Sayın Başbakanımız diyor ki:
“Terörle silahlı mücadelede PKK ile mücadele edeceğiz, terörün sivil uzantılarıyla müzakere!”
Olacak iş mi?
‘Muhatabımız Bağdat Hükümeti olmalı’
Sayın Başbakan belli ki, hayli yorgun, telaşlı ve sinirli. Olaylara salim düşünceyle yön vermekte zorlanıyor. Bunun iki nedeni olabilir. Birincisi, Sayın Erdoğan’ın Suriye konusunda ABD tarafından sadece yalnız bırakılmak değil, sonu vahim olabilecek bir askeri müdahaleye zorlanması akla geliyor.
Eski CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Uzmanı Diplomat Onur Öymen kendi partisinin dış politikadaki tutumunu şöyle anlatmakta:
“Terör can almaya devam ediyor. Hükümetin açılım politikası ve teröristlerle müzakere yaklaşımı sonuç vermedi. Bu ortamda ana muhalefet partisi Meclis’te bütün partilerin katılacağı bir komisyonun kurulması ve bir akil adamlar grubunun toplanmasıyla bu işin çözülebileceğini ileri sürüyor. Bu öneriler mücadele yönteminin değil müzakere yönteminin tercih edildiğini gösteriyor. Üstelik Meclis’teki partilerden birinin PKK’nın görüşlerini savunduğu bilinirken böyle bir komisyonun işlevi PKK’yla uzlaşma aramaktan başka ne olabilir? PKK şimdiye kadar silah bırakmamasının sebebi hiçbir akil adamın bunu telkin etmemesi miydi? Buna benzer yaklaşımlardan şimdiye kadar sonuç alınamadı. Biri Türk, biri Amerikalı iki emekli orgeneral, Edip Başer ve Rolston’dan oluşan Koordinasyon Komitesi de temaslar ve istişareler yoluyla çözüm aranmasını öngörüyordu. Sonucu hüsran ve zaman kaybı oldu. Bunun gibi yaklaşımları terör örgütünün Türkiye’nin bir zaafı gibi değerlendirdiği kuşkusuz. Oysa başarılı olmak için cesur ve kararlı bir tutum sergilemek gerekiyor. Yapılması gereken, Irak Hükümeti nezdinde diplomatik girişimlerle PKK’nın Kuzey Irak’tan tasfiyesini sağlamak ve böylece yurt içindeki teröristleri dayanaksız bırakmaktır. Amerika askerlerini geri çektiğine göre tek muhatabımız Bağdat Hükümeti olmalıdır. Irak buna yanaşmadığı takdirde Türkiye bunu kapsamlı bir kara operasyonuyla gerçekleştirmelidir. CHP yıllarca bu görüşü savundu ve ‘elindeki silahı bırakmayan, silah zoruyla siyasi çözüm, hatta Anayasa dayatmaya çalışan teröristlerle müzakere edilmez, mücadele edilir’ dedi. İktidar bunu yapamadı ve müzakere yöntemini tercih etti. Şimdi ana muhalefet de sonuç vereceği çok kuşkulu olan dolaylı müzakere ve diyalog yöntemini benimserse bu konudaki temel çizgisinden uzaklaşmış olmaz mı? İktidarın yanlış politikalarının sorumluluğunu paylaşmış duruma düşmez mi?”
İşte asıl sıkıntı burada. İktidarla muhalefet paslaşıyor, dünyada emsali görülmemiş bir “komisyonlarla dış politika oluşturma metodu” peşinde görünüyor; bakalım başımıza daha ne sorunlar açacak. Gerisinden kan ve gözyaşı gelirse bu vebalin altından kimse kalkamaz. Ne iktidar ne de ana muhalefet dışarıdan gazel okuyan yavru muhalefet..
Son Güncelleme: Pazartesi, 04 Haziran 2012 23:45
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder