Koordinasyon
Komitesi (MCC) Başkanı Albay Naab ve onun görevini devralan Albay Wilson’un
yıkıcı faaliyetleri aktarıldı.
Son yolculuk
Bitlis, Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt devletinin tüm
bölgenin felaketini getireceğini biliyordu. Bitlis, Körfez Savaşı’nın ardından
Kuzey Irak’a yığılan ve Çekiç Güç tarafından korunan Kürt örgütlerini Saddam
Hüseyin’le anlaşma konusunda ikna etmeye çalışıyordu. Adnan Akfırat’ın Eşref
Bitlis Suikastı kitabına göre, terörü bitirecek bir sınır ötesi operasyonun
hazırlıkları yapılıyordu. Bitlis bu kapsamda, dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan
Güreş’in İzmir davetini geri çevirerek Diyarbakır’a gitme kararı aldı. Bitlis’e
10011 kuyruk numaralı Beechcraft 200 tipi uçak tahsis edilmişti. 1. Pilot
Binbaşı Yaşar Erian, 2. Pilot Kurmay Yüzbaşı Tuğrul Sezginler ve uçuş
teknisyeni Kıdemli Başçavuş Astsubay Emin Öner uçuştan bir gün önce uçağı yerde
ve havada denemiş, ardından Güvercinlik’teki Ulaştırma Grup Komutanlığı’nın
hangarına çekmişti.
Hangarda şüpheli
şahıs
Aynı günün akşamı dış nizamiyede nöbet tutan ordonat er
Tahir Metin’in başından tuhaf bir olay geçti. Akfırat kitabında, Metin’in
ifadelerini şöyle aktardı: “Saat 19.30 civarında, dahili kışlık kıyafetli ve
pilot bereli, astsubay olduğunu tahmin ettiğim resmi bir şahıs havacılık okuluna
doğru geçiyordu. ‘Dur’ ihtarında bulundum. Durdu, parolayı ve işareti sordum.
Bildi. Geçip gitti. (...) Sık sık aynı yerde nöbet tutuyorum. Daha önce nöbet
yerimizden yürüyerek geçen birini görmedim. Burada genellikle Havacılık
Okulu’nun cipli devriyesi dolaşır. Şahsın kolunda ise nöbet kolluğu yoktu.”
7 dakika...
17 Şubat 1993 sabahı Bitlis’in son derece güvendiği,
deneyimli uçuş ekibi hazırlıkları tamamladı. Saat 12.04’te Orgeneral Bitlis ve
emir subayı Albay Fahir Işık komutanlığa geldi. Saat 12.14’te resmi uğurlama
yapıldı. Saat 12.15’te uçağın motorları çalıştırıldı. 12.19’da uçak hareket
etti. Yüzbaşı Sezginler kalkıştan 4 dakika sonra yani 12.22’de Esenboğa’ya
motorlarda bir anormallik olduğunu bildirdi. Ardından Esenboğa’dan aletli iniş
talebinde bulundu. Saat 12.24’ten sonra uçakla irtibat kesildi. Radarda uçağın
12.26.11’de kaybolduğu belirlendi.
Bu sırada vatandaşlar düşen bir uçağın seslerini duymaya
başladı. Yana yatmış uçak hızla yere doğru yaklaşıyordu. Posta İşleme Merkezi
binasının yanından geçen uçak saniyeler içinde bahçeye çakıldı. 60 metre
sürüklenen uçak bekçi kulübesine çarparak durdu. Orgeneral Bitlis, Albay Işık,
Binbaşı Erian, Yüzbaşı Sezginler, Astsubay Kıdemli Başçavuş Öner o anda şehit
düştü. Uçağın ve şehitlerin naaşlarının parçaları metrelerce alana saçıldı.
Kazadan sonra korkunç
tablo
Güvercinlik’ten parçaları toplamak için getirilen askerler
gözyaşları içindeydi. Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümgeneral
Yalçın Erten görüntü karşısında fenalık geçirdi. Enkazdan şehitlerin taksit
ödeme kartı, milli piyango bileti, tespih, Kansas sigara gibi kişisel eşyaları
bulundu.
Ertesi gün yani 18 Şubat’ta Genelkurmay’dan kazanın
‘buzlanma’ sebebiyle gerçekleştiğine yönelik resmi açıklama yapıldı.
Açıklamada, (Bitlis’in çok güvendiği) pilotların hatası olabileceği belirtildi.
Bir günde yapılan bu resmi açıklama ‘araştırma yapılmadı’ eleştirilerine neden
oldu. Kazanın olduğu gün bir heyet tarafından rapor hazırlandı. Rapor
Genelkurmay’ın açıklamasını destekler nitelikteydi. Askeri savcılık tarafından
yürütülen soruşturmada ise pilotların ‘hatası’ incelendi ve pilotlar şehit
olduğu için ‘takipsizlik’ kararı verildi.
Yıllarca süren hukuk
mücadelesi
Suikasttan 1 yıl sonra Yüzbaşı Sezginler’in ailesi
soruşturmadan tatmin olmadı ve yıllarca sürecek bir hukuk mücadelesi için
Avukat Nusret Senem’in kapısını çaldı. Genelkurmay’dan defalarca araştırma
talep edildi. Delillerin bulunması ve incelenmesi istendi. Senem, Genelkurmay
tarafından hazırlanan raporları edinmek için müraacatlarda bulundu. Taleplerine
cevap dahi verilmedi. Senem ise hukuk mücadelesinde hem delillerin ortaya
çıkartılmasını hem de uzman bilirkişiler tarafından rapor hazırlanmasını
sağladı. Nasıl mı?
Sezginler’in ailesi uçağı üreten Amerikan firma Beech
Corpration’a 4 milyar liralık tazminat davası açtı. Bu dava nedeniyle
uzmanlardan bilirkişi raporları alındı. Firma, motorların uçağın düştüğü günkü
şartlarda buzlanmasının mümkün olmadığını savundu. Mahkeme firmanın kusurlu
olmadığına kanaat getirerek beraatine karar verdi. Yani Genelkurmay’ın ‘Uçak
buzlanma nedeniyle düştü’ açıklaması bu dava sürecinde çürütüldü. İstanbul
Teknik Üniversitesi’nin hazırladığı bilirkişi raporunda da ‘sabotaj’ ihtimaline
dikkat çekildi. Sabah Gazetesi’nde 2010 yılında bir albayın ifadelerine yer verilmesi
üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bir soruşturma başlattı. Halen devam
eden soruşturmada çok sayıda isim dinlendi. Albay’ın ifadelerinin delillere
ters düşen beyanları ‘Gerçek failler bulunacak mı?’ endişesi yarattı.
Suikast kararını 4
kişilik ABD heyeti verdi
90’ların başı Büyük Ortadoğu Projesi’nin faaliyete geçtiği
yıllardı. 91’de Körfez Savaşı bitmiş, ABD’nin Çekiç Güç’leri Türkiye’de
kalmıştı. Kuzey Irak’ta Talabani ve Barzani Irak’ın eski lideri Saddam
Hüseyin’e başkaldırmıştı. Bitlis, Kuzey Irak‘a ziyarette bulunan ilk Türk
komutan olarak Talabani ve Barzani ile görüşmeler yapıyordu. Sorunun bölge
içinde çözülmesi gerektiğini anlatıyordu.
Bitlis’in 2. Pilotu Tuğrul Sezginler aynı zamanda Çekiç
Güç’te gözlemci askerdi. Bitlis bu sayede bugün uygulamada olan ve Kuzey
Irak’ta Kürt devleti kurulmasını öngören, Amerika’nın ‘Savaşan Bayrak 90
Planı’nı ele geçirmişti. İncirlik Üssü’nde konuşlanan Çekiç Güç’ün çiğnediği
tüm yasakları ve PKK’ya yaptığı yardımları belgeleriyle raporladı. ‘Kod Adı:
Kale’ adlı rapor dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a kadar intikal etti, Milli
Güvenlik Kurulu’nda tartışıldı. Rapor ilk kez 1995’te Genelkurmay’ın raporu
olarak Aksiyon Dergisi’nde yayımlandı. Raporda iki ABD7li subayın adı sıklıkla
geçiyordu; Askeri Koordinasyon Komitesi Başkanı Albay Naab ve onun görevini
devralan Albay Wilson...
17 Aralık 1992’de Bitlis’in içinde bulunduğu helikopter
Çekiç Güç’e bağlı uçaklar tarafından taciz edildi. Uçakta üst düzey bir yetkili
bulunduğu ve Irak’ın Selahattin kentine gideceği defalarca bildirilmesine
rağmen taciz uçuşuna devam edildi. ABD Bitlis’i sürekli Türkiye’ye şikayet
ediyordu. Bitlis ise durmadı. Son nefesine kadar ABD’nin Ortadoğu planlarına
karşı mücadele etti. 17 Şubat günü şehit olduğu suikast gerçekleşmeseydi, bu
mücadele için çok sevdiği Diyarbakır’da görüşmeler yapacaktı.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, 29 Kasım 1996
yılında suikasta ilişkin bir basın açıklaması yapmıştı. Bitlis’in, dönemin
Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ile Kürt sorununun
çözümü konusunda görüş ayrılığına düştüğünü anlatan Perinçek, çok önemli bir
bilgi vermişti:
“Orgeneral Bitlis engelinin kaldırılmasına doğrudan ABD’li
bir grup komutan karar verdi. Genelkurmay istihbaratınca saptanan 4 kişilik
heyette Çekiç Güç’ün Kuzey Irak’taki ABD’li Komutanı Albal Naab ve Albay Wilson
bulunuyor. Bu heyet önce Adana’da bir araya geldi. Buradaki toplantıdan sonra
ikinci toplantı Ankara’da yapıldı. Heyet yeniden Adana’ya döndü. Çekiç Güç’te
görevli iki albay Kuzey Irak’a geçtiler.”
Doğu Perinçek TBMM Susurluk Komisyonu’na bilgi verirken ABD
Adana Konsolosu Elizabeth Shelton’ın suikastte başrolde olduğunu anlatmıştı.
Akfırat’ın kitabında Shelton’ın rolü şöyle anlatıldı: “Jandarma Genel Komutanı
Orgeneral Eşref Bitlis suikastini yönlendiren ABD heyetine o başkanlık etti.
İncirlik Üssü’nde Çekiç Güç Karargahı’nda 10 Şubat 1993’te yapılan toplantıda
Orgeneral Bitlis’in ortadan kaldırılmasına karar verildi. Bu toplantıya Shelton
dışında Adana Konsolosluğu’nun Politik Ekonomik Bölüm Sorumlusu olarak görünen
Joseph S. Pennnigton, Çekiç Güç’ün ABD’li komutanı Albay Naab, Ankara’dan bir
Amerikan askeri yetkilisi ve İzmir TUSLOG’da görevli bir yüzbaşı katıldı.
Çiller’in yakın arkadaşı Shelton’ın Bitlis cinayeti’nda başrolde olması görevi
gereği idi. Çünkü ABD’nin Kürt devletçiği kurmak için Kuzey Irak’ta yürüttüğü
‘Savaşan Bayrak 90’ adındaki operasyonunun sorumlularındandı.”
Bitlis’ten
Talabani’ye: Burayı dümdüz ederim!
Eşref Bitlis’in oğlu Tarık Bitlis, Adnan Akfırat’a verdiği
röportajda babası Orgeneral Bitlis’in Talabani’yi nasıl ‘ikna’ ettiğini şu
anekdotla anlattı:
“Kuzey Irak’ta Talabani’yle görüşmeye gitmiş. Bir konuda
Talabani ayak sürüyor. Orgeneral Bitlis ısrar ediyor. Talabani Özal’la o
konunun görüşüldüğünü ve Orgeneral Bitlis’ten farklı düşündüğünü ihsas ettiriyor.
Orgeneral Bitlis tınmıyor, tavrında ısrar ediyor. Talabani bunun üzerine
görüşmeye kesip Ankara ile görüşeceğini söylüyor.
‘Sadece pardon derim’
Orgeneral Bitlis yine çok sakin bir şekilde ‘Bakın Bay
Talabani, siz teknolojinin en son imkânını kullansanız da karargahınıza 15
dakikada varırsınız. Diyelim ki hemen Ankara’yı buldunuz, söylediniz. Size
cevap vermek için bir mütalaa yapılmak zorunda. Bunun için en kestirmeden 20
dakika gerek. Sizi tekrar bulacak. Kararını bildirecek... Geçti mi biraz daha zaman.
Bu da yetmez. Beni bulup bildirecekler. Bana burada ancak
ben istediğim zaman ulaşabilirler. Nereden baksanız birkaç saat geçecek. Bu
sürede ben burayı dümdüz ederim. Sonra da Ankara’nın telefonuna çıkıp ‘Pardon’
derim. Ama sizin için iş işten geçmiş olur” diyor. Talabani yerine oturuyor ve
kararı kabul ediyor.”
Tarık Bitlis: Eski
Genelkurmay Başkanı Özkök kimle görüştüğümü nasıl biliyor?
Suikastı bilmeyen MİT
Bitlis adını şemaya koydu
Orgeneral Eşref Bitlis MİT’in Ergenekon şemasında 2. sıraya
yerleştirildi. Oğlu Tarık Bitlis de Ergenekon soruşturmasında araştırıldı.
Gözaltına alınan çalışma arkadaşlarına Tarık Bitlis’in ilişkileri soruldu
Çekiç Güç’ün PKK’ya desteğini “Kod adı Kale” raporuyla
belgeleyen ve 17 Şubat 1993’te uçağına sabotaj düzenlenerek şehit edilen
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in oğlu Tarık Bitlis’le
babasının ölümünün 20. yılında buluştuk. Tarık Bitlis babasını kaybettiğinde 36
yaşındaydı. Şimdi ise 56... Aradan geçen yıllara rağmen hiçbir şeyin
değişmediğini söyleyen Bitlis “Bugünü karartan bir sistem geçmişi zaten
aydınlatamaz” diyor.
| Tarık Bitlis |
Bitlis, MİT’in suikaste ilişkin hiçbir yazısı olmadığını ama
aynı MİT’in Eşref Bitlis’i Ergenekon şemasının ikinci sırasına koyduğunu
anlatıyor. 2008’de çevresindeki çalışanların Ergenekon soruşturması kapsamında
gözaltına alındığını Bitlis ilk kez Aydınlık’a açıklıyor: “Bir şey bulsalardı
beni de Ergenekon için çağıracaklardı.” Tarık Bitlis’in açıklamaları şöyle:
Aydınlık: Suikaste
ilişkin kapsamlı bir araştırma yapılmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
T.B.: Bugüne kadar 20 sene boyunca konuyla ilgili 5 kitap
yazıldı. Her kafadan bir ses çıktı. Ortada bir delil falan yok. İşin tuhaf yanı
bunun suikast olduğu söyleyenler olayı gazeteden okuduklarını söylüyorlar. Buna
Cumhuriyet Savcısı da dahil...
Emniyet ve MİT bu konuyla ilgili tek satır yazı yazmamış.
Arkasından zamanın MİT yetkilisi Mehmet Eymür ‘Benim haberim yok’ diyor. Bir
MİT yetkilisinin böyle bir konudan haberi yoksa adama gülerler. Gülmüyorlarsa
birinin çıkıp 93 yılında MİT’in işlerini sorgulaması lazım. Bir şeyi araştırmak
demek illa ki sonucunu bulmak değildir. Araştırdığınızda şu yargıya varmanız
lazım; Failini bulamadık. Mehmet Eymür görevini yapmamış. Hiçbir mekanizma
üzerine düşeni yapmamış, ya da saklıyor.
- Eşref Bitlis
suikast öncesinde tehdit alıyor muydu? Sizin şahit olduğunuz bir olay var mı?
- Aile içinde bir konuşma olmadı. Pratikte bu tehdit Amerika
tarafından zaten yapılmış. Bir insanı eğer dünyanın en büyük gücü tehdit
ediyorsa bunun ötesinde bir şey yoktur. Olan bir tehdidin soruşturması bile
yapılmamış. Bu konuda Türk Silahlı Kuvvetleri ABD’ye ne yapmış?
- Peki yaptığı
çalışmalar nedeniyle Genelkurmay’dan uyarı alıyor muydu?
- Hayır, söz konusu değil. Kendisi hayatının her döneminde
yasalar üzerinden çalışmış bir kişiydi. Prosedür gereği hazırladığı rapor önce
Genelkurmay’a sunuluyor. Buradaki rahatsızlık Cumhurbaşkanı’na yansıyor.
Raporun başında da babam ‘Telefonda görüştüğümüz ve verdiğiniz emir üzerine
size de ulaştırıyorum’ diyor. El altından vermek sözkonusu değil.
‘Özal ABD
politikasını uyguluyordu’
- ‘Eşref Bitlis,
Turgut Özal’la beraber Kürt sorununu çözecekti’ deniyor. Hatta ölümlerinin
bağlantılı olduğu iddia ediliyor. Sizce benimsedikleri politika aynı mıydı?
- Eşref Bitlis ‘Amerikalıların faaliyetleri bu’ diyor. Bu
sırada Turgut Özal ne diyor? Turgut Özal, Amerika’nın politikasının bölgede
gerçekleşmesi konusunda tavır sergiliyor. Büyük Ortadoğu Projesi’nin
başlangıcından beri uygulanan şeyleri yapmaya çalışıyor. Eşref Bitlis’in
raporunda bahsedilen tüm hususlar sonradan Türkiye’nin başına bela oldu.
‘Özal’la aynı görüşteydiler’ polemiği yanlış. Görüş diye bir şey yok. Eşref
Bitlis tespit yapıyor.
- Suikastın yaşandığı
dönemde şüpheli olaylar yaşandı mı?
- Bu detaylara ilgili merciler cevap vermek zorunda.
Yıllardır karargâha biri gelmiş deniyor. Bana bir resmî kayıt gösterin.
Geçmişte de bugün de kurumların bu gibi konularda yaptığı araştırmalar beni
vatandaş olarak tatmin etmiyor.
‘Bugünü karartan
geçmişi aydınlatamaz’
- AKP’nin ‘faili
meçhulleri aydınlatacağız’ söylemi sizce samimi mi?
- AKP, CHP, BDP siyasi mekanizmalar. Bu siyasi
mekanizmaların şu anki konumu bu tür olaylarla yüzleşecek güçte değil. Siz eğer
geçmişi aydınlatmak için verdiğiniz çabada samimiyseniz sorarlar; bugün ne
yapıyorsunuz? Düşen iki jet hakkında, Uludere konusunda hala susuluyorsa, bu
bugünü karartmaktır. Bugünü karartan bir sistem geçmişi zaten aydınlatamaz.
- Gerçeğin ortaya
çıkacağına ilişkin umudunuz var mı?
- Eşref Bitlis’in faillerini bulunduğunu farz et. Türkiye
bunu dünyaya ilan edecek konumda mı? ‘Jandarma Genel Komutanı’mızı ABD öldürdü’
diyebilir mi? ABD Adana Büyükelçisi’ni sorgulayabilir misin? Türkiye’nin
yüzleşecek gücü yoktur. Bunun ilacı bağımsızlıktır. Bağımsız ülkeler kendi
sorunlarla mücadele edebilirler. Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana verilen
mücadelenin devam ettiğini görüyoruz. 20 sene evvel tesadüfen sağda solda
çıktığında ayağa kalktığımız o haritaların şimdi gerçekleşme dönemindeyiz. Bu
anlamda vatansever herkesin Eşref Bitlis olayı hakkında bakış açısı
geliştirmesi gerekir. Bence gerçeğin zaman aşımı yoktur. Gerçek hep bir yerde
durur.
‘Türk halkı onu da
çuvalı da unutmadı’
Kamuoyunun yüzde 99’u bunun suikast olduğuna inanıyor. Bana
bir olay göster ki halkın yüzde 99’u hemfikir olsun, sağcısı da solcusu da. Bu,
bir generalin muvazzafken böyle bir raporun altına imza atabilmesinden
kaynaklanıyor. Türk halkının bunu unutmadı. Kafaya çuval geçti. Türk halkı bunu
unutmayacak. Milliyetçilikle alakası yok. Halkın ana damar noktaları var. Her
ne kadar umutsuz gibi yaşasak da, en büyük umut bağımsızlığa karşı halkın
gerektiği zaman verebileceği mücadele. Eşref Bitlis olayı bu anlamda bir
ışıktır. Bu halk unutmuyor.
- Darbe yaptığı
apaçık ortada olan kişiler tutuksuz yargılanırken, darbe yapmaya teşebbüs
suçlamasıyla komutanlar tutuklu yargılandı ve ceza aldı. Balyoz davası
konusunda ne düşünüyorsunuz?
- Darbeleri sorgularken şuna bakmak lazım; bütün darbeler,
27 Mayıs dışında, emir komuta zincirinde yapılmıştır. Hazırlıkları da dahil.
Kenan Evren’i yargılarken bu kriteri alıyorsun. Bu döneme geldiğinde yine aynı
yöntemi kullanman lazım. O zaman en üsttekine Genelkurmay Başkanlığı’na sor.
Sen astsubayla, yüzbaşıyla niye uğraşıyorsun? Genelkurmay Başkanı itiraf ediyor
‘benim altımdaki kadrolar bunu yapıyorlardı’ diye. O zaman sorarsın ‘Sen ne iş
yapıyordun o sırada?’ Örgüt diyorsun. Örgütün başı binbaşı, kıçı general olmaz
ki.
‘Soruşturmada ben de
araştırıldım’
- Eşref Bitlis’in
isminin MİT Şeması’nda 2. sırasında olması hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Eşref Bitlis ölmeseydi belki de Silivri’nin en yaşlı
müdavimlerinden olacaktı. Hangi Eşref Bitlis? Şu anda kamuoyunda vatanını
seven, bağımsızlık gereken herşeyi yaptığı bilinen Türk subayı. Demokrasi
düşmanlığı iddiasına cevap vermek zorunda kalacaktı.
Muhsin Yazıcıoğlu, Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, Uludere hepsi
ayrı platformda. Sistem bunların hepsini alıp Ergenekon’a bağlıyor. Ve o
hiçbirşey bilmeyen MİT Eşref Bitlis’i alıyor, Ergenekon’un ikinci sırasına
koyuyor.
- Hilmi Özkök’ün 2003’te
annenize ‘Tarık neden Doğu Perinçek’le görüşüyor, bu işleri bıraksa ya’
dediğini söylemiştiniz. Konunun üzerine gitmenizi engellemek mi istiyordu?
- Bu sözü şu yüzden anlattım; 2003 yılındaki Ergenekon
Şeması’nda Eşref Bitlis’in adı geçmiş ki, bir aile toplantısında benden
bahsediliyor. Ergenekon’la ilgili bir süreç. Ben bir fizyoterapistim. Bir
Genelkurmay Başkanı’nın bir devlet memurunun kiminle görüştüğünü bilmesi saçma
bir olaydır. Neden? Birinin Genelkurmay Başkanı’nın önüne ‘Tarık Bitlis onunla görüşüyor’
diye bir şey götürmüş olması lazım. ‘Tarık niye bunlarla görüşüyor?’ diyor.
Kimsenin haddine olmayan bir tavsiye. Benim verdiğim tek mücadele Eşref Bitlis
cinayetinin Turgut Özal’da olduğu gibi abuk subuk noktalara çekilmemesi.
- Cinayetin ardından
yaşadığınız tuhaf bir olay oldu mu?
- Bir kere evime birileri girdi. Hiçbir şey almadan çıktı
gitti.
- Hangi yılda oldu?
- 2011 gibi...
- Dava başlamadan
önce ya da sözde Ergenekon şemasının hazırlandığı 2002 tarihinde başınıza gelen
bir olay oldu mu?
- Etrafımdaki insanlar sorgulandı. Daha tuhaf ne olabilir?
Ben Özel Sporcular Spor Federasyonu başkanıydım. 2008’de federasyonun yönetim
kurulunu ve sekreterini Ergenekon kapsamında alıp götürdüler. Bir şey
bulsalardı beni de Ergenekon için çağıracaklardı. Bunu anlatmak için Özkök
Paşa’nın ismini vurguluyorum. Çünkü 2003 yılında MİT’in yolladığı raporun
içinde Eşref Bitlis’in adı var. Bağlantı oradan bana gelmiş olabilir. Eşref
Bitlis’in ölümüne dair savcı sorduğunda MİT hiçbir şey bilmiyor ama Bitlis’in adını
şemanın ikinci sırasına yazıyor, bir de beni araştırıyor. Peki bunları nereden
biliyor?
- Onlara neler
sorulmuş? Sizinle mi ilgili sorular sorulmuş?
- Tabi ki. ‘İlgisi var mı?’ şeklinde sorular sorulmuş. Gece
emniyete alıp sabaha kadar benimle ilgili sorular sormaları normal mi?
- Siz ifade verdiniz
mi?
- Hayır. Bana hiçbir şey sorulmadı.
‘Özel kasası
açılırken oradaydım’
- Eşref Bitlis’in
özel bir el yazısı mektubu ya da notu var mı size?
- Rahmetli el yazısıyla hayatı boyunca iki sayfa not
tutmamış herhalde. Çalışma odasına girdik. Bir hatıra olsun diye baktım. Bir
tek satır yok. Babamı evde çalışırken görmedim.
‘Hayatımın en mutlu
anıydı’
- Karargahtaki
odasından size gelen oldu mu?
- Oldu. Bir çuval fiş geldi. Resmi görevli olarak gittiği
yerlerde içtiği çaydan, yediği simide kadar aldığı fişler. Odasında bir kasa
vardı. Anahtarı kayboldu kazada. Beni çağırdılar. Kaynakla açacaklar. Ben çok
heyecanlandım. Jandarma Genel Komutanı’nın kasasından ne çıkabilir bir düşünün.
O kadar karışık olaylar olmuş. Açtık, bir kese çıktı. ‘Meltem’in takıları’
yazıyor. Kız kardeşim evlendikten sonra takılanları annem babama vermiş kasaya
koysun diye. Altta bir kutu çıktı. Eskiden araba cilalamak için dönen makineler
vardı. Babam da çok severdi arabayla oynamayı. Bir tane o makineden çıktı. Bir
Fransız kanyağı çıktı. Bir kutu çikolata çıktı. Başka da hiçbir şey çıkmadı.
Benim hayatımın en mutlu anı oydu.
- Eşref Bitlis nasıl
bir babaydı?
- İnsan olarak iyi ki tanışmışım dediğim biri. Yanında
sürekli bir şeyler öğrenebileceğim bir yapısı vardı. Hayatta neyi doğru
yapabilmişsem onun yaklaşımından kaynaklandığını hissediyorum.
Lisedeydim. Okula gitmediğinde ailen mazeret imzalardı. Beni
çağırdı ‘Şu benim imzam. Öğren. Kaç gün devamsızlık hakkın olduğunu bil. Ben mi
tutayım hesabını?’ dedi. Ben hayatımda hiç okul kıramadım.
17 Şubat 1993’te Eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral
Eşref Bitlis’in uçağına yapılan suikasttan bir yıl sonra şehit pilot Kurmay
Yüzbaşı Tuğrul Sezginler’in ailesi Avukat Nusret Senem’e başvurdu. Senem,
failler üzerinden bir soruşturma açılması için 19 yıl boyunca yılmadan mücadele
etti.
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı olan Senem, Genelkurmay’a
defalarca başvurdu. Buzlanma iddialarını çürüten bilirkişi raporlarını sundu.
Başvurular reddedilmek bir yana Senem’e yanıt bile verilmedi. Ardından Senem,
Ergenekon davasında tutuklu olduğu süre zarfında Silivri Ceza evi’nde
‘Genelkurmay’a Eşref Bitlis Dosyası’ isimli kitabı kaleme aldı.
Sabah Gazetesi’nin 2010’da yayımladığı ve bir albayın
ifadelerine dayanarak hazırladığı haberler sonucunda Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı’nda soruşturma başlatıldı. Ancak soruşturmada bir fail olup
olmadığı belli değil. Bu nedenle Bitlis suikastının 3 gün sonra zaman aşımına
uğraması söz konusu. Ancak bir şüpheli varsa soruşturma zaman aşımını
durdurabilir.
Albay’ın ifadelerinin gerçeği yansıtmadığını söyle yen Senem
ise “Savcı’ya da anlattım; eğer soruşturmayı Sabah Gazetesi’nin yalanları
üzerine kurduysanız, bu tamamen TSK’ya yönelik yürütülen psikolojik savaşın bir
parçası oluyor. O soruşturmadan bir şey çıkmaz” dedi. Senem hukuki süreci
Aydınlık’a şöyle anlattı:
Aydınlık: Saime
Sezginler size başvurdu ve beraber dava açtınız. Diğer şehit ailelerinin bir
girişimi oldu mu?
Nusret Senem: Onların bir girişimi olmadı. Sezginler ailesi
bana geldiğinde ellerinde bir iki belge vardı. İşin büyüklüğünü anlatarak
sonuna kadar gidip gidemeyeceklerini sordum kendilerine. Kendileri bütün
varlıklarıyla olacaklarını söyledi ve beraber yola çıktık. Saime Sezginler ismi
anılması gereken kişi. Kardeşinin öldürülmesi üzerine ciddi bir mücadele
yürüttü.
19 yılı anlatır
mısınız?
İlk iş Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı bir
soruşturma açıyor. Fakat o soruşturma failleri bulmak amacıyla açılmamış. Uçak
kazasına yol açtığı için pilotlar aleyhine açılmış. Soruşturmanın sonucunda
pilotların kusuru ve kaza sebepleri araştırılmış. Netice olarakta o zamanki
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcısı takipsizlik kararı vermiş. Olayla
ilgili olarak olay günü hazırlanmış bir askeri heyet raporu var. Arkasından
Kaza Kırım heyetinin bir raporu var. Güvercinlik’te konuşlu Kara Havacılık
Okulu’nun Erkan Başkanı’nın başkanlık ettiği bir heyet rapor hazırlamış. Kara
Kuvetleri Komutanlığı Kaza Kırım Heyeti bir rapor hazırlamış. Son olarakta
motorları uçak şirketine satan Kanadalı şirketin ve Kara Havacılık Okulu’nun
Erkan Başkanı’nın oluşturduğu teknik heyet olmuşturulmuş. Enkaz üzerinde bir
inceleme yapılmış. Ondan ortaya çıkan bir başka rapor var. Savcılık bütün bu
raporları değerlendirerek uçağın buzlanma nedeniyle düştüğü iddiasını öne
sürmüş ve pilot hatası yüksek olmadığı için de pilotlar ve yakınları hakkında
takipsizlik vermiş.
Olayla ilgili açılan
tek dava sizin açtığınız ve kaybettiğiniz tazminat davası. Niçin bu davayı
açtınız?
Dava dosyasına ulaşabilmek için Ankara 13. Asliye Hukuk
Mahkemesi’nde tazminat davası açtım. Amacım tazminat değil, hazırlık
soruşturması neticesinde bir türlü ulaşamadığımız hazırlık dosyasını oraya
getirtmek ve bir inceleme olanağı yaratmaktı. Bu gerçekleşti. Bahsettiğim
raporları görme olanağı buldum. Raporlar üzerine dava dosyası İstanbul Teknik
Üniversitesi’ne gönderildi. Daha sonra Ortadoğu Teknik Ünivesitesi/TAİ’de
görevli bir profesörün oluşturduğu heyete. Mahkeme uçak şirketini beraat
ettirdi. Raporlarda şöyle bir unsur vardı; ‘Hata yok, buzlanma yok. Suikast
iddiasını, harici etkiyle uçağın düşürüldüğü iddiasını ciddiye almak ve
araştırmak gerekir’ diye belirtiyordu.
Aldığınız bilirkişi
raporlarında buzlanma iddiası çürüyor. Raporlarda hangi sonuçlar çıktı?
Enkaz üzerinde yapılmış teknik incemele raporunda buz
kanatçıklarının açık olduğu olduğu ortaya çıkıyor. Daha önce hep buz
kanatçıklarının kapalı olduğu, o nedenle pilot hatası olduğu iddia edilerek
raporlar yazılmıştı. Buzlanma olması durumunda motorun belli aksamlarında ısı
etkisi dolayısıyla bozulmalar olur. Oysa hiçbir motor aksamında bozulma yok.
Motor üzerinde
yapılan incelemede ne sonuç çıktı? Motorda oynama yapıldığına dair bir bulgu
var mı?
İstanbul Teknik Üniversitesi bilirkişi heyetinin raporunda
var. Bazı motor parçaları kaybolmuş. Enkaz toplanırken bulunamıyor. Ama motorun
bütün dış zarfı sağlam. Bozulmadan duruyor. İTÜ’deki heyet diyor ki; motorun
içindeki parçaların zarfın sağlamlığına rağmen kaybolması daha önceden harici
bir müdahale olduğunu gösterebilir. Ve bazı parçaların uçak havalandıktan sonra
kırıldığını ve motor çıkışından dışarı atılmış olabileceğini söylüyor. Öyle bir
değerlendirme var. Ama bu faraziye. Somut saptama değil. Bu raporları da konu
ederek birkaç kez Genelkurmay Başkanlığı’na, Milli Savunma Bakanlığı’na
soruşturmayı cezai yönden açılması için başvuru yaptım. Soruşturmayı yenileme
yetkileri var. Benim başvurularımı cevap bile verilmedi. Reddetme cesareti bile
gösterilmedi. Suikastı 2 kez TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu
ve Susurluk Komisyonu inceledi. Suikast değerlendirmelerini ciddi buldular ve
araştırılması gerektiği rapora yazıldı. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı’da
bir inceleme yaptı. Onun da değerlendirmesi aynıdır.
Eşref Bitlis niçin
hedef alındı?
Eşref Bitlis’in Amerika tarafından hedef alındığı çok açık.
En son Ergenekon tertibiyle birlikte de ortaya çıktı. ABD Büyükelçiliği siyasi
komiseri Kunststadter ‘Eşref Bitlis’i MİT öldürdü’ demişti. Tuncay Güney Mehmet
Eymür’ün adamı. Mülakatında ‘Amerikalı’lar yapmadı’ demişti. Amerikalıları
korumak için haham Tuncay Güney’e bunu söyletmişler ve Eşref Bitlis’i de
şemayada koymuşlar. Tuncay Güney, Amerikalı Adana Konsolosu Elizabeth Shelton’ı
korumak için Eşref Bitlis olayını Türk ordusunda bazı subayların yaptığına
ilişkin bir yalana başvuruyor. Şemaya isminin konması da Eşref Bitlis’in hedef
alındığını açık olarak ortaya koyuyor. Demek ki Türk Ordusu’na yönelik ilk
operasyon Eşref Bitlis’in uçağının düşürülmesiyle başlamış. Daha sonra bu
operasyonunun Balyoz, Ergenekon davaları ile sürdüğünü görüyoruz. Amerika’ya
NATO’ya karşı olan Türk Ordusu’nun bütün subayları esir edildi.
19 yıl geçti. Olay
zaman aşımına uğruyor. Bundan sonra ne olacak?
Sabah Gazetesi’nin Ekim 2010’da yaptığı bir yayın üzerine
soruşturma açılmış. Savcılık benim de bilgime başvurdu. Sabah’taki yayın olayı
TSK içinde bir kısım subayları zan altında bırakmak için yapılmış, taraflı bir
yayındı. Bir Albay raporların değiştirildiğni söylüyor. Daha sonra muhalefet
şerhi yazdığını anlatıyor. Öyle bir rapor yok. Böyle bir albayın olduğundan
emin değilim. Savcı’yı da uyardım. ‘Eğer soruşturmayı Sabah Gazetesi’nin
yalanları üzerine kurduysanız bu tamamen TSK’ya yönelik yürütülen psikolojik
savaşın bir parçası oluyor. Buna alet olmayın’ anlamında ifadeler kullandım. O
soruşturmadan birşey çıkmaz. Yalana dayalı bir başlangıcı var.
Şu açıdan önemli; olaya suikast yönünde bakacak ciddi bir
gelişme olursa bu açıdan zaman aşımını durduran bir rolü oldu. Ama failler
konusunda bir saptama var mı bilmiyorum. Benim ifademde hiçbir isimden
bahsetmedi. Bu suikastin planlanmasında ABD Adana Başkonsolosu Elizabeth
Shelton’ın büyük rolü var. Soruşturma yapılacaksa isimlerin üzerinde durması
lazım. Fakat Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın böyle bir şey yapacağını
sanmıyorum.
HİLMİ ÖZKÖK, EŞREF BİTLİS SUİKASTİNİ KAPATMAK İSTİYOR
Habertürk’e konuşan Eşref Bitlis’in oğlu Tarık Bitlis,
2003’te uçağının düşmesi sonucu yaşamını yitiren Jandarma Genel Komutanı
Orgeneral Eşref Bitlis dosyasının, Özkök tarafından kapatılmak istendiğini
açıkladı. Hilmi Özkök’ün 2003 yılında “Tarık neden Doğu Perinçek’le görüşüyor,
bu işleri bıraksa ya” dediğini belirtti. Bitlis, “Beni en çok şaşırtan, babamın
ölümünün ardından belirli güçlerin bir de benim peşime düşmeleri,
arkadaşlarımın sorgulanması, hatta evimin aranıp, hırsız girmiş gibi
gösterilmesi oldu. Ama en önemlisi, ailece görüştüğümüz zamanın Genelkurmay Başkanı
Hilmi Özkök’ün 2003 yılında, bir pazar kahvaltısında anneme, ‘Tarık neden Doğu
Perinçek’le görüşüyor, bu işleri bıraksa ya’ demesiydi” açıklamasında bulundu.
‘Silivri’de olurdu’
Tarık Bitlis, Org. Bitlis’in MİT şemasında Ergenekon
yöneticisi olmakla suçlandığının altını çizdi. Özkök’ün de bundan haberdar
olduğunu dile getireren Bitlis, “Bir kere bunu sorgulamak için önüne bir dosya
konmuş olması gerekiyor. Koskoca Genelkurmay Başkanı, ben ise evkafta memur
Tarık Bitlis. Bunu ilk kez açıklıyorum. Bu bana çok tuhaf gelmişti. Eğer
katledilmeseydi, şu an Silivri’de olurdu. Basında yer aldığı gibi MİT’in
Ergenekon şemasında ikinci sırada gösteriliyorsa, diyorum ki iyi ki yaşamamış “
dedi. Bu açıklamayla suikast dosyasının kapatılması için Özkök’ün ve MİT şemasının
da kullanıldığı ortaya çıktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder