4 Kas 2011

Tuz kokmuş bir kere!


03 Kasım 2011


Tuzdan kastım “adalet”! Biz bu ülkede adaleti rayına oturtamazsak, hukuku doğru düzgün işletemezsek, sadece kadına yönelik şiddeti değil, erkeğin cangüvenliğini de çözemeyiz. 13 yaşında bir kız çocuğunu biri satıyor, biri satın alıp “tecavüz ediyor”; herkes seyrediyor, iş yargıya düşünce “kızın rızasıyla oldu” deniyor! Fiilin adı fuhuş. Yaptığı iddia edilen de çocuk. Alan da satan da satılan da “razı” olsa bile ortada SUÇ var.
Alan razı, satan razı, sana ne durumu, kullanılan “ÇOCUK” olduğu sürece geçerli değil. Ama gel gör ki koskoca Yargıtay’ın koskoca hakimleri, “yasayı uyguluyoruz” diye gerekçe uyduruyor. Olay 2003’te olmuş, o zaman yasa öyleymiş. Vicdanlar kanayınca yasa değişmiş ama olayın olduğu yılın yasası geçerliymiş. “Akla yakın” ama vicdana uzak, hukuka yakın olsa bile adalete uzak! Hakimler elbette yasaları uygular ama niye vardırlar? Vicdanın, toplumun, insanlığın da sesi olmak için. Bunun için kanaat kullanırlar. Yoksa, bilgisayar baksın davalara. Bilgisayar yasaya göre kararı kısa sürede verir, davalar da birikmez! Ama bilgisayarların vicdanı, kanaati yoktur. Aile Bakanı Fatma Şahin ilk konuşmasında doğru söyledi: “Erkek bakış açısı.” Yargıtay’ın açıklaması üzerine sustu. Cesur ama erkekler arasında tek bir kadın! Cesaret de bir yere kadar. Ayağının da kaymaması lazım.
20 yıl önceki cinayet
Lojman cinayeti diye ünlenen olay polisiye roman gibidir. 20 yıl önce dönemin SHP milletvekili Erol Güngör’ün oğlu Mustafa Güngör, TBMM lojmanlarında ölü bulundu. Soruşturma, dava hiçbir işe yaramadı; olay aydınlanamadı. Tek oğlunu kaybeden, katili bulunamadığı için huzura ermeyen anne, ruh ve beden sağlığını yitirdi. Hayatını oğlunun mezarına gidip gelerek geçirdi. Baba ise işin peşini hiç bırakmadı, kendini olayın aydınlatılmasına adadı. Yakın zamana kadar sonuç alamamıştı ki şimdi bir itiraf var. Ama hükümlü olarak cezaevinde bulunan ve cinayeti işlediğini itiraf edip ayrıntıları açıklamak isteyen Abdullah Gökalp mahkemede ismini verdiği bir mahkum tarafından kendisinin ve ailesinin tehdit edildiğini, Adalet Bakanlığı Müsteşarı tarafından söz verildiği halde korunmadığını iddia ediyor. Sanki eski Yeşilçam filmi! Adli vakalar böyle, siyasilerde de zaten adalet aramayı unutmuştuk, değil mi? 
Kim terörist kim kurban?
KCK tutuklularının sayısı 4 bini aşmış. BDP’nin Anayasa heyetinde de olan Prof. Dr. Büşra Ersanlı, bu çerçevede gözaltına alınıp tutuklanınca “infial” büyük oldu. Yayıncı Ragıp Zarakol’la ikisinin tutuklanması, Kürtlerin yanında duran Beyaz Türkler’e sıra geldiği için mi birinci sayfalara taşındı? Ergenekon, Balyoz, Gölcük, Poyraz, OdaTv, v.b. tutuklamalarına “Adalet yerini bulacak, yargıya karışılmaz, dava sonucunu bekleyelim görelim” diyenler bağırıyor bu kez. Değdi değmedi, değmeyecek kimse kalmayacak diye mi? Doğu Perinçek’in öğretim üyesi oğlu Mehmet Perinçek niye tutuklandı? Terörist diye mi?
Perinçek’in avukatı Hasan Basri Özbey niye 15 duruşmadan men cezası aldı? İstanbul Barosu eski Başkanı avukat Turgut Kazan neden yargılanıyor? Terörist diye mi? Nedim Şener mi terörist? Bilgisiyarına yüklenen dosyaların ABD’den gönderilen spam’ler olduğu bilirkişi raporuyla kanıtlanan gazeteci Müyesser Yıldız mı? Donanmanın anlı şanlı denizcileri, mesela Cem Gürdeniz mi? Alb. Çiçek mi? Birinciliklerle mezun olmuş genç teğmenler mi? Hangisi? Hangisi için “Durun yahu, ne oluyor?” dediniz? Hep o papaz fıkrası geliyor aklıma: “Beni almaya geldiklerinde itiraz edecek kimse kalmamıştı!

Hiç yorum yok: