16 Şub 2013

EŞREF BİTLİS


Suikastta ABD elçisi rol aldı
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in içinde bulunduğu uçak, 17 Şubat 1993’te Diyarbakır’a gitmek üzere havalanmıştı. ABD uçakları, Bitlis’in helikopterini henüz 2 ay önce taciz etmişti. Orgeneral Bitlis, Amerika’nın hedefinde olduğunu biliyordu. Tek isteği ise terörü bitirmek, Irak’ı ve bölgeyi parçalayacak bir Kürt devletini önlemekti
Eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in katledilişinin 20. yılı... Genelkurmay Başkanlığı’na kesin gözüyle bakılan Bitlis, 17 Şubat 1993’te Yenimahalle Posta İşleme Merkezi Bahçesi’ne çakılan uçakta 4 askeriyle beraber şehit düştü. Kara kutu ‘yok olduğu’ için kimse şehitlerin son sözlerini duyamadı.
Geçen 20 yılda, “Uçağı kaza sonucu düştü”, “Pilotaj hatası vardı” açıklamaları yapıldı. Olayın arkasında ABD’nin olduğuna dair ciddi kanıtlar sunuldu. Ancak ne askeri, ne de sivil savcılar soruşturma başlatmadı. Suç duyuruları ciddiye alınmadı. Olay araştırılmadı, aksine üstü örtüldü. Suikastın zaman aşımına girmesine ramak kala Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca bir soruşturma açıldı, failsiz...

Neden hedef seçilmişti?
Eşref Bitlis, Çekiç Güç’ün hedefindeydi. ABD’nin birinci Irak saldırısı sonrasında, Barzani ve Talabani kontrolündeki bölgede bir devlet kurmak için bölgeye yerleşen Çekiç Güç, hem Irak hem de Türkiye içinde yıkıcı faaliyetlerin odağı haline gelmişti. PKK’ya attığı yardım sandıkları ortaya çıkan Çekiç Güç’le ilgili çok sayıda rapor hazırladı. Bu raporlarda gerek Çekiç Güç’ün, gerekse de Çekiç Güç’ün Kuzey Irak’taki birimi olan Askeri Koordinasyon Komitesi (MCC) Başkanı Albay Naab ve onun görevini devralan Albay Wilson’un yıkıcı faaliyetleri aktarıldı.

Son yolculuk
Bitlis, Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt devletinin tüm bölgenin felaketini getireceğini biliyordu. Bitlis, Körfez Savaşı’nın ardından Kuzey Irak’a yığılan ve Çekiç Güç tarafından korunan Kürt örgütlerini Saddam Hüseyin’le anlaşma konusunda ikna etmeye çalışıyordu. Adnan Akfırat’ın Eşref Bitlis Suikastı kitabına göre, terörü bitirecek bir sınır ötesi operasyonun hazırlıkları yapılıyordu. Bitlis bu kapsamda, dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in İzmir davetini geri çevirerek Diyarbakır’a gitme kararı aldı. Bitlis’e 10011 kuyruk numaralı Beechcraft 200 tipi uçak tahsis edilmişti. 1. Pilot Binbaşı Yaşar Erian, 2. Pilot Kurmay Yüzbaşı Tuğrul Sezginler ve uçuş teknisyeni Kıdemli Başçavuş Astsubay Emin Öner uçuştan bir gün önce uçağı yerde ve havada denemiş, ardından Güvercinlik’teki Ulaştırma Grup Komutanlığı’nın hangarına çekmişti.

Hangarda şüpheli şahıs
Aynı günün akşamı dış nizamiyede nöbet tutan ordonat er Tahir Metin’in başından tuhaf bir olay geçti. Akfırat kitabında, Metin’in ifadelerini şöyle aktardı: “Saat 19.30 civarında, dahili kışlık kıyafetli ve pilot bereli, astsubay olduğunu tahmin ettiğim resmi bir şahıs havacılık okuluna doğru geçiyordu. ‘Dur’ ihtarında bulundum. Durdu, parolayı ve işareti sordum. Bildi. Geçip gitti. (...) Sık sık aynı yerde nöbet tutuyorum. Daha önce nöbet yerimizden yürüyerek geçen birini görmedim. Burada genellikle Havacılık Okulu’nun cipli devriyesi dolaşır. Şahsın kolunda ise nöbet kolluğu yoktu.”
7 dakika...
17 Şubat 1993 sabahı Bitlis’in son derece güvendiği, deneyimli uçuş ekibi hazırlıkları tamamladı. Saat 12.04’te Orgeneral Bitlis ve emir subayı Albay Fahir Işık komutanlığa geldi. Saat 12.14’te resmi uğurlama yapıldı. Saat 12.15’te uçağın motorları çalıştırıldı. 12.19’da uçak hareket etti. Yüzbaşı Sezginler kalkıştan 4 dakika sonra yani 12.22’de Esenboğa’ya motorlarda bir anormallik olduğunu bildirdi. Ardından Esenboğa’dan aletli iniş talebinde bulundu. Saat 12.24’ten sonra uçakla irtibat kesildi. Radarda uçağın 12.26.11’de kaybolduğu belirlendi.
Bu sırada vatandaşlar düşen bir uçağın seslerini duymaya başladı. Yana yatmış uçak hızla yere doğru yaklaşıyordu. Posta İşleme Merkezi binasının yanından geçen uçak saniyeler içinde bahçeye çakıldı. 60 metre sürüklenen uçak bekçi kulübesine çarparak durdu. Orgeneral Bitlis, Albay Işık, Binbaşı Erian, Yüzbaşı Sezginler, Astsubay Kıdemli Başçavuş Öner o anda şehit düştü. Uçağın ve şehitlerin naaşlarının parçaları metrelerce alana saçıldı.

Kazadan sonra korkunç tablo
Güvercinlik’ten parçaları toplamak için getirilen askerler gözyaşları içindeydi. Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümgeneral Yalçın Erten görüntü karşısında fenalık geçirdi. Enkazdan şehitlerin taksit ödeme kartı, milli piyango bileti, tespih, Kansas sigara gibi kişisel eşyaları bulundu.
Ertesi gün yani 18 Şubat’ta Genelkurmay’dan kazanın ‘buzlanma’ sebebiyle gerçekleştiğine yönelik resmi açıklama yapıldı. Açıklamada, (Bitlis’in çok güvendiği) pilotların hatası olabileceği belirtildi. Bir günde yapılan bu resmi açıklama ‘araştırma yapılmadı’ eleştirilerine neden oldu. Kazanın olduğu gün bir heyet tarafından rapor hazırlandı. Rapor Genelkurmay’ın açıklamasını destekler nitelikteydi. Askeri savcılık tarafından yürütülen soruşturmada ise pilotların ‘hatası’ incelendi ve pilotlar şehit olduğu için ‘takipsizlik’ kararı verildi.

Yıllarca süren hukuk mücadelesi
Suikasttan 1 yıl sonra Yüzbaşı Sezginler’in ailesi soruşturmadan tatmin olmadı ve yıllarca sürecek bir hukuk mücadelesi için Avukat Nusret Senem’in kapısını çaldı. Genelkurmay’dan defalarca araştırma talep edildi. Delillerin bulunması ve incelenmesi istendi. Senem, Genelkurmay tarafından hazırlanan raporları edinmek için müraacatlarda bulundu. Taleplerine cevap dahi verilmedi. Senem ise hukuk mücadelesinde hem delillerin ortaya çıkartılmasını hem de uzman bilirkişiler tarafından rapor hazırlanmasını sağladı. Nasıl mı?
Sezginler’in ailesi uçağı üreten Amerikan firma Beech Corpration’a 4 milyar liralık tazminat davası açtı. Bu dava nedeniyle uzmanlardan bilirkişi raporları alındı. Firma, motorların uçağın düştüğü günkü şartlarda buzlanmasının mümkün olmadığını savundu. Mahkeme firmanın kusurlu olmadığına kanaat getirerek beraatine karar verdi. Yani Genelkurmay’ın ‘Uçak buzlanma nedeniyle düştü’ açıklaması bu dava sürecinde çürütüldü. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin hazırladığı bilirkişi raporunda da ‘sabotaj’ ihtimaline dikkat çekildi. Sabah Gazetesi’nde 2010 yılında bir albayın ifadelerine yer verilmesi üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bir soruşturma başlattı. Halen devam eden soruşturmada çok sayıda isim dinlendi. Albay’ın ifadelerinin delillere ters düşen beyanları ‘Gerçek failler bulunacak mı?’ endişesi yarattı.

Suikast kararını 4 kişilik ABD heyeti verdi

90’ların başı Büyük Ortadoğu Projesi’nin faaliyete geçtiği yıllardı. 91’de Körfez Savaşı bitmiş, ABD’nin Çekiç Güç’leri Türkiye’de kalmıştı. Kuzey Irak’ta Talabani ve Barzani Irak’ın eski lideri Saddam Hüseyin’e başkaldırmıştı. Bitlis, Kuzey Irak‘a ziyarette bulunan ilk Türk komutan olarak Talabani ve Barzani ile görüşmeler yapıyordu. Sorunun bölge içinde çözülmesi gerektiğini anlatıyordu.
Bitlis’in 2. Pilotu Tuğrul Sezginler aynı zamanda Çekiç Güç’te gözlemci askerdi. Bitlis bu sayede bugün uygulamada olan ve Kuzey Irak’ta Kürt devleti kurulmasını öngören, Amerika’nın ‘Savaşan Bayrak 90 Planı’nı ele geçirmişti. İncirlik Üssü’nde konuşlanan Çekiç Güç’ün çiğnediği tüm yasakları ve PKK’ya yaptığı yardımları belgeleriyle raporladı. ‘Kod Adı: Kale’ adlı rapor dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a kadar intikal etti, Milli Güvenlik Kurulu’nda tartışıldı. Rapor ilk kez 1995’te Genelkurmay’ın raporu olarak Aksiyon Dergisi’nde yayımlandı. Raporda iki ABD7li subayın adı sıklıkla geçiyordu; Askeri Koordinasyon Komitesi Başkanı Albay Naab ve onun görevini devralan Albay Wilson...
17 Aralık 1992’de Bitlis’in içinde bulunduğu helikopter Çekiç Güç’e bağlı uçaklar tarafından taciz edildi. Uçakta üst düzey bir yetkili bulunduğu ve Irak’ın Selahattin kentine gideceği defalarca bildirilmesine rağmen taciz uçuşuna devam edildi. ABD Bitlis’i sürekli Türkiye’ye şikayet ediyordu. Bitlis ise durmadı. Son nefesine kadar ABD’nin Ortadoğu planlarına karşı mücadele etti. 17 Şubat günü şehit olduğu suikast gerçekleşmeseydi, bu mücadele için çok sevdiği Diyarbakır’da görüşmeler yapacaktı.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, 29 Kasım 1996 yılında suikasta ilişkin bir basın açıklaması yapmıştı. Bitlis’in, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ile Kürt sorununun çözümü konusunda görüş ayrılığına düştüğünü anlatan Perinçek, çok önemli bir bilgi vermişti:
“Orgeneral Bitlis engelinin kaldırılmasına doğrudan ABD’li bir grup komutan karar verdi. Genelkurmay istihbaratınca saptanan 4 kişilik heyette Çekiç Güç’ün Kuzey Irak’taki ABD’li Komutanı Albal Naab ve Albay Wilson bulunuyor. Bu heyet önce Adana’da bir araya geldi. Buradaki toplantıdan sonra ikinci toplantı Ankara’da yapıldı. Heyet yeniden Adana’ya döndü. Çekiç Güç’te görevli iki albay Kuzey Irak’a geçtiler.”


Suikastta Shelton’ın parmağı var
Doğu Perinçek TBMM Susurluk Komisyonu’na bilgi verirken ABD Adana Konsolosu Elizabeth Shelton’ın suikastte başrolde olduğunu anlatmıştı. Akfırat’ın kitabında Shelton’ın rolü şöyle anlatıldı: “Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis suikastini yönlendiren ABD heyetine o başkanlık etti. İncirlik Üssü’nde Çekiç Güç Karargahı’nda 10 Şubat 1993’te yapılan toplantıda Orgeneral Bitlis’in ortadan kaldırılmasına karar verildi. Bu toplantıya Shelton dışında Adana Konsolosluğu’nun Politik Ekonomik Bölüm Sorumlusu olarak görünen Joseph S. Pennnigton, Çekiç Güç’ün ABD’li komutanı Albay Naab, Ankara’dan bir Amerikan askeri yetkilisi ve İzmir TUSLOG’da görevli bir yüzbaşı katıldı. Çiller’in yakın arkadaşı Shelton’ın Bitlis cinayeti’nda başrolde olması görevi gereği idi. Çünkü ABD’nin Kürt devletçiği kurmak için Kuzey Irak’ta yürüttüğü ‘Savaşan Bayrak 90’ adındaki operasyonunun sorumlularındandı.”

Bitlis’ten Talabani’ye: Burayı dümdüz ederim!

Eşref Bitlis’in oğlu Tarık Bitlis, Adnan Akfırat’a verdiği röportajda babası Orgeneral Bitlis’in Talabani’yi nasıl ‘ikna’ ettiğini şu anekdotla anlattı:
“Kuzey Irak’ta Talabani’yle görüşmeye gitmiş. Bir konuda Talabani ayak sürüyor. Orgeneral Bitlis ısrar ediyor. Talabani Özal’la o konunun görüşüldüğünü ve Orgeneral Bitlis’ten farklı düşündüğünü ihsas ettiriyor. Orgeneral Bitlis tınmıyor, tavrında ısrar ediyor. Talabani bunun üzerine görüşmeye kesip Ankara ile görüşeceğini söylüyor.

‘Sadece pardon derim’
Orgeneral Bitlis yine çok sakin bir şekilde ‘Bakın Bay Talabani, siz teknolojinin en son imkânını kullansanız da karargahınıza 15 dakikada varırsınız. Diyelim ki hemen Ankara’yı buldunuz, söylediniz. Size cevap vermek için bir mütalaa yapılmak zorunda. Bunun için en kestirmeden 20 dakika gerek. Sizi tekrar bulacak. Kararını bildirecek... Geçti mi biraz daha zaman.
Bu da yetmez. Beni bulup bildirecekler. Bana burada ancak ben istediğim zaman ulaşabilirler. Nereden baksanız birkaç saat geçecek. Bu sürede ben burayı dümdüz ederim. Sonra da Ankara’nın telefonuna çıkıp ‘Pardon’ derim. Ama sizin için iş işten geçmiş olur” diyor. Talabani yerine oturuyor ve kararı kabul ediyor.”

Tarık Bitlis: Eski Genelkurmay Başkanı Özkök kimle görüştüğümü nasıl biliyor?

Suikastı bilmeyen MİT Bitlis adını şemaya koydu

Orgeneral Eşref Bitlis MİT’in Ergenekon şemasında 2. sıraya yerleştirildi. Oğlu Tarık Bitlis de Ergenekon soruşturmasında araştırıldı. Gözaltına alınan çalışma arkadaşlarına Tarık Bitlis’in ilişkileri soruldu

Çekiç Güç’ün PKK’ya desteğini “Kod adı Kale” raporuyla belgeleyen ve 17 Şubat 1993’te uçağına sabotaj düzenlenerek şehit edilen Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in oğlu Tarık Bitlis’le babasının ölümünün 20. yılında buluştuk. Tarık Bitlis babasını kaybettiğinde 36 yaşındaydı. Şimdi ise 56... Aradan geçen yıllara rağmen hiçbir şeyin değişmediğini söyleyen Bitlis “Bugünü karartan bir sistem geçmişi zaten aydınlatamaz” diyor.
Tarık Bitlis

Bitlis, MİT’in suikaste ilişkin hiçbir yazısı olmadığını ama aynı MİT’in Eşref Bitlis’i Ergenekon şemasının ikinci sırasına koyduğunu anlatıyor. 2008’de çevresindeki çalışanların Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındığını Bitlis ilk kez Aydınlık’a açıklıyor: “Bir şey bulsalardı beni de Ergenekon için çağıracaklardı.” Tarık Bitlis’in açıklamaları şöyle:
Aydınlık: Suikaste ilişkin kapsamlı bir araştırma yapılmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
T.B.: Bugüne kadar 20 sene boyunca konuyla ilgili 5 kitap yazıldı. Her kafadan bir ses çıktı. Ortada bir delil falan yok. İşin tuhaf yanı bunun suikast olduğu söyleyenler olayı gazeteden okuduklarını söylüyorlar. Buna Cumhuriyet Savcısı da dahil...
Emniyet ve MİT bu konuyla ilgili tek satır yazı yazmamış. Arkasından zamanın MİT yetkilisi Mehmet Eymür ‘Benim haberim yok’ diyor. Bir MİT yetkilisinin böyle bir konudan haberi yoksa adama gülerler. Gülmüyorlarsa birinin çıkıp 93 yılında MİT’in işlerini sorgulaması lazım. Bir şeyi araştırmak demek illa ki sonucunu bulmak değildir. Araştırdığınızda şu yargıya varmanız lazım; Failini bulamadık. Mehmet Eymür görevini yapmamış. Hiçbir mekanizma üzerine düşeni yapmamış, ya da saklıyor.

- Eşref Bitlis suikast öncesinde tehdit alıyor muydu? Sizin şahit olduğunuz bir olay var mı?
- Aile içinde bir konuşma olmadı. Pratikte bu tehdit Amerika tarafından zaten yapılmış. Bir insanı eğer dünyanın en büyük gücü tehdit ediyorsa bunun ötesinde bir şey yoktur. Olan bir tehdidin soruşturması bile yapılmamış. Bu konuda Türk Silahlı Kuvvetleri ABD’ye ne yapmış?

- Peki yaptığı çalışmalar nedeniyle Genelkurmay’dan uyarı alıyor muydu?
- Hayır, söz konusu değil. Kendisi hayatının her döneminde yasalar üzerinden çalışmış bir kişiydi. Prosedür gereği hazırladığı rapor önce Genelkurmay’a sunuluyor. Buradaki rahatsızlık Cumhurbaşkanı’na yansıyor. Raporun başında da babam ‘Telefonda görüştüğümüz ve verdiğiniz emir üzerine size de ulaştırıyorum’ diyor. El altından vermek sözkonusu değil.

‘Özal ABD politikasını uyguluyordu’

- ‘Eşref Bitlis, Turgut Özal’la beraber Kürt sorununu çözecekti’ deniyor. Hatta ölümlerinin bağlantılı olduğu iddia ediliyor. Sizce benimsedikleri politika aynı mıydı?
- Eşref Bitlis ‘Amerikalıların faaliyetleri bu’ diyor. Bu sırada Turgut Özal ne diyor? Turgut Özal, Amerika’nın politikasının bölgede gerçekleşmesi konusunda tavır sergiliyor. Büyük Ortadoğu Projesi’nin başlangıcından beri uygulanan şeyleri yapmaya çalışıyor. Eşref Bitlis’in raporunda bahsedilen tüm hususlar sonradan Türkiye’nin başına bela oldu. ‘Özal’la aynı görüşteydiler’ polemiği yanlış. Görüş diye bir şey yok. Eşref Bitlis tespit yapıyor.

- Suikastın yaşandığı dönemde şüpheli olaylar yaşandı mı?
- Bu detaylara ilgili merciler cevap vermek zorunda. Yıllardır karargâha biri gelmiş deniyor. Bana bir resmî kayıt gösterin. Geçmişte de bugün de kurumların bu gibi konularda yaptığı araştırmalar beni vatandaş olarak tatmin etmiyor.

‘Bugünü karartan geçmişi aydınlatamaz’

- AKP’nin ‘faili meçhulleri aydınlatacağız’ söylemi sizce samimi mi?
- AKP, CHP, BDP siyasi mekanizmalar. Bu siyasi mekanizmaların şu anki konumu bu tür olaylarla yüzleşecek güçte değil. Siz eğer geçmişi aydınlatmak için verdiğiniz çabada samimiyseniz sorarlar; bugün ne yapıyorsunuz? Düşen iki jet hakkında, Uludere konusunda hala susuluyorsa, bu bugünü karartmaktır. Bugünü karartan bir sistem geçmişi zaten aydınlatamaz.

- Gerçeğin ortaya çıkacağına ilişkin umudunuz var mı?
- Eşref Bitlis’in faillerini bulunduğunu farz et. Türkiye bunu dünyaya ilan edecek konumda mı? ‘Jandarma Genel Komutanı’mızı ABD öldürdü’ diyebilir mi? ABD Adana Büyükelçisi’ni sorgulayabilir misin? Türkiye’nin yüzleşecek gücü yoktur. Bunun ilacı bağımsızlıktır. Bağımsız ülkeler kendi sorunlarla mücadele edebilirler. Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana verilen mücadelenin devam ettiğini görüyoruz. 20 sene evvel tesadüfen sağda solda çıktığında ayağa kalktığımız o haritaların şimdi gerçekleşme dönemindeyiz. Bu anlamda vatansever herkesin Eşref Bitlis olayı hakkında bakış açısı geliştirmesi gerekir. Bence gerçeğin zaman aşımı yoktur. Gerçek hep bir yerde durur.

‘Türk halkı onu da çuvalı da unutmadı’
Kamuoyunun yüzde 99’u bunun suikast olduğuna inanıyor. Bana bir olay göster ki halkın yüzde 99’u hemfikir olsun, sağcısı da solcusu da. Bu, bir generalin muvazzafken böyle bir raporun altına imza atabilmesinden kaynaklanıyor. Türk halkının bunu unutmadı. Kafaya çuval geçti. Türk halkı bunu unutmayacak. Milliyetçilikle alakası yok. Halkın ana damar noktaları var. Her ne kadar umutsuz gibi yaşasak da, en büyük umut bağımsızlığa karşı halkın gerektiği zaman verebileceği mücadele. Eşref Bitlis olayı bu anlamda bir ışıktır. Bu halk unutmuyor.

- Darbe yaptığı apaçık ortada olan kişiler tutuksuz yargılanırken, darbe yapmaya teşebbüs suçlamasıyla komutanlar tutuklu yargılandı ve ceza aldı. Balyoz davası konusunda ne düşünüyorsunuz?
- Darbeleri sorgularken şuna bakmak lazım; bütün darbeler, 27 Mayıs dışında, emir komuta zincirinde yapılmıştır. Hazırlıkları da dahil. Kenan Evren’i yargılarken bu kriteri alıyorsun. Bu döneme geldiğinde yine aynı yöntemi kullanman lazım. O zaman en üsttekine Genelkurmay Başkanlığı’na sor. Sen astsubayla, yüzbaşıyla niye uğraşıyorsun? Genelkurmay Başkanı itiraf ediyor ‘benim altımdaki kadrolar bunu yapıyorlardı’ diye. O zaman sorarsın ‘Sen ne iş yapıyordun o sırada?’ Örgüt diyorsun. Örgütün başı binbaşı, kıçı general olmaz ki.

‘Soruşturmada ben de araştırıldım’

- Eşref Bitlis’in isminin MİT Şeması’nda 2. sırasında olması hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Eşref Bitlis ölmeseydi belki de Silivri’nin en yaşlı müdavimlerinden olacaktı. Hangi Eşref Bitlis? Şu anda kamuoyunda vatanını seven, bağımsızlık gereken herşeyi yaptığı bilinen Türk subayı. Demokrasi düşmanlığı iddiasına cevap vermek zorunda kalacaktı.
Muhsin Yazıcıoğlu, Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, Uludere hepsi ayrı platformda. Sistem bunların hepsini alıp Ergenekon’a bağlıyor. Ve o hiçbirşey bilmeyen MİT Eşref Bitlis’i alıyor, Ergenekon’un ikinci sırasına koyuyor.

- Hilmi Özkök’ün 2003’te annenize ‘Tarık neden Doğu Perinçek’le görüşüyor, bu işleri bıraksa ya’ dediğini söylemiştiniz. Konunun üzerine gitmenizi engellemek mi istiyordu?

- Bu sözü şu yüzden anlattım; 2003 yılındaki Ergenekon Şeması’nda Eşref Bitlis’in adı geçmiş ki, bir aile toplantısında benden bahsediliyor. Ergenekon’la ilgili bir süreç. Ben bir fizyoterapistim. Bir Genelkurmay Başkanı’nın bir devlet memurunun kiminle görüştüğünü bilmesi saçma bir olaydır. Neden? Birinin Genelkurmay Başkanı’nın önüne ‘Tarık Bitlis onunla görüşüyor’ diye bir şey götürmüş olması lazım. ‘Tarık niye bunlarla görüşüyor?’ diyor. Kimsenin haddine olmayan bir tavsiye. Benim verdiğim tek mücadele Eşref Bitlis cinayetinin Turgut Özal’da olduğu gibi abuk subuk noktalara çekilmemesi.
- Cinayetin ardından yaşadığınız tuhaf bir olay oldu mu?
- Bir kere evime birileri girdi. Hiçbir şey almadan çıktı gitti.
- Hangi yılda oldu?
- 2011 gibi...

- Dava başlamadan önce ya da sözde Ergenekon şemasının hazırlandığı 2002 tarihinde başınıza gelen bir olay oldu mu?
- Etrafımdaki insanlar sorgulandı. Daha tuhaf ne olabilir? Ben Özel Sporcular Spor Federasyonu başkanıydım. 2008’de federasyonun yönetim kurulunu ve sekreterini Ergenekon kapsamında alıp götürdüler. Bir şey bulsalardı beni de Ergenekon için çağıracaklardı. Bunu anlatmak için Özkök Paşa’nın ismini vurguluyorum. Çünkü 2003 yılında MİT’in yolladığı raporun içinde Eşref Bitlis’in adı var. Bağlantı oradan bana gelmiş olabilir. Eşref Bitlis’in ölümüne dair savcı sorduğunda MİT hiçbir şey bilmiyor ama Bitlis’in adını şemanın ikinci sırasına yazıyor, bir de beni araştırıyor. Peki bunları nereden biliyor?

- Onlara neler sorulmuş? Sizinle mi ilgili sorular sorulmuş?
- Tabi ki. ‘İlgisi var mı?’ şeklinde sorular sorulmuş. Gece emniyete alıp sabaha kadar benimle ilgili sorular sormaları normal mi?

- Siz ifade verdiniz mi?
- Hayır. Bana hiçbir şey sorulmadı.

‘Özel kasası açılırken oradaydım’

- Eşref Bitlis’in özel bir el yazısı mektubu ya da notu var mı size?
- Rahmetli el yazısıyla hayatı boyunca iki sayfa not tutmamış herhalde. Çalışma odasına girdik. Bir hatıra olsun diye baktım. Bir tek satır yok. Babamı evde çalışırken görmedim.

‘Hayatımın en mutlu anıydı’

- Karargahtaki odasından size gelen oldu mu?
- Oldu. Bir çuval fiş geldi. Resmi görevli olarak gittiği yerlerde içtiği çaydan, yediği simide kadar aldığı fişler. Odasında bir kasa vardı. Anahtarı kayboldu kazada. Beni çağırdılar. Kaynakla açacaklar. Ben çok heyecanlandım. Jandarma Genel Komutanı’nın kasasından ne çıkabilir bir düşünün. O kadar karışık olaylar olmuş. Açtık, bir kese çıktı. ‘Meltem’in takıları’ yazıyor. Kız kardeşim evlendikten sonra takılanları annem babama vermiş kasaya koysun diye. Altta bir kutu çıktı. Eskiden araba cilalamak için dönen makineler vardı. Babam da çok severdi arabayla oynamayı. Bir tane o makineden çıktı. Bir Fransız kanyağı çıktı. Bir kutu çikolata çıktı. Başka da hiçbir şey çıkmadı. Benim hayatımın en mutlu anı oydu.

- Eşref Bitlis nasıl bir babaydı?
- İnsan olarak iyi ki tanışmışım dediğim biri. Yanında sürekli bir şeyler öğrenebileceğim bir yapısı vardı. Hayatta neyi doğru yapabilmişsem onun yaklaşımından kaynaklandığını hissediyorum.

Lisedeydim. Okula gitmediğinde ailen mazeret imzalardı. Beni çağırdı ‘Şu benim imzam. Öğren. Kaç gün devamsızlık hakkın olduğunu bil. Ben mi tutayım hesabını?’ dedi. Ben hayatımda hiç okul kıramadım.

Türk Ordusu’na saldırı Bitlis’e suikastla başladı

17 Şubat 1993’te Eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağına yapılan suikasttan bir yıl sonra şehit pilot Kurmay Yüzbaşı Tuğrul Sezginler’in ailesi Avukat Nusret Senem’e başvurdu. Senem, failler üzerinden bir soruşturma açılması için 19 yıl boyunca yılmadan mücadele etti.
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı olan Senem, Genelkurmay’a defalarca başvurdu. Buzlanma iddialarını çürüten bilirkişi raporlarını sundu. Başvurular reddedilmek bir yana Senem’e yanıt bile verilmedi. Ardından Senem, Ergenekon davasında tutuklu olduğu süre zarfında Silivri Ceza evi’nde ‘Genelkurmay’a Eşref Bitlis Dosyası’ isimli kitabı kaleme aldı.
Sabah Gazetesi’nin 2010’da yayımladığı ve bir albayın ifadelerine dayanarak hazırladığı haberler sonucunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nda soruşturma başlatıldı. Ancak soruşturmada bir fail olup olmadığı belli değil. Bu nedenle Bitlis suikastının 3 gün sonra zaman aşımına uğraması söz konusu. Ancak bir şüpheli varsa soruşturma zaman aşımını durdurabilir.
Albay’ın ifadelerinin gerçeği yansıtmadığını söyle yen Senem ise “Savcı’ya da anlattım; eğer soruşturmayı Sabah Gazetesi’nin yalanları üzerine kurduysanız, bu tamamen TSK’ya yönelik yürütülen psikolojik savaşın bir parçası oluyor. O soruşturmadan bir şey çıkmaz” dedi. Senem hukuki süreci Aydınlık’a şöyle anlattı:

Aydınlık: Saime Sezginler size başvurdu ve beraber dava açtınız. Diğer şehit ailelerinin bir girişimi oldu mu?
Nusret Senem: Onların bir girişimi olmadı. Sezginler ailesi bana geldiğinde ellerinde bir iki belge vardı. İşin büyüklüğünü anlatarak sonuna kadar gidip gidemeyeceklerini sordum kendilerine. Kendileri bütün varlıklarıyla olacaklarını söyledi ve beraber yola çıktık. Saime Sezginler ismi anılması gereken kişi. Kardeşinin öldürülmesi üzerine ciddi bir mücadele yürüttü.

19 yılı anlatır mısınız?
İlk iş Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı bir soruşturma açıyor. Fakat o soruşturma failleri bulmak amacıyla açılmamış. Uçak kazasına yol açtığı için pilotlar aleyhine açılmış. Soruşturmanın sonucunda pilotların kusuru ve kaza sebepleri araştırılmış. Netice olarakta o zamanki Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcısı takipsizlik kararı vermiş. Olayla ilgili olarak olay günü hazırlanmış bir askeri heyet raporu var. Arkasından Kaza Kırım heyetinin bir raporu var. Güvercinlik’te konuşlu Kara Havacılık Okulu’nun Erkan Başkanı’nın başkanlık ettiği bir heyet rapor hazırlamış. Kara Kuvetleri Komutanlığı Kaza Kırım Heyeti bir rapor hazırlamış. Son olarakta motorları uçak şirketine satan Kanadalı şirketin ve Kara Havacılık Okulu’nun Erkan Başkanı’nın oluşturduğu teknik heyet olmuşturulmuş. Enkaz üzerinde bir inceleme yapılmış. Ondan ortaya çıkan bir başka rapor var. Savcılık bütün bu raporları değerlendirerek uçağın buzlanma nedeniyle düştüğü iddiasını öne sürmüş ve pilot hatası yüksek olmadığı için de pilotlar ve yakınları hakkında takipsizlik vermiş.

Olayla ilgili açılan tek dava sizin açtığınız ve kaybettiğiniz tazminat davası. Niçin bu davayı açtınız?
Dava dosyasına ulaşabilmek için Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde tazminat davası açtım. Amacım tazminat değil, hazırlık soruşturması neticesinde bir türlü ulaşamadığımız hazırlık dosyasını oraya getirtmek ve bir inceleme olanağı yaratmaktı. Bu gerçekleşti. Bahsettiğim raporları görme olanağı buldum. Raporlar üzerine dava dosyası İstanbul Teknik Üniversitesi’ne gönderildi. Daha sonra Ortadoğu Teknik Ünivesitesi/TAİ’de görevli bir profesörün oluşturduğu heyete. Mahkeme uçak şirketini beraat ettirdi. Raporlarda şöyle bir unsur vardı; ‘Hata yok, buzlanma yok. Suikast iddiasını, harici etkiyle uçağın düşürüldüğü iddiasını ciddiye almak ve araştırmak gerekir’ diye belirtiyordu.

Aldığınız bilirkişi raporlarında buzlanma iddiası çürüyor. Raporlarda hangi sonuçlar çıktı?
Enkaz üzerinde yapılmış teknik incemele raporunda buz kanatçıklarının açık olduğu olduğu ortaya çıkıyor. Daha önce hep buz kanatçıklarının kapalı olduğu, o nedenle pilot hatası olduğu iddia edilerek raporlar yazılmıştı. Buzlanma olması durumunda motorun belli aksamlarında ısı etkisi dolayısıyla bozulmalar olur. Oysa hiçbir motor aksamında bozulma yok.

Motor üzerinde yapılan incelemede ne sonuç çıktı? Motorda oynama yapıldığına dair bir bulgu var mı?
İstanbul Teknik Üniversitesi bilirkişi heyetinin raporunda var. Bazı motor parçaları kaybolmuş. Enkaz toplanırken bulunamıyor. Ama motorun bütün dış zarfı sağlam. Bozulmadan duruyor. İTÜ’deki heyet diyor ki; motorun içindeki parçaların zarfın sağlamlığına rağmen kaybolması daha önceden harici bir müdahale olduğunu gösterebilir. Ve bazı parçaların uçak havalandıktan sonra kırıldığını ve motor çıkışından dışarı atılmış olabileceğini söylüyor. Öyle bir değerlendirme var. Ama bu faraziye. Somut saptama değil. Bu raporları da konu ederek birkaç kez Genelkurmay Başkanlığı’na, Milli Savunma Bakanlığı’na soruşturmayı cezai yönden açılması için başvuru yaptım. Soruşturmayı yenileme yetkileri var. Benim başvurularımı cevap bile verilmedi. Reddetme cesareti bile gösterilmedi. Suikastı 2 kez TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu ve Susurluk Komisyonu inceledi. Suikast değerlendirmelerini ciddi buldular ve araştırılması gerektiği rapora yazıldı. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı’da bir inceleme yaptı. Onun da değerlendirmesi aynıdır.

Eşref Bitlis niçin hedef alındı?
Eşref Bitlis’in Amerika tarafından hedef alındığı çok açık. En son Ergenekon tertibiyle birlikte de ortaya çıktı. ABD Büyükelçiliği siyasi komiseri Kunststadter ‘Eşref Bitlis’i MİT öldürdü’ demişti. Tuncay Güney Mehmet Eymür’ün adamı. Mülakatında ‘Amerikalı’lar yapmadı’ demişti. Amerikalıları korumak için haham Tuncay Güney’e bunu söyletmişler ve Eşref Bitlis’i de şemayada koymuşlar. Tuncay Güney, Amerikalı Adana Konsolosu Elizabeth Shelton’ı korumak için Eşref Bitlis olayını Türk ordusunda bazı subayların yaptığına ilişkin bir yalana başvuruyor. Şemaya isminin konması da Eşref Bitlis’in hedef alındığını açık olarak ortaya koyuyor. Demek ki Türk Ordusu’na yönelik ilk operasyon Eşref Bitlis’in uçağının düşürülmesiyle başlamış. Daha sonra bu operasyonunun Balyoz, Ergenekon davaları ile sürdüğünü görüyoruz. Amerika’ya NATO’ya karşı olan Türk Ordusu’nun bütün subayları esir edildi.

19 yıl geçti. Olay zaman aşımına uğruyor. Bundan sonra ne olacak?
Sabah Gazetesi’nin Ekim 2010’da yaptığı bir yayın üzerine soruşturma açılmış. Savcılık benim de bilgime başvurdu. Sabah’taki yayın olayı TSK içinde bir kısım subayları zan altında bırakmak için yapılmış, taraflı bir yayındı. Bir Albay raporların değiştirildiğni söylüyor. Daha sonra muhalefet şerhi yazdığını anlatıyor. Öyle bir rapor yok. Böyle bir albayın olduğundan emin değilim. Savcı’yı da uyardım. ‘Eğer soruşturmayı Sabah Gazetesi’nin yalanları üzerine kurduysanız bu tamamen TSK’ya yönelik yürütülen psikolojik savaşın bir parçası oluyor. Buna alet olmayın’ anlamında ifadeler kullandım. O soruşturmadan birşey çıkmaz. Yalana dayalı bir başlangıcı var.

Şu açıdan önemli; olaya suikast yönünde bakacak ciddi bir gelişme olursa bu açıdan zaman aşımını durduran bir rolü oldu. Ama failler konusunda bir saptama var mı bilmiyorum. Benim ifademde hiçbir isimden bahsetmedi. Bu suikastin planlanmasında ABD Adana Başkonsolosu Elizabeth Shelton’ın büyük rolü var. Soruşturma yapılacaksa isimlerin üzerinde durması lazım. Fakat Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın böyle bir şey yapacağını sanmıyorum.

HİLMİ ÖZKÖK, EŞREF BİTLİS SUİKASTİNİ KAPATMAK İSTİYOR

Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün, şehit Org. Eşref Bitlis’in suikast dosyasının kapatılmasını istediği ortaya çıktı.
Habertürk’e konuşan Eşref Bitlis’in oğlu Tarık Bitlis, 2003’te uçağının düşmesi sonucu yaşamını yitiren Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis dosyasının, Özkök tarafından kapatılmak istendiğini açıkladı. Hilmi Özkök’ün 2003 yılında “Tarık neden Doğu Perinçek’le görüşüyor, bu işleri bıraksa ya” dediğini belirtti. Bitlis, “Beni en çok şaşırtan, babamın ölümünün ardından belirli güçlerin bir de benim peşime düşmeleri, arkadaşlarımın sorgulanması, hatta evimin aranıp, hırsız girmiş gibi gösterilmesi oldu. Ama en önemlisi, ailece görüştüğümüz zamanın Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün 2003 yılında, bir pazar kahvaltısında anneme, ‘Tarık neden Doğu Perinçek’le görüşüyor, bu işleri bıraksa ya’ demesiydi” açıklamasında bulundu.
‘Silivri’de olurdu’
Tarık Bitlis, Org. Bitlis’in MİT şemasında Ergenekon yöneticisi olmakla suçlandığının altını çizdi. Özkök’ün de bundan haberdar olduğunu dile getireren Bitlis, “Bir kere bunu sorgulamak için önüne bir dosya konmuş olması gerekiyor. Koskoca Genelkurmay Başkanı, ben ise evkafta memur Tarık Bitlis. Bunu ilk kez açıklıyorum. Bu bana çok tuhaf gelmişti. Eğer katledilmeseydi, şu an Silivri’de olurdu. Basında yer aldığı gibi MİT’in Ergenekon şemasında ikinci sırada gösteriliyorsa, diyorum ki iyi ki yaşamamış “ dedi. Bu açıklamayla suikast dosyasının kapatılması için Özkök’ün ve MİT şemasının da kullanıldığı ortaya çıktı.





Hiç yorum yok: